Daughters of the stage: Constructing the modern woman in the theater in the late Ottoman Empire and early Turkish Republic (1914-1935)
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını olan Afife Jale'nin nazarında, Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında bir hayat kadını olmak aktris olmaktan daha kolaydı. Ancak, 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanıyla birlikte, kadınların kamuoyunda sembolik değeri, modern ulusun bir örneği ve hükümet için bir gurur kaynağıydı. Bununla birlikte, sanat ve güzellik ancak kadın aynı zamanda saf ve iffetli ya da ideal eş ve anne olduğu üzere herkese açık bir şekilde sergilenebilirdi. Bu çalışma, kadın aktrislere uygulanan baskıları ve onların sanatsal kamu görünümünün toplum tarafından geç Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyetin başlarında (1914-1935) nasıl ele alındığını incelemektedir. Dahası, bu çalışma entelektüeller, devlet ve kamuoyu nazarında bu aktrisleri temsil etmeye çalışacak ve bu paradox içinde devlet ve toplumun baskılarını nasıl algıladıklarını incelemeye çalışacaktır. Çalışma, yukarıda belirtilen Afife Jale ve Bedia Muvahhit'in, iki Türk aktrisinin hayatları, zamanları ve kariyerleri incelenerek şekillenmiştir. Afife Jale'nin 1914-1922 yılları arasında bir Osmanlı aktrisinin deneyimlerini temsil ettiğini ve Bedia Muvahhit'in erken dönem Türkiye Cumhuriyeti'nin (1923-1935) deneyimlerini temsil ettiğini söylemek basit bir analiz belirebilir, fakat konu tam olarak bu değildir. Kariyerleri milliyetçi dönemlendirmeye indirgenemez. Aslında, bu durum ancak dönemler arasında büyük bir süreklilik olduğu için uygun görülebilir. Ancak, geç Osmanlı İmparatorluğu ile Cumhuriyetin başlarında bir ayrım vardı ve bu, Afife'nin hayatının ve kariyerinin, Osmanlı dönemindeki faaliyetleri nedeniyle trajediyle buluşacağı ve Bedia'nın hayatının ve kariyerinin, Cumhuriyet dönemindeki çalışmalarından dolayı başarı göreceği anlamına geliyordu. Sonuç olarak, bu çalışma, Afife Jale ve Bedia Muvahhit'in sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını olarak öncü hareketlerinin, sadece erkek onayı ve Türk milliyetçiliği bağlamında onore edildiğini savunmaktadır. According to Afife Jale, the first Turkish-Muslim woman to act on stage, it was easier to be a prostitute than an actress in the final years of the Ottoman Empire. However, with the declaration of the Turkish Republic in 1923 women's symbolic value in public was an example of the modern nation and a source of pride for its government. However, art and beauty could only be publicly displayed if the woman was also pure and chaste or the ideal wife and mother. This study examines the pressures put on female actresses and how their artistic public display was seen by the society in the late Ottoman Empire and the early Turkish Republic (1914-1935). Moreover, this study will attempt to give agency to these actresses in their navigation of intellectuals, the State, and the public at large and examine how they understood this paradox and the pressures of state and society. This is done through an examination of the lives, times and careers of two Turkish actresses, the aforementioned Afife Jale and Bedia Muvahhit. It would make for a simple analysis to say that Afife represented the experiences of an Ottoman actress between 1914-1922, and Bedia represented the experiences of the Early Turkish Republic (1923-1935), but this is not the case. Their careers cannot be reduced to the nationalist periodization. This is, in fact, fitting, as there was a great deal of continuity between these periods. However, there was a distinction between the late Ottoman Empire and the early Turkish Republic and this meant that Afife's life and career would meet with tragedy due to her activities in the Ottoman period and that Bedia's life and career would see success due to her work in the Republican period. In conclusion, this study argues that Afife and Bedia were celebrated for their pioneering work as Muslim Turkish women, it was only in the context of male approval and Turkish nationalism.
Collections