Çağdaş aydınlatma tekniği ve günümüz müzeciliği verilerine göre müze yapıları için yeni bir mimari yaklaşım
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ÖZET İlk müzenin yapımından bu yana müzecilik anlayışı çok büyük değişiklik göstermektedir. Yapım tekniğindeki gelişmelerin yanı sıra aydınlatma tek- niğindeki ilerlemeler ve sanat yapıtlarının, tarihi nesnelerin korunma sında geliştirilen teknik, bu değişimde en önemli etkenlerdir. Müzelerde sergilenen duyarlı özdeksel yapısı olan nesnelerin ışınımlar dan zarar görmesi müzelerde aydınlatma konusunu dikkatle ele alınmasına neden olmaktadır. Ancak bu, aydınlatma konusunun müzedeki tek ve en önem li etkisi değildir; ışınımların nesnelere zarar vermemesi için birtakım ayrıntıların uygulandığı aydınlatma düzeni, aynı zamanda bu nesnelerin iyi ve doğru algılanmasını sağlamalıdır. Son 30-40 yıldır büyük ilerleme gösteren aydınlatma tekniğinin getirdiği olanaklar ve sınırlamalar açısından müze yapılarına yansımaları incelendi ğinde özellikle aydınlığın niteliği konusunun bilinmediği görülmektedir. Bu konuda genellikle mimarların öznel değerlendirmelerinin bilimsel ger çeklere yeğ tutulduğu dikkati çekmektedir. Mimarlık tarihinde önemli bi rer yeri olan mimarların büyük çoğunluğu bu konuda pek çok yanlış yapmak tadır. İlginç olan pek çok mimarın bu uygulamaları iyi örnek olarak ele alıp ona ozenmeleridir. Louisiana Müzesi bunun en önemli örneğidir. Aydınlatmada, nicelikle ilgili gerekler yerine getirildiğinde nesnenin korunması ve görünmesi sağlanmış olur; nitelikle ilgili gerekler yerine getirildiğinde nesnenin görsel olarak, tüm özelliklerinin iyi ve doğru algılanması sağlanmış olur. Bir aydınlatma düzeninin istenen koşulları sağlayabilmesi için mimari ta sarım sürecinde ele alınması gerekmektedir. Tavan ve duvar biçimlenişinde aydınlatma düzeninin büyük etkisi vardır. Bu nedenle bitmiş bir mimari yapının aydınlatmasında, uzmanı büyük zorluklar bekler; bu zorluklar her zaman yenilemez. Böylece sonuçta elde edilen en iyi ve en doğru olan de ğildir.Bu konuda en büyük zorluklardan biri müze olarak kullanılan tarihi yapılar larda ortaya çıkmaktadır.Tarihi geçmişi, süslemeleri ve bezemeleri ile bu yapılar izleyiciye sunulacak birer nesnedir ve hem korunması hem de aydın latılması gerekir. Müze olarak kullanıldığında, bu nesne aynı zamanda sergi lenen nesnelere kabuk oluşturur. Bu durumda kabuk aydınlatma düzenine yar dımcı öğe olmak zorundadır. Müze nesnelerinin hem korunmasını hem de iyi ve doğru algılanmasını sağlama zorunluluğu aydınlatma biçimini ve düzenini belirler ve sınırlar;bu nedenle tarihi yapı ne başka nesnelerin korunmasına kabuk ne de aydınlatılmasına yardımcı olabilir. Buna karşın yine de yapı ka buğunu aydınlatma düzeni için kullanmak girişimi olursa bu, ya yapının mi mari anlatısından ya nesnelerin korunumundan ya da görsel algılama koşulla- rınının sağlanmasından önemli ödünler vermekle sonuçlanır. Aydınlatma tekniğindeki ilerlemelerin sonucu olarak günümüzde ni tel özellikleri açısından çok çeşitli yapay ışık kaynakları üretilmektedir. Bu ışık kaynakları arasında müzelerde kullanılmak üzere üretilen, renksel geriverimi iyi, yayımladığı zararlı ışık oranı gün ışığına göre çok az olanları da bulunmaktadır (mavi gök ışığından 26- 27 kez daha az zararlı Philips 27 gibi ). Bunların kullanımı ile çok rahat çözülen detaylar, yalın ve temiz bir mimari görünüm ortaya çıkarır. Tüm olumsuz verileri karşın mi marlar yine de gün ışığını kullanmak, eğiliminde görünmektedirler. Bu görü şün savunmasında ise gün ışığının ucuz olduğu ve izleyici tarafından isten diği ileri sürülmektedir. Oysa yapılacak basit bir hesap bu ışık kaynağı ile yapılan aydınlatmanın yapay aydınlatmadan daha ucuza gelmeyeceğini or taya koyar. Müzenin iki temel işlevi söz konusudur î 1. Değerli nesneleri kesin olarak korumak s 2. Görsel algılamayı en iyi biçimde sağlamak. Burada varsayımlardan değil bilimsel gerçeklerden, yola çıkılmalıdır. Mimari tasarım sürecinde mimar kendi koyduğu kurallara değil, bil imsel verilere uymalıdır, Müse tasarımın da aydınlatma tekniği ile ilgili tün? veriler dikkatle ele alınmalı» bütü nüyle ve ödün vermeksizin uyulmalıdır. . IV. SUMMARY Since the first museum opened its doors to public, the