The emergence of new bio-methodologies in architectural design
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Doğa, ilk çağlardan bu yana insanlık için büyük bir ilham kaynağı olmuştur ve doğayı taklit mimarlıkta da karşımıza çıkar. Doğayı anlamak için kullandığımız biyoloji ve teknolojideki ilerlemeler mimarlık başta olmak üzere diğer alanları da etkiler. Özellikle genetik alanındaki gelişmeler; dijital tasarım teknolojisiyle birlikte, mimarlığın yaratım süreçleriyle ilgili tasarımcılara yeni olanaklar sunar. Mimarlığın ana merkezindeki kavram olan mekân, bu biyolojik ve teknolojik gelişmelerden etkilenmiş, mekânı algılayış biçimimiz bir dönüşüme uğramıştır. Biyoloji ve tasarım arasındaki bütünleşme yeni mekânsal olanaklar yaratır ve tasarım; büyüyen, evrimleşen, sonunda mutasyona uğrayan hücresel yapıları programlama ve kontrol etmeye doğru evrilir. Fiziksel çevre, biyoloji ilkelerinden beslenerek dönüşür ve bu süreçte, mekân algısı da değişir. Bu çalışma, mevcut biyolojik materyali keşfetmek ve dinamik yapılarını gözlemleyerek mimari tasarımla paralelliği araştırır. Yarı-canlı mimari yapıların yaratılması, yapay olarak üretilen sistemlerde eksik olan doğal dinamik mekanizmaların duyarlılığını devreye sokma ve doğal sistemlerden yararlanma fırsatı sunar.Bu çalışmanın özgün değeri; mekânla biyoloji arasındaki ilişkiyi sürdürülebilirlik üzerinden okumak ve çalışma sonucunda elde edilen teorik ve pratik bilgilerin sürdürülebilir mimarlık literatüründeki biyodijital mimari tasarım boşluğunu doldurmaktır.Anahtar Kelimeler: biyo-dijital mimarlık, zamana dayalı mimarlık, post-parametrik, kendini üreten sistemler, yarı yaşayan mimari, hibrit mekanlar Since the early ages, nature has been an inspiration for humanity and imitation of the nature also appears in architecture. In order to understand nature, we use biology and technology and with the advancements in these fields; architecture, along with other fields, are affected greatly. Advances in genetics along with the digital design technology, offers new possibilities to designers for the creation process in architecture. Space, which is the central concept in architecture, has been affected by these biological and technological developments and the way we perceive architectural space has undergone a transformation. The integration between biology and design creates new spatial possibilities and design evolves into consisting programming and controlling cellular structures that grow, evolve, and eventually mutate. The physical environment is transformed by feeding on the principles of biology, and in this process, the perception of space also changes. This study explores parallelism with architectural design by exploring existing biological material and observing its dynamic structures. Case studies in the thesis are projects that inspires the designer to create inter-scale interaction, hybridized structures with biological substances, and semi-living systems with unpredictable nature. The creation of semi-living architectural structures offers the opportunity to activate the sensitivities of natural dynamic mechanisms that are missing in the artificially produced systems and to benefit from natural systems. The original value of this study is to read the relationship between space and biology through sustainability and to fill the biodigital architectural design gap in the sustainable architecture literature with the theoretical and practical information obtained as a result of the study. Keywords: biodigital architecture, time-based architecture, post-parametric, generative systems, semi-living architecture, hybrid spaces
Collections