1908-1912 Osmanlı Mebusan Meclisi`nde Balkan mebuslarının meclis faaliyetleri
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Meşrutiyet genel anlamda, hükümetin denetlenmesi ve siyasal iktidarın meşruluğuna atıfta bulunur. Ancak sözü edilen meşrutiyet kavramının ortaya çıkışı 19. yüzyıl dünyasına mahsus yenilik olarak tanımlanması mümkün değildir. Egemen gücün meşruluğunun tanınması ve bir dereceye kadar da olsa denetime tabi tutulması gerekliliği Fransız Devrimi'nden çok önce dünya monarşilerinde var olan bir durumdu. Osmanlı Devleti'nde bu durumun sağlanması için çalışan mekanizmalar vardı. Osmanlı İmparatorluğu'nda yasaların şeriat ve adalet kavramıyla uyumlu olması gerekiyordu. Bu iki ilke etkili bir şekilde sultanın yetki kullanımını kontrol altında tutuyor ve saltanatın meşruluğunu belirliyordu. 16. yüzyıl sonu itibariyle ortaya çıkan iktidar mücadelelerinde göze çarpan şey, ulema ve bürokrasinin yasalar çerçevesinde, sultanın mutlak iktidarının sınırlandırılması anlayışının ön plana çıkmaya başlamasıdır. Sultanın iktidar yetkisi aynı zamanda kentsel nüfusun adaletsiz olarak nitelediği tedbirler karşısında duyduğu hoşnutsuzluğu dile getiren yeniçeriler tarafından da denetim altında tutuluyor, adil nizamın tesis edilmesinin güvence altına alınması için sultan `kanun-ı kadim` e riayet etmeye çağrılıyordu. II. Osman ve II. Mahmud'un hükümdarlık dönemleri arasında Osmanlı sultanlarının yarısından fazlası kanunlara kanun-ı kadim'e uymadığı gerekçesiyle yeniçeriler tarafından tahtan indirildi. Osmanlı siyaset felsefesi ayrıca, sulatanın karar alma sürecinde bir İslami prensip olan meşveret uyarınca yüksek rütbeli yetkililer ve ilim insanlarına danışma uygulamalarını da içermekteydi. Meşrutiyetçi fikirlerin Osmanlı topraklarına girişi çok erken bir tarihte gerçekleşti. İlk Osmanlı anayasası 1797 yılında Yunan yazar Velestinli Rigas tarafından kaleme alındı. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'nden esinlenerek Balkanlar ve Anadolu'yu içine alan anayasal ve federal bir devlet oluşturulması önerisini getiren Rigas, ertesi yıl idam edildi. Takip eden on yıllar içinde yeni siyasi elitlerin taşıyıcısı olduğu bağımsızlık hareketleriyle birlikte Balkanlar'da meşrutiyetçi fikirler yaygınlaştı. Halkın egemenliğini kayıtsız şartsız kullandığı bir yönetim biçimi olarak demokrasiye dair Osmanlı Devleti'ndeki ilk uygulamalar, günümüz demokrasi anlayışından farklı olarak padişahın yetkilerinin kısıtlanması manasında Sened-i İttifak ile başlamıştır. Sened-i İttifak demokrasi tarihimizin ilk anayasal gelişmesidir. Tanzimat Fermanı ile bir adım öteye taşınan bu süreç, 1876 yılında I. Meşrutiyetin ilanıyla bir hayli yol almıştır. 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanı ve Meclis-i Mebusan'ın açılması parlamenter rejimin başlangıcını teşkil etmiştir. Uygulama bakımından I. Meşrutiyet, yasa önerilerinin padişah tarafından uygun bulunması şartı ve bakanların padişahtan başka kimseye karşı sorumlu olmamaları ve padişahın üstünde mutlak bir güç olmaması nedeniyle `parlamenter sistem` den ziyade `parlamentonun varlığıyla yumuşatılmış `mutlak hükümdarlık sistemi` ne daha yakın durmaktadır. II. Meşrutiyet ise Osmanlı Devlet sistemine parlamenter nitelik kazandıran bir dönem olmuştur. 