exhibition techniques used in museums have changed drastically. The contemporary concept of museum architecture has been shaped mainly by the changes which took place in the lighting techniques and in the conservation methods. In order to protect the light sensitive museum objects from the radiation» the lighting techniques used in museums have to be considered seriously. However, the lighting system is not used only for the protection against radiation but it is also very important for a perfect visual perception. Altough, the progress made in the lighting techniques over the last 30-40 years is quite substantial, their application to museum lighting has been disappointing. This is mainly due to the lack of knowledge about the quality of lighting. In this respect, one has to take into account that the architects prefer the subjective judgement to scientific facts. Even the well known architects take these applications as an example a the well known architects make some mistakes and it is unfortunate that most of the architects take these applications as an example and repeat the same mistakes. Louisiana Museum is a typical example of this. In efficien quantatiy of light is provided, the object become visible and protected against radiation; if the light quality requirements are met as well, a perfect visual perception of the characteristics of the objects may be obtained. The lighting system has to be considered during the process of architectural design so that the required conditions can be met. The lighting system affects the shape of the ceilings and walls. Since, it is very difficultues to change the shapes of the ceilings and the walls in the already constructed buildings, the architect faces great difficulties during the application of lighting systems in the finished buildings. Hence, the result is not perfect.In this respect, the greatest difficulties are faced in the historical buildings used as museums. The decorations and the historical values of the buildings are objects to be presented to the visitors, and they have to be illuminated and protected. When the historical buildings are used as museums, these objects provide a protective shield for the others. In this case, this protective shield has to act as a complementary component of the lighting system. However, the necessity to conserve and to present these objects for a perfect perception, dictates the type and arrangement of lighting. Hence they can not act as a protective shield and a complementary lighting component for other objects. In spite of all these drawbacks, if these objects are used for lighting purposes, sacrifices will have to be made in the architectural style or in visual perception or in conservation. The lighting technique has progressed to such an extent that there are many artificial light sources with different characteristics. Among these light sources, there are the ones which are produced for museum use and they have a good colour rendering and radiate less damaging light (Like Philips 27, which radiate 25 times less damaging light than day light). With the use these sources, it becomes very easy to arrange the details and a clear architectural view appears. The daylight has a varying and uncontrollable quality and quantity. It also has an unsatisfactory effect in the surrounding space and requires many details and expenses. In spite of all these drawnbacks the daylight is being used by the architects. In defending this view, they argue that the lighting by daylight costs less and the visitors wish to see daylight in museum. On contrary, a simple calculation will reveal that the artificial lighting always costs much less then the daylight system. The museums serve two purposes: 1. To conserve precious objects properly, 2. To provide a perfect visual perception of displayed objects. In realising these objectives, one has to bear in mind the scientific falts and leave aside the subjective thinking, In the architectural projects, the architect can not act within the boundaries or his own rules, he has to use the scientific data. Especially, the architect has to obey all the scientific data about the illumination without any sacrificies at all.
Collections