Koyunların ruminal asidosis`inde klinik, hematolojik bulgular ve intravenöz sıvı tedavisi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
61 5. ÖZET Bu çalışma, deneysel rumen asidosisi oluşturulan koyun larda hastalığın devrelerini belirlemek, bu devrelerdeki kli nik ve kan değerleri arasında ilişki kurarak tedavide i.v. sıvı uygulamalarının tek başına yeterli olup olmayacağının araştırılması amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla ortalama ağırlıkları 37.4 kg (29-47 kg) olan iki yaşlı, 15 adet, dişi merinos koyun kullanıldı. Rumen fistülü oluşturulan koyunlar bir aylık kuru ot besisini takiben 12 sa at aç bırakıldıktan sonra deneme öncesi (0 zamanı) sistemik klinik muayeneleri (beden ısıları, nabız ve solunum sayıları, rumen hareketleri, rumen içeriği muayene ler i-pH, protozoa ak- tivite kontrolü) ve laboratuvar kontrolleri (kan pH, PC02, plazma HC03, baz fazlalığı (B.E.), % hematokrit değer (PCV), 4- 4~ 4-+ 4-4- serum Na, K, Ca, Mg ) yapıldı. Koyunlar, tedavisiz bıra kılan grup (3 adet) ile tedavi edilen grup (12 adet) olmak üzere iki gruba ayrıldılar. Koyunların canlı ağırlıkları tar tılarak 45 gr/kg dozda ezilmiş buğday fistül yoluyla rumene verildi. Klinik ve laboratuvar muayeneleri ilk iki gün altı saat, sonra 12 saat aralıklarla tekrarlandı. Ezilmiş buğdayın rumene verilmesinden sonra koyunların dört-beş saat kadar canlı göründükleri, önlerine konan otu yedikleri, altıncı saatte yapılan klinik muayenede nabız, so lunum sayısı ve beden ısılarında önemli bir değişikliğin ol madığı (p > 0.05) rumen hareketlerinin durduğu, rumen içeriği pH` sının önemli düzeyde düştüğü (p < 0.01), rumende protozoaların62 yok olduğu, serum Ca değerindeki düşüş (p < 0.05) dışında diğer kan parametrelerinde meydana gelen değişikliklerin is tatistiki olarak önemli olmadığı belirlendi. Daha sonra hay vanlarda yeme karşı isteksizliğin başladığı, aktivitelerinin azaldığı, 18. saatte bu tablonun giderek ağırlaştığı ve mer kezi sinir sistemi bulgularının (koyunların tamamen durgunlaş- tıkları, başlarını öne eğdikleri, yemliklere dayandıkları, ha reket etmek istemedikleri) görüldüğü, yürütüldüklerinde topal ladıkları, burunlarmdaki akıntının müköz bir karakter alarak burun delikleri çevresinde kuruduğu ve nefes almayı zorlaştır dığı, pis kokulu, içinde kan izleri ve mukoza sıyrıntısı taşı yan sulu kıvamlı dışkılamanm varlığı dikkati çekmekteydi. Araştırmanın 12. saatinden sonra yapılan klinik ve labo ratuvar muayenelerinde nabız sayısı ve beden ısısındaki deği şikliğin önemli (p < 0.05), solunum sayısındaki değişikliğin ise önemsiz olduğu (p > 0.05), rumen içeriği ve kan pH'sınm, plazma HC03, baz durumu ile hematokrit değerin istatistiki ++ ++ olarak (p < 0.01) ve serum Ca ile Na değerlerinin (p <0.05) eşiğinde önemli değişiklikler gösterdiği, buna karşılık kan + ++ PCO-, serum K ve Mg değerlerinde önemli bir değişikliğin oluşmadığı (p > 0.05) belirlendi. Tedavisiz bırakılan ve sırasıyla uygulamanın 75., 89. ve 111. saatlerinde kendiliklerinden ölen üç koyunda, ölümden hemen önce nabız sayıları ile hematokrit değerlerin yükseldiği, rumen içeriği pH, kan pH, plazma HCO^, serum Na, K, Ca değer lerinin düştüğü ve baz açıklarının arttığı belirlendi, ölen63 koyunlarda en önemli otopsi bulguları, rumen epitel hücrele rindeki dejenerasyon ve şiddetli nötrofil lökosit infiltrasyo nu, submukozada ödem, bütün damarlarda hiperemi, ince barsak epitelinde yer yer dökülmeler, böbreklerde proksimal tubulus epitellerinde dejeneratif bozukluklar, beyinde hiperemi ve mikroskobik kanama odaklarıydı. Tedavi, rumen asidosisi oluşturulan koyunlarda merkezi sinir sistemi depresyonu belirtilerinin ağırlaştığı dönemde (kan pH'sı 7.000 ± 0.200 ile baz açığı -15 ± 3) başlatıldı. Bu koyunlarda kan pH'sındaki düşüşten önemli derecede sorumlu olan düşük plazma HCO~ konsantrasyonunun yükseltilmesi amacıy la % 5 ' lik NaHCO- solüsyonu i.v. verildi. Tedavinin başlatıl masından sonra 6 ve 12 saat aralıklarla alman kan örneklerin de, plazma HCO., düzeyi (0) zamanındaki değerden düşükse teda viye % 1.3'lük NaHC03 ile yüksekse % 0.9 NaCl ile devam edil di. Plazma HCO, 'da (0) zamanına göre önemli değişikliğin gö rülmediği hayvanlardan hematokrit değeri yüksek olanlara izo- tonik NaCl solüsyonu verilirken normal olanlara hiçbir uygula ma yapılmadı. îzotonik NaCl solüsyonunun perfüzyonuna dehid rasyon belirtileri ortadan kalkıncaya kadar devam edildi. Kalp aritmisi ve halsizliğin görüldüğü koyunlara 100 - 1000 mi Isolyt i.v. verildi. Sonuç olarak ruminal asidosisli koyunlarda laboratuvar olanakları kullanılarak yaşamı tehlikeye sokan kan parametre ler indeki değişikliklerin^ arklı i.v. elektrolit solüsyonları kullanılarak düzeltilmesinin mümkün olacağı kanısına varıldı. 