1909 yılında anayasada yapılan düzenlemeler ile milli egemenliğin sağlanması yolunda önemli adımlar atılmış, kişi hak ve hürriyetleri güvence altına alınmıştır. Bu dönemde parlamentoya sunulacak yasa önerilerinin padişah tarafından uygun görülmesi zorunluluğu ortadan kaldırılmış, hükümet meclise karşı sorumlu hale getirilmiştir. Kuruluşundan yüzyıllar sonra `Osmanlı` olarak nitelenmeye başlayan imparatorluk, dilinden dinine, yönetiminden sosyal dokusuna, kültüründen sanatına bir `terkip` idi. Bünyesinde barındırdığı farklılıklar ve çeşitlilikler ile zenginleşmişti. Bu sistemin işlemesi de etnik kökene değil, `yaptığı işte iyi` olmaya bağlıydı. Yani alışveriş yaptığınız bakkalın tam Türk olması değil, sattığı peynirin tam yağlı olmasıydı önemli olan. Bu bakış açısı ve yaklaşımı 600 yıl boyunca imparatorluğu yöneterek bir çınar ağacının ana gövdesi olabilmeyi başarmıştır. Orhan Bey döneminde Çimpe Kalesinin alınmasıyla ayak basılan ve 15. yüzyılda Rumeli fütuhatını tamamlayarak bir Balkan ülkesi görünümü kazanan Osmanlı Devleti Balkan Harbi'ne kadar ekonomik gücünü ve beşerî sermayesinin önemli bir bölümünü balkanlardan elde etmiştir. Balkanlar Osmanlı Devleti'nin omurgasıdır. Bu omurganın yitirilişi devletinde sonunun gelişini hızlandırmıştır. Değişik etnik unsurların birleşimi ve bir kültür mozaik'i olan Osmanlı kimliği, bu yapısını büyük oranda Balkanlardaki çeşitlilikten almıştır. Osmanlı İmparatorluğunun uyguladığı hoşgörü politikası Balkanlar'da uzun yıllar barışı getirmiştir. Ancak 19 yüzyıldan başlayarak ulus olma duygusunun gelişmesine bağlı olarak, Balkanlar bir yandan isyanların merkezi haline gelirken, bir yandan da Balkan halkları Osmanlı Mebusan Meclisinde demokrasi kavramının uygulamalarını öğrenmiştir. Osmanlı toplumunun 1876 yılında başlayan ve 1908 Devrimi ile taçlanan seçim ve parlamento deneyimi katılanlar ve izleyenler için öğretici olmuştur. Tarık Zafer Tunaya hocanın ünlü deyimi ile bir `siyaset laboratuvarı` olan II. Meşrutiyet, Osmanlı toplumunu demokratik siyasal katılma mekanizmalarıyla tanıştırmıştır. Bu ilk tanışma, 1908'den sonra imparatorluktan koparak veya kopartılarak kendi devletlerini kurma durumunda olan bütün Osmanlı unsurları içinde geçerlidir. Bu anlamıyla II. Meşrutiyet parlamentosu, oluşturulması ve çalışmalarıyla Arnavutluk'tan Bulgaristan'a oradan da Basra'ya kadar uzanan bir coğrafyanın halkları için bir siyaset okulu olmuştur. Bu okul Balkanlarda geleceğin krallarını, başbakanlarını ve bakanlarını yetiştirmiştir. Günümüz Balkan devletleri ve onları oluşturan halklar, siyasal katılımın demokratik şekli olan seçimleri Osmanlı İmparatorluğu'nda Osmanlı Meclis-i Mebusan'ındaki uygulamalar aracılığıyla öğrenmiştir. In general, constitutional monarchy points inspecting government and legality of the power. But it is hard to say that these principles was first seen at these days. The idea of keeping inspectibility level of the governing power at an acceptable point which had already been before the French Revolution. Ottoman empire has some mechanism which has benefits for this situation. For Ottoman Empire, laws of sultan have to suits with laws of religion and justice. These two principle keeps the power of sultan under control and guarantees the legitimacy of the sultanate. We can see in the struggle for power at 16th century, the theory of power of the sultan about law should be limited was rising up. The power of sultan was keeping under control by janissaries who was told by citizens that the reforms were unfair and they were not satisfied by them and also that janissaries calls sultan to obey the `kanun-ı kadim` to establish justice. More than half of the sultans has taken from the throne because of disobeying `Kanun-ı Kadim` between II. Osman and II. Mahmud period. Also at Ottoman political phylosophy contains consulting chancellors and scientists during making a decision for sultans. Entrance of the constitutionalist ideas into the Ottoman lands took place very early. The first Ottoman constitution was adopted in 1797 by the Greek writer Velestinli Rigas. Inspired by the Declaration of Human and Citizen Rights, Rigas was prosecuted the following year, proposing the creation of a constitutional and federal state encompassing the Balkans and Anatolia. With the independence movements of the new political elites, constitutionalist ideas spread in the Balkans in the following