Hem bir vaad, hem bir buhran: İstanbul`da kentsel eşikleri aramak
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Nerede karşılaşırız? Daha sonra yeniden soracağımız ve irdeleyeceğimiz bu soruyu küçük fakat farklı pek çok başka soruya bizi yönlendiren bir soru olarak ele almaya başlayınca bir çok alt kategoriye giriş yaparız. Nerede karşılaşırız? Kimlerle karşılaşırız? Karşılaştığımızda ne olur? Bir karşılaşmanın potansiyelleri nelerdir? Bir karşılaşmanın gerekliliği olan mekan ve kişiler ele alındığında eşik mekanları, bireylerin kimliklerinden vazgeçmeden, kendi sınırları içerisinde durarak başkalarıyla iletişim kurabilecekleri birer potansiyel mekan olarak var olmaya başlarlar. Bu bağlamda eşik mekanları, birer karşılaşma mekanı olarak ele alınabilir mi? Bu karşılaşma mekanları, kamusal mekanlar mıdır, bu mekanlar birer müşterek mekana dönüşebilir mi? Müşterek mekan ile iktidar ilişkileri nasıl şekillenir? Bu soruların cevaplarını aradığımız bu tezde, Haussmann'dan itibaren modern kentleşmenin insan ve toplum ilişkilerini değiştirmesi, yeni bir kentli ve kent deneyimi yaratması, kent hakkı arayışı çerçevesinde şekillenen kitlesel kent müdahalelerinin, kentlinin kendisini de dönüştürmesi üzerinden Lefebvre ve Harvey'nin kent üzerinde kurdukları kent hakkı irdelenecek, kenti savunma ve güncel bir mücadele biçimi olarak toplumsal kent mücadeleleri ve artık günümüzdeki `kent` kavramının ve kent sınırlarının esnekleşmesi ve bulanıklaşması üzerinden Friedmann ve Sassen ile kentin dönüşümü, kamusal mekanın `kime ait` olduğu ve kimi temsil ettiği sorularıyla sınırlar ve eşikler tartışılacak, gri alanlar ile bu alanların birbirlerinden farkları açıklanacaktır. Bu mekansal dönüşümler ve eşik-sınır ekseninde oluşturacağımız kavram setlerini İstanbul üzerinden okumaya başladığımızda, D-100 Karayolu'nun farklı noktalarında bu kavramları barındırdığını görürüz D-100 Karayolu, yapılışı itibariyle iktidarın en büyük projelerinden biridir; Marshall Yardımları ile yeni cumhuriyetin kurmaya çalıştığı ulus-devletin altyapı projelerine gereken fon sağlanmış, neredeyse bir ülkenin gelişim stratejisi gerçekleşmeye imkan bulmuştur. Bu bağlamda D-100'ün kuruluşu ve yol politikaları, D-100'ün ayırıcı ve bölücü etkisi bize bir sınır çizerken onun bir parçası olan eski Boğaziçi Köprüsü, yeni adıyla 15 Temmuz Şehitler Köprüsü hem kavramsal hem de fiziksel olarak birleştirici bir işleve sahiptir. Köprünün artık İstanbul için ikonik bir öğe haline gelmesi ile bir görünürlük mekanı oluşu, iktidara karşı gerçekleşen müdahalelerde kritik bir role sahip olması, birinci boğaz köprüsünü bir eşik mekanı haline getirir. Bir diğer ele aldığımız, Ataköy ve Şirinevler arasındaki Medeniyet Köprüsü ise ölçek olarak daha küçük fakat bir yaya köprüsü olması dolayısıyla karşılaşmalara imkan veren ve iki farklı demografik yapıyı birbirine bağlayan, D-100 Karayolu'nun üzerinde yer alan bir üstgeçittir. Bu iki tarafı birbirine bağlayan bu üstgeçit/köprü, karşılaşmalara olanak vererek bir müşterek mekan olma potansiyeli taşıdığı kadar aynı zamanda yeni bir mücadele alanı olarak gri alan olma pozisyonunu da içerir. Bu bağlamda iki köprü de birer mücadele mekanı ve kentsel eşik olarak ele alınmaktadır. Where do we encounter? When we start to consider this question, which we will ask again and again, it consequently leads us to many unobtrusive questions; we start to think about many sub-categories. Where do we encounter? Who do we encounter? What happens when we encounter? What are the potentials of an encountering? When the space and people as actors, who are the requisite of an encounter, are taken into consideration, the threshold spaces begin to exist as a potential space where individuals can stay in their own borders and communicate with others without giving up their identities. In this context, can threshold spaces be considered as meeting/encountering places? Are public spaces becoming common places? What is the power of the commons? In this thesis, we will looking for potentials of these thresholds, liminalities, , confrontations, common places, encounters and many other methods of the gathering. Modern urbanization that we are taken from Haussmann changes the human, space and society relations, it creates a new urban space and urban experience. Right of the city that Lefebvre and Harvey have conceptualised through the transformation of the city and the citizens themselves; and the massive urban interventions and their potentials as thresholds will be questioned. When we start to connect these spatial transformations and concept sets each by each through Istanbul, we start to see thresholds at different points of the D-100 Highway. The necessary funding has been provided by Marshall Plan (known as European Recovery Program) for many projects, and we can say that development strategy of D-100 Highway and Istanbul has been realized under favour of Marshall Plan. In this context, the foundation and the road policies of D-100, both divided and connective influence of the D-100, while drawing a border with the former Bosphorus Bridge (as known for the new name of 'July 15 Martyrs Bridge') has a conceptual and physically unifying function. The fact that the bridge is an theatrical element for Istanbul which becomes a site of visibility, has a critical role in the interventions taking place against power. Another bridge (an overpass) between Ataköy and Şirinevler is the `Medeniyet` Bridge on the D-100 Highway, which is smaller in size but allows more encounters; it is a pedestrian bridge and connects two different demographic structures. This overpass/bridge, which connects these two sides and it has the potential to be a common place by allowing encounters, but also includes the position of being a gray space as a new area of struggle and collectivism both: by the commons, for the commons. In this context, both bridges are considered as a place of controversy and urban threshold.
Collections