Modern mimaride biçimsel kurguların sorgulanması ve dokunsal mimarlık
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Mimarlığın gelişim süreci içinde, görme duyusu hep diğer duyulardan daha üstün tutulmuş; bilgi, gerçeklik, iktidar ve etik gibi kavramlarla özdeşleştirilmiştir. Aydınlanma Çağı'ndan itibaren görme, bakma eylemi ile aklın birleşimi olarak kabul edilmiş ve diğer duyuları sistemli bir şekilde bastırmaya başlamıştır. Bu sayede, bedensel gözden farklı olan `aklın gözü` ortaya çıkmıştır. Modern Mimari düşüncenin kendi ürettiği ideal biçimleri doğrulamak için oluşturduğu kavramlar, baskın görmeyi temel alan özellikleri sebebiyle gözmerkezci paradigmanın kapsamına girmektedir.Oysa insan duyuları olan bir canlıdır ve mekânı, sadece aklın gözüyle değil, tüm bedenle, deneyimler. Birbirinin aynı metrik boyutlara sahip iki mekânın her birinde kişinin farklı deneyime sahip olması hızlı üretilen, kolay ölçülüp, kolay temsil edilebilen dik açılı Kartezyen mekânın boyutsal ifadesinden daha kapsamlı bir bakış açısına ihtiyaç duyar. Bu yüzden, mimaride baskın olan gözmerkezci yaklaşımı sorgulamak gerekmektedir.Bir mimari mekânın gücü, onun kalıcı bellekte bıraktığı izin derinliğine bağlıdır. Anılara kazınmayı başaran mimari, çoğunlukla en verimli ve görmeye dayalı olan değil; özneyi etkileyen mimaridir.İlk bakışta soyut ve felsefi bir kavram gibi görünen dokunma olgusunu, mekânı deneyimleme sürecinde özne ve mimari arasında gerçekleşen etkileşim süreci olarak kavramak mümkündür. Mimarinin görülen ve ölçülebilen özelliklerine göre daha zor ifade edilebilen bu ilişki, bedensel duyumu, hareketi ve zaman faktörünü de tasarıma dâhil ederek, mimarinin etkileyici olmasını sağlamaktadır. Throughout the historical process of architecture, the sense of sight has been valued above other senses and has been identified with other notions such as knowledge, reality, power and ethics. After the Enlightenment vision is accepted as the combination of `the sight` and `the mind`. Thus, despite being a part of body, the eye's relation to other senses has been lost and the `eye of the mind` concept, which differs radically from `the eye of the body` is formed. Concepts that sublime the `eye of the mind` such as rationalism, functionalism, and gestalt became the basis of Modern Architectural episteme and set the architecture in the core of Ocular-centrism.In fact, the human is a sentient being and in his experience through the architectural space, not only the mind and the eyes but the whole body, as well as the memories, the movements and the emotions are involved. Having different sensual experiences in spaces which have the same dimensions and forms, shows that, there must be a more comprehensive perspective in architecture than the dimensional expression of right angled Cartesian mind. That's why ocularcentrism which is dominant in architecture should be questioned. The affectivity of the architectural space depends on the depth of the trace left on mind. Architecture that succeeds to take place in our memory is mostly the one that is haptic.The phenomenon of Touch is the interraction between the subject and the architecture during the experiencing of the architectural space. In contrast to visible and measured features, it is more difficult to represent this interraction. But, by including the whole body senses, movement and the time, the phenomenon of Touch makes architecture affective.
Collections