decades. The first practices in the Ottoman Empire on democracy as a form of government in which the people used their sovereignty unconditionally, unlike the contemporary concept of democracy, started with Sened-i Ittifak in the sense that the powers of the sultan were restricted. Sened-i Ittifak is the first constitutional development of our democratic history.This process which goes one step ahead with Tanzimat Fermani made a huge improvement with first constitutional monarchy. In 1908 The opening of the Second Constitutional Monarchy and the opening of the Meclis-i Mebusan constituted the beginning of the parliamentary regime. In practical, First Constitutional Monarchy stood closer to the `absolutist ruling system` which was softened by the existence of the parliament, `parliamentary system` because of the condition that the proposals of the law were approved by the sultan and the ministers were not responsible for anybody other than the sultan and not an absolute power on the sultan. Second Constitutional Monarchy is a period which gave Ottoman Empire a parliamentary character. In 1909, important steps were taken in order to ensure national sovereignty with the regulations made in the constitution and individual rights and freedoms were secured. In this period, obligation to be approved by the sultan for legislative proposal to the parliament is no more an obligation and the government was made responsible for the parliament. The empire, which began to be described as `Ottoman` centuries after, was a `terkip` from the language to the religion, from the management to the social texture, from the culture to the art. He was enriched by differences and diversity. Its not because of ethnic origin but being good at what you do. So the grocery store you are shopping for is not exactly Turkish, but the cheese you sell is full fat. This approach has managed to control the empire for 600 years and become the main body of a plane tree. The Ottoman Empire, which set foot in the Orhan Bey period by taking the Çimpe Castle and won the appearance of a Balkan country by completing the Rumeli conquest in the 15th century, obtained economic power and a considerable portion of human capital from the Balkans as far as the Balkan War. Balkans is one of the most important part of Ottoman Empire, losing it fastened the ending period of the Empire. The Ottoman identity, the union of various ethnic elements and a cultural mosaic, has taken this structure from the diversity of the Balkans in great measure. Ottoman policy brings peace for long years to balkans. However, starting from the 19th century, the Balkans became the center of the rebellions, while the Balkan peoples learned about the application of the concept of democracy in the Ottoman Parliament, depending on the development of the sense of nationhood. The electoral and parliamentary experience of the Ottoman society, which began in 1876 and crowned with the 1908 Revolution, has been instructive for participants and followers. Second Constitutional Monarchy which was famously told as `politics laboratory` by Tarık Zafer Tunaya introduced the Ottoman society to democratic political participation mechanisms. This first introduction applies to all the Ottoman elements which, after 1908, have to set up their own state by breaking or breaking from the empire. In this sense The parliament of the Second Constitutional Monarchy has been a school of politics for the peoples of a region ranging from Albania to Bulgaria and then to Basra through its creation and work. This school tranined its own kings, prime ministers and ministers. Today's Balkan states and their peoples have learned the elections with democratic forms of political participation through the practices of the Meclis-i Mebusan in the Ottoman Empire.
Collections