Kent melankolisi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Kentler, çağlar boyu insanlık tarihi ile birlikte gelişme göstermişlerdir. Toplumsal ilişkilerin merkezi olan kentler, Sanayi Devrimi ile birlikte dönüm noktası yaşamışlardır. 18.yy'daki Sanayi Devrimi insanlara kolaylık, üretim bolluğu vadederken aslında büyük bir bunalımın habercisi olmuştur. Artık insanlar, kırsaldan ve doğal yaşamdan koparak sanayileşen yerlere gelip nüfus merkezleri kuracaklardır. Modern yaşamın merkezi olan kentler, yalnızca toplumsal yaşamı değil sanatı da etkilemiştir. Kentin bireyde yarattığı tahribat Sanayi Devriminden beri sanatçının ele aldığı konulardan biri olmuştur. İnsanoğlu bilinçsizce, kentlerde tüketim kültürüne ve anonimleşmeye her geçen yüzyıl daha da sürüklenmiştir. Bu tüketim kültürü metalaşan insanı ve bunun sonucunda bireyde derin bir yalnızlığı doğurmuştur. Günümüzde de önünü alamadığımız bilinçsiz kentleşme, modern yaşamın getirdiği anonimleşme, bireylerde ağır bir içe kapanışa, duyarsızlaşmaya neden olmuştur. Sanatta kent imgesi bu yüzden farklı anlamlara bürünerek karşımıza çıkmaktadır. Kentlerin fiziksel görünümünden öte kentteki bireyin yaşantısı sorunsal haline gelmiştir. Sanatçılar kent mekânını günümüzde, yeni, biçim ve teknolojilerle bireyin iç dünyası üzerinden sorgulamışlardır. Bu bağlamda `Kent Melankolisi` isimli bu tezdeki yaklaşım, değişen kent algısının birey üzerinde yarattığı melankolidir. Sanat dalları arasındaki ilişki dikkate alınarak (resim, sinema, edebiyat) yapılan bu çalışmada bireysel kent deneyimleri yer almaktadır. Kaynak taramaları ve okumalar sonucunda kazanılan veriler tezde kullanılmıştır. Çalışma boyunca üç farklı başkentte (Viyana, Berlin ve Ankara) kent-birey ilişkisini bireysel gözlemleme imkânı bulunmuş, kentteki bireyin melankoli ile iç dünyası sanatsal yaratım için temel oluşturmuştur. Kenti yaşayan bir birey olarak elde edilen deneyimler konu olarak ele alınmıştır. Cities have developed together with the history of humankind throughout the ages. The cities, centre of the social relationships, have experienced a turning point after Industrial Revolution. In the 18th century, the Industrial Revolution was a precursor of a great depression while promising easiness and abundance in production. People started to abandon the countryside and natural life to form population centres in developing sites. The cities, centre of modern life, have not only affected social life, but also the art. The destruction of human life caused by cities has been one of the themes handled by the artists since the Industrial Revolution. Human beings were dragged into consumption culture and anonymization with every passing century. The consumption culture created commoditised people and deep loneliness. The uncontrolled senseless urbanization and anonymization caused by modern life caused desensitisation and introversion among the people. Therefore, the image of city in art carries different meanings. The life of a person in a city has become the pain point rather than the physical appearance of the city. The artists, nowadays, interpret the city through the inner world of the individuals with new forms, manners and technologies. Concordantly, the approach in this thesis titled `City Melancholy` is the melancholy of the individuals created by the changing city perception. In this study, taking into account the relationship between art branches (painting, cinema, literature), individual city experiences take place. The data obtained as a result of literature surveys and readings were used in the thesis. Throughout the study, with the opportunity to observe the city-individual relationship in three different capitals (Vienna, Berlin and Ankara), the individual's inner world with melancholy formed the basis for artistic creation. The experiences gained as an individual living in the city are considered as subjects.
Collections