Algının grameri: Ernst Cassirer`in sembolik formlar öğretisinde zihin fonksiyonları olarak ifade, temsil ve anlam
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Felsefede Kant sonrası belirginleşen idealist eğilimler 19. yüzyılda Kant'a geri dönüş (zurück zu Kant) çağrılarını ortaya çıkarmış, pekçok filozof bu çağrıya kulak vererek felsefenin içinde bulunduğu krize çözüm arayışı içine girmiştir. Bu arayışın ortaya çıkardığı en önemli ekol yeni-Kantçılıktır. Yeni-Kantçılık özellikle Friedrich Albert Lange ve Otto Liebmann'ın başlattığı bir felsefi harekettir ve bu hareket içinde temelde iki tür Kant'a dönüş söz konusudur: Güneybatı Alman (Baden) Okulu ve Marburg Okulu. Ernst Cassirer özellikle 1917'ye kadar, içinden yetiştiği Marburg Okulu'nun Kant yorumuna sadık bir Kantçı olarak karşımıza çıkar. Sembolik Formlar Felsefesi adlı eseriyle Hegel ve Goethe etkisinde bir kültür idealizmine temayül eden Cassirer Kantçı felsefenin en önemli birkaç isminden biridir. Cassirer'i ne var ki, orijinal bir düşünür haline getiren asıl unsur onun ne Kantçı gelenek ile ilgisinde ne de bir kültür filozofu olarak söylediklerinde aranabilir. Onu burada daha çok bilinç üzerine söyledikleri orijinal kılıyor. O, Kant'ı terketmeksizin onun ötesine geçebilmiş tek düşünür belki de. Söz konusu benzersizlik onun `ifade-algısı` ve zihnin `mitik ifade fonksiyonu` mefhumlarında karşımıza çıkar. Onun zihin felsefesi, zihni Kant gibi salt teorik bir yapı olarak görmez. Bu bakımdan zihin, dış dünya ile yalnızca teorik bir nesnelleştirme zemini üzerinde ilişki kurmaz. Zihin aynı zamanda dünyayı, kendisinin de onun organik bir parçası olduğu bir anlam bütünü olarak kavrar ve 'anlar.' Cassirer'in problemi bu noktada ortaya çıkmakta ve o, bu 'anlam ile doluluğun' zihnin bütünü açısından, bir başka deyişle mitik olduğu kadar teorik zihin için de ne demek olduğunu sormaktadır. Burada ontolojik değil, fenomenolojik bir sorgulama sürdürülür. Ancak fenomenoloji Cassirer'de bir yöntem olmaktan çok, Hegel'de olduğu gibi, bilinci açıklama tarzıdır. Ancak Cassirer, Hegel'den faklı olarak objektif Geist'tan hareketle öznelliğin alanına bir kapı aralamak ister, yoksa öznellikten hareketle objektif Geist'a varmak değil. Burada fenomenolojinin ters yönde işletildiğine tanık oluruz. Fenomenolojik bir yaklaşım olmadan bilincin, mitik anlamı nasıl ortaya koyduğu anlaşılamaz. Aksi halde algı yalnızca nesneler dünyasının algısı olarak kalır. Sözgelimi ontoloji insanı yalnızca böyle bir nesneler dünyasından ibaret bir çevre içinde kavrayacağından, zihnin mitostan teoriye doğru mevcut olan sürekliliğini göremez. Kartezyen bir bakış altında, onun verili bir teorik kavrama yetisinden ibaret olduğunu düşünür. Bu süreklilik, buradaki çalışmada da gösterilmeye çalışıldığı gibi, Cassirer'i bir başka noktada orijinal bir düşünceye taşır: Ona göre mitos fonksiyonu zihnin belirli bir aşamasında sınırlı kalmaz, o temsil fonksiyonu ve teorik fonksiyon aşamalarına etki etmeyi sürdürür; bir başka deyişle, bizim nesnelerle içine girdiğimiz ilişki salt şeysel bir ilişki değildir. Bu interaksiyonda algıya belli belirsiz bir ifade niteliği sinmiştir. Bunun ne anlama geldiği çalışmanın ilerleyen aşamalarında açıklanıyor. Biz, tıpkı kendi dilimizi konuşmak için onun gramerini öğrenmediğimiz gibi, dünyayı da ifade karakteri olarak algılamayı 'öğrenme'yiz. Bu nedenle bu çalışma algının anadilini, öğrenilmemiş, içine doğulmuş olan gramerini konu edinmektedir. In the 19th century, idealist inclinations which were crystilased after Kant's philosophy initiated a `back to Kant` (zurück zu Kant) movement. A great number of philosophers searched for a solution to the crisis of philosophy by means of this movement. This search led to an important school known as Neo-Kantianism. Particularly guided by Fr. Albert Lange and Otto Liebmann, `back to Kant` movement in its own right, basically fall into two camps: Southwest German School (Heidelberg) and Marburg School. Ernst Cassirer participated in Marburg School and could be identified as an affiliated Kantian, especially up to 1917. With his work Philosophy of Symbolic Forms under the influence of Hegel and Goethe, Cassirer was inclined to a cultural idealism that makes him one of the most important figure of Kantian philosophy.However the most fundamental element which makes Cassirer an original philosopher is neither his relation to Kantian tradition nor his ideas as a philosopher of culture. Here his remarks regarding consciousness makes him much more original. Perhaps he is the only philosopher who goes beyond Kant although he never left him. The aforementioned originality and uniqeness of Cassirer can easily be seen in his philosophical concepts such as `expressive perception` and mind's `mythical expressive function`. Cassirer doesn't specify mind merely as a theoretical structure. This specification makes his philosophy of mind different from Kant. In this sense, mind is not connected to the external world on the basis of theoretical objectivity. Mind grasps and 'understands' world as a whole meaning and also places itself as an organic part of it. The main problem arises here for Cassirer: Cassirer investigates `fullness of meaning` in the perspective of whole mind. At this point the investigation is not ontological but phenomenological. Nevertheless, phenomenology is not a method for Cassirer, rather, similar to Hegel, it is a form of explanation for understanding consciousness. However Cassirer differs from Hegel in the case of objective Geist. He merely intends to get close to subjectivity area, not intended to reach objective Geist by the help of subjectivity. Here we confront an upside down process regarding phenomenology. It is almost impossible to understand mythical meaning without phenomenological approach. Otherwise perception would only remain to be a perception of the world of objects. For instance, ontology merely encompasses human being in such a world of objects, thus cannot capture the existing continuity of mind from mythos to theory. If we commit ourselves to a Cartesian view, it could merely be understood as a given theoretical faculty of understanding. As this study tries to show, the continuity puts Cassirer in another original position: According to Cassirer the function of mythos does not remain limited to a specific phase of the mind, it continues to effect the phases of function of representation and theoretical function; in another words our relationship with the objects is not merely a thing-like. In this interaction a tenuous quality of expression covers the perception. What this amounts to will being explained remainder of this study. Just like we don't have to learn the grammer of mother language to talk, we don't learn to perceive the world as a character of expression. For this reason, study in the hand mother language of the perception is entrated as something unlearned and was born into.
Collections