Basın hürriyetinin sınırlanması ve basın suçlarında ceza sorumluluğu
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
SONUÇ Haber, fikir ve düşünceleri çoğaltıcı araçlarla serbest ola rak ifade edebilmek özgürlüğü olarak tanımlanabilen basın hürriyeti nin iki boyutunun olduğu artık kabul edilmektedir. Anayasa ve basın kanunlarında son zamanlara kadar basın hürriyetinin bir temel hak ve hürriyet olarak yer alması klâsik, liberal anlayışı yansıtıyordu. An cak, günümüzün modern anlayışı, liberal anlayışa bir ilave getirmiş tir. Buna göre, basın hürriyetinin fiiliyatta somutlaşması gerekir. Devlet, basın hürriyetini tanımakla yetinmemeli, bu hürriyetin ger çekleşmesi, bütün vatandaşlara sağlanması için üzerine düşeni yapma lıdır. Kısacası Devlet, basın hürriyeti karşısındaki olumsuz tutum dan vazgeçip, aktif bir tutum takmmalıdır. Devlet, basın hürriyeti nin sağlanması için gerekli şartları yaratmalı, tekelleşmeyi önleyi ci tedbirleri almalıdır. Anayasamıza uygun olarak, Basın Kanunumuzda bu yeni anlayışa göre düzenlemeye gidilmelidir. Her temel hak ve hürriyet gibi, basın hürriyetinin de sınırla nabileceği tabiidir. Basın hürriyetinin sınırlarını başlıca, fiilî sı-.- nırlar, idari sınırlar, malî sınırlar, ve nihayet özellikle aukukî sı nırlar oluşturur. Basın hürriyetinin hukukî* sınırları ise, başlıca, kişilik nakkmı (özellikle şeref ve haysiyeti) korumaya yönelik sı nırlamalar, genel anlâkın korunmasına yönelik sınırlamalar, kamu dü zenini korumaya yönelik sınırlamalar, Devletin varlığını korumaya yö nelik sınırlamalar ve nihayet adaletin amacına uygun olarak işlemesi ve dağıtılabilmesine yönelik sınırlamalardır. Söz konusu hukukî sınır ların aşılması halinde basın suçu meydana gelir. Basın suçları ise, kendi arasında, basın zabıtasına ilişkin suçlar, basın yoluyla işle nen suçlar ve nihayet sırf basın suçları (dar anlamda basın suçları) olmak üzere üçe ayrılır. Kanaatimizce, zaruri olanların dışında, sırf basın suçları basın kanunlarında yer almamalıdır. Pozitif hukuklarda eğilim bu yöndedir. Zira, sırf basın suçları, basın hürriyetini kısıt layıcı ve zedeleyici nitelik taşırlar. Kanun koyucu, basın hürriyeti nin sınırlarını tayin ederken, çok dikkatli olmalı ve korunan menfaat lerle basın hürriyeti arasındaki hassas dengenin kurulmasına çalışmalı dır. Basın suçları sui generis nitelik taşırlar. Diğer bir deyişle, basın suçları, genel suçlara has unsurların yanında, bazı özel unsur-150 lan da taşımalıdır. Bu unsurların en Önemlileri, basın suçunun maddi unsuru olan basılmış eser ve aleniyet yani yayın unsurlarıdır. Aleni yet, pek çok şekilde sağlanmaktadır. Basın Kanunumuz, yayın kavramını geniş anlamda ele alarak, dağıtma, gösterilme, asılma, dinletilme ve satılma yanında satışa arzolunmayı da yayın şekline sokmuştur. Basın açıklaması yoluyla basın hürriyetinin hukukî sınırları nın aşılması nalinde basın suçları işlenmiş olur. Basın yoluyla işle nen suçlardan doğan davalar, ceza davaları ve hukuk davaları (özellik le tazminat davaları) olmak üzere ikiye ayrılır. Ceza davalarının ba şında kamu davası gelir. Kamu davasının yanında bir de şahsi dava yo lunun tanınıp tanınmaması doktrinde tartışmalıdır. Bazı yazarlar, şah si davanın kaldırılmasını