Yüksek yapılar ve performatif mimarlık: Burj Khalifa ve Shanghai Kulesi örneklerinin aerodinamik tasarımı üzerine bir değerlendirme
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
21.yüzyıl mimarlığının dilini biçimlendiren iki temel kavramın öne çıktığını söylemek mümkündür. Bunlardan ilki, ekosistemde daha az çevresel ayak izi hedeflemiş olan `sürdürülebilir mimarlık` arayışları, diğeri ise tüm tasarım disiplinlerinde olduğu gibi mimarlık alanında da sağladığı yenilikçi yaklaşımlarla son ürünü olduğu kadar tasarım süreçlerini etkileyen `sayısal tasarım ve üretim` teknolojileridir. Bu iki yaklaşımın kesişim kümesi olarak adlandırılabilecek `performatif mimarlık` ise daha sürdürülebilir bir çevre için daha iyi, daha hafif, daha etkin, daha ekonomik gibi `daha`ların tümünün eniyilenebilmesi adına bütüncül bir tasarlama ve yapma biçimi olarak literatürdeki yerini almaya başlamıştır. Tüm yapılı çevreler ve özellikle `yüksek binalar`, çevreyi önemli ölçüde etkilemekte ve değiştirmektedir. Yüksek binalar sadece karmaşık sistemler ya da estetik objeler olmayıp etkileri, etkileşimleri dönüştürücü güçleri ile birlikte kentin ve kentlinin yaşamında önemli bir yere sahiptir. Dolayısıyla, sürdürülebilirlik, çevre dostu olma, etkin strüktür, etkin-cephe, etkin tasarım ve aerodinamik tasarım gibi konu başlıkları daha da önem kazanmaktadır. Bu bağlamda yüksek binaların kısa bir tarihçesi ve yüksek binaların performansını etkileyen tasarım kriterlerinin belirlenmesi ile başlayan araştırma, performansın en önemli unsurlarından biri olan `taşıyıcı sistem tasarımı ve aerodinamik kararlar` konusuna odaklanmıştır. Örneklem olarak seçilen ve zamanlarının en yüksek yapıları olarak literatüre giren Burj Khalifa ve Shanghai Kulesi'ne ait taşıyıcı sistem ve aerodinamik tasarım kararlarının karşılaştırması sonucunda, sayısal teknolojilerin kullanımıyla erken tasarım evrelerinde hedeflenen bütüncül yaklaşımların önemi anlaşılmıştır. Karmaşık ve meydan okuyucu bu yapıların tüm paydaşlarla yüksek düzeyde işbirliği içinde tasarlandığı ve bu koordinasyonun özellikle BIM (Bina Bilgi Modellemesi) sayesinde gerçekleşebildiğinin vurgusu yapılmıştır. It is possible to claim that two basic concepts stands out shaping the language of the architecture of the 21st century. The first one can be considered as the search for `sustainable architecture` which aimed less environmental footprint in the ecosystem and second one is `digital design and fabrication` technologies affecting the design process as much as the final product with innovative approaches that are provided in the field of architecture as in all design disciplines. `Performative architecture`, which can be called as the intersection of these two approaches, has begun to take its place in the literature as a form of holistic design and optimization in the name of optimizing all of these `better`s like lighter, more efficient, and more economical for a more sustainable environment. All built environments, especially high-rise buildings, affect and change the environment considerably. High-rise buildings are not only complex systems or aesthetic objects, but they also have an important place in the life of the city with their influences and their transformative powers. Therefore, topics such as sustainability, environment friendliness, efficient structure, efficient facade, performative design and aerodynamic design become more important. In this context, this research started with a short history of high-rise buildings and design criteria affecting the performance of high-rise buildings, then, focused on structural system design and aerodynamic decisions which are one of the most important elements of performance. As a result of comparison of the structural system and aerodynamic design, decisions of Burj Khalifa and Shanghai Tower, which were selected as the sample and entered into the literature as the highest structures of their time, it is concluded that the use of digital technologies has helped to understand the holistic approach aimed at early design stages. It is also highlighted that these complex and challenging structures should be designed in high level cooperation with all stakeholders and that this coordination can be done in particular through BIM (Building Information Modeling).
Collections