savunmaktadırlar. Kanaatimizce, savcının şi kayete rağmen veya re'sen kamu davasını açmıyabileceği, `kamu yararı görmüyorum` diyebileceği ve nihayet savcının da siyasî baskı altında kalıp pasif davranabileceği tehlikelerini bertaraf etmek için şahsi dava yolunun korunması gerekir. Ayrıca, bazı suçlardan dolayı kamu da vasının açılması şikayet şartına bağlanmıştır. HaKaret ve sövme suçla rı basın yoluyla en çok işlenen takibi şikayete bağlı ve aynı zamanda i- şahsi dava yoluyla da takip edilebilen suçlardır. Yine, kamu davasının açılabilmesi için, bazı şartların gerçekleşmesi gerekir. Bu şartlar başlıca, izin, talep, müracaat, şikayet ve karar alınması şartlarıdır. Bu şartlardan gerekli olanı gerçekleşmedikçe, savcı basın suçu dolayı sıyla kamu davası açamaz. Ayrıca, gerekli şartlar gerçekleşmişse ve kamu yararı da varsa savcı kamu davasını açmaya mecburdur. Kişilik hakkmxn ve özellikle bu nakkı oluşturan değerlerden şeref ve haysiyetin basın açıklamaları yoluyla ihlali halinde çeşitli hukuk davaları söz konusu olur. Bu davaların içinde, şahsi hak davası önem taşır. Şahsi hak davası şansi davadan farklı olup, tazminat tale bine ilişkin bir davadır. Şahsi aaklar nukuk mankemelerinden talep edi lebileceği gibi, ceza davaları ile birlikte de (meselâ, şahsi dava ile birlikte veya kamu davasına katılmarak şahsi hakların da nükme bağlan masını istemede olduğu gibi) talep edilebilir. Kanaatimizce, özel hayat alanlarından özel alan ve özellikli gizli alanın ifşası halinde de basın suçunun işlenebileceği kabul edil melidir. Zira kişilerin, başkalarının bilgisinden ve öğrenmesinden ve hatta en yakınından bile sakladığı ve bu alanlara giren gizli nayatı151 vardxr. Bu alanlar- da kişilik hakkına girer ve şeref ve haysiyet gibi huktfî :koruma altındadırlar.Hukuk davalarının bir kısmı çeşitli kanunlarda ismen belirtil diği halde, bir kısmı da dotrinde geliştirilip, uygulamada kabul edil miş davalardır. Hukuk davaları, kusuru şart koşan (maddi ve manevi tazminat davaları) ve kusuru şart koşmayan (tesbit,. önleme, durdurma, sebepsiz zenginleşme, gerçek olmayan anlamda vekâletsiz iş görme dava ları) davalar olmak üzere ikiye ayrılır. Şahsi hak talebine ilişkin manevi tazminat davasının en önemli özelliği, kusurun özel ağırlığının aranmasıdır. Yoksa burada ağırlaştırılmış kusur sez konusu değildir. İsviçre, BK. mad. 49 'da aranan kusurun özel ağırlığı şartını kaldır mıştır. İsviçre'de olağan kusur sorumluluğu sistemi kabul edilmiştir. Bizde de gerekli kanun değişikliği yapılarak ya olağan sebep sorumlu luğu ya da hiç olmazsa olağan kusur sorumluluğu sistemi getirilmelidir. Böylece, büyük bir işletme ve endüstri halini alan, kişilik hakkını sık sık ihlal eden basın ve basın hürriyeti karşısında, kişi ve onun insan olma vasfından doğan kişilik hakkı daha iyi korunmuş olur. Basının hür olması kadar, onun sorumluluk taşıması da gerekir. r;. Hür olma ve sorumluluk taşıma, basın için birlikte gitmesi ve düşünül mesi gereken iki önemli boyuttur. Hür bir basının varlığı, onun so rumluluk taşımasıyla mümkün olur. Basın suçları dolayısıyla ceza sorumluluğunda, genel kurallara göre sorumluluk sistemi ve özel sorumluluk sistemi olmak üzere iki sis te vardır, özel sorumluluk sistemi de kendi içinde, kanunî sorumluluk sistemi, kademeli sorumluluk sistemi, taksirli sorumluluk sistemi ve karma sorumluluk sistemi şeklinde bir ayrıma tabi tutulabilir. Kanaati mizce, basın suçundan dolayı sorumlu bulunan kişileri` tayin bakımından genel hükümlerden mümkün olduğunca ayrılmamak gerekir. Bu, basın hür riyetinin genel ilkesidir, yani onun bir boyutudur. Basın Kanunumuz, basın yoluyla işlenen suçlardan dolayı cezaen sorumlu olan kişileri süreli yayınlar bakımından 'birlikti*, süresiz yayınlar bakımından ise 'birlikte ve kademeli' sorumluluk esasına göa?e belirlemiştir. Buna göre, süresiz yayınlarda birinci kademede yer alan eser sahibi ile yayınlatan birlikte sorumlu olurlar. Basın Kanunu, huku ki sorumluluk bakımından, süreli yaymlarda'birlikte ve müteselsilen ', süresiz yayınlarda ise 'kademeli, birlikte ve müteselsilen' sorumluluk esaslarını kabul etmiştir. Kademeli sorumlulukta, bir önceki kademede sorumlu kişi bulunduğu sürece, ikinci kademedeki sorumlu tutulamaz.152 Süreli yayınların sorumlu müdürleri ve süresiz yayınların ya yınlatanları için verilen hürriyeti bağlayıcı cezaların, sürelerine bakılmaksızın para cezasına çevrilmesi basın hürriyetinin sağlanma sına yönelik bir düzenleme olarak telâkki edilmesi gerekir. Basın Kanunumuza göre, süreli yayınlarda sorumlu müdür (yazı işleri müdürü) ve süresiz yayınlarda yayınlatanın işlenen suçtan ka nunda gösterilin diğer kişilerle birlikte suçu oluşturan fiilin fikrî muhtevasından, yani esas suçtan sorumlu tutulurlar. Oysa bu kişiler, fikrî muhtevanın hazırlanmasında yer almamışlardır. Şayet sorumlu müdür, bilerek ve isteyerek yani kasden suç teşkil eden yayını ger çekleştirirse, esas suçtan sorumlu olmalıdır. Yok eğer sorumlu müdür, taksirli davranmış yani gerekli dikkat ve özeni göstermemek suretiyle suçu oluşkuran yayını engellememişse, taksirden dolayı sorumlu tutul malıdır. Kanunun 16. maddesi, her halde, sorumlu müdürü esas suçtan sorumlu tutarak, `kasıtlı bir suçtan taksirle sorumlu tutulma` gibi ceza hukukunun kusurluluk esaslarına aykırı, fakat kendisine özgü özel bir sorumluluk rejimi getirmiştir. Kanaatimizce, Avusturya ve Alman Pedere Devletlerinde olduğu gibi, bizde de yazı işleri müdür lerinin sorumluluğu taksirden doğan sorumluluk esasına dayanmalıdır. Basın suçlarından doğan davalara bakmakla görevli Toplu Basın Mahkemeleri terettüp mahkemeler değildi. Bu mahkemeler her dava için yeniden teşkil ediliyordu. Bu mahkemelerin teşkilindeki amaç, basın davalarının süratle görülmesi ve daha fazla teminatı basına sağlamak tı. Kanaatimizce, basın hürriyeti sebebiyle, kişiler arasında teminat açısından böyle bir ayırım yapılması, Anayasa'nm kişiler arasındaki eşitlik ilkesine aykırıdır. Ayrıca, bu mahkemelerin teşkili güç ol duğu gibi, bir dava boyunca jüri yani heyet birkaç defa değişmek zo runda kalıyordu. Bu sebeplerle, Toplu Basın Mahkemelerinin lağvedil mesi yerinde olmuştur. Basın suçlarının özellikleri gereği genel kurallardan ayrı usûl kurallarına bağlanması bir ölçüde yerinde görülebilir. Ancak, bu konuda da aşırılığa gidilmemelidir. Bütün basın suçları açısından, kovuşturma usûlleri bakımından genel usûllerden ilke olarak ayrılma mak gerekir0
Collections