64 6. SUMMARY This investigation was carried out to determine the stages of the illness, to make a correlation between the cli nical and blood parameters and to determine whether intravenous liquid applications alone could be used in the treatment of sheep whith experimental ruminal acidosis. For the purpose of the investigation 15 female two year old Merino Sheep were used. The average weight of these sheep was 37.4 kg (29-47 kg). These sheep were fistulated and fed for a month with hay then starved for 12 hours. After this period and before the testing (time 0) systematic clinical examination (body temperatures, pulse and breathing rates, motility of the rumen, examination of the rumen contentS-pH, control of protozoa activity-) and laboratory controls (blood pH, PCO`, plasma HCO_, base excess -B.E.- % hematocrite-PCV-, serum Na, K, Ca, Mg ) were carried out. The sheep were split in to two groups ; Untreated sheep (3) and treated sheep (12), The live weight of the sheep was measured and 45 g/kg of crushed wheat was given to the rumen via the f is tule. The clinical and laboratory examinations were carried out every six hours for the first two days and there after every 12 hours. After the crushed wheat had beed placed in the rumen, it was seen that the sheep became lively for four and five hours and that they ate the hay placed in front of them. It was also seen during the clinical examination at six hours65 that there weren't any significant changes in the pulse and breathing rates and body temperature (p > 0.05), that the rumen movements had stopped, that there was a significant drop in rumen content pH (p < 0.01) that there was no protozoa ++ in the rumen and besides the drop in serum Ca (p > 0.05) there were no significant changes of the other blood para meters. After this it was seen that the sheep were reluctant to feed, lethargic and that after 18 hours the situation became worse ; it was also noted that the central nervous system was affected (the sheep became immobile, their heads lowered, they rested against the feed troughs and they didn't want to move), lameness in all the legs, the nasal discharge took on a mocaus form and dried on the nostrils thus making breathing difficult and that the feaces was of an obnoxious odour, contained traces of blood and mucosal pieces and was watery. The results of the clinical and laboratory examinations 12 hours after the investigation showed that there were signi ficant changes in the pulse rate and body temperature (p<0.05) no significant change in the breathing rate <p>0.05) } there were statistically significant changes in the rumen contant and blood pH, plasma HC03, base deficit and haematocrite (p<0.01) 4-4- 4- and serum Ca and Na values (p < 0.05), however there were no + ++ signxficant changes in blood PCO`, serum K and Mg values (p > 0.05). The three sheep which were left untreated died 75,89 and 111 hours after the experimentation. However immediately66 before death it was seen that the pulse rate and haematocrite increased, rumen content pH, blood pH, plasma HCO.,, serum + + ++ Na, K, Ca values dropped and base teficit increased* During outopsy of the dead sheep it was noted that there was degene ration of rumen epithelial cells, severe neutrophil and leucocyte infiltration, oedema in the submucosa, hyperemia in all the blood vessels In many areas mucosal epithelium was absent, degenerative changes of the kidney proxmal tubule epithelium, hyperemia in the brain and foci of bleeding. Treatment of the acidotic sheep was started when the symtoms of the central nervous system depression became severe (Blood pH 7.000 ± 0.200 and base deficit -15 ± 3). In order to increase the plasma HCO~ concentration a. decrease in which is mainly responsible for the decrease in pH, a 5 % solution of NaHCO., was given intravenously. Blood samples were taken 6 and 12 hours after the start of treatment. If the plasma HCO, level was lower than the level of time (0) than treatment was con tinued whith 1.3 % NaHC03. If the level was higher, then treat ment was continued whith 0.9 % NaCl. Of the animals which didn't show any major changes in plasma HCoZ with respect to time (0), some had high haematocrite values, the others had normal haema tocrite values. Isotonic NaCl solution was given to those ani mals whith high heamatocrite values, however nothing was done with the animals which had normal haematocrite values. Isotonik NaCl perfusion was carried out until the symptoms of dehydration had dissappearet.67 100 - 1000 ml of isolyte was given to sheep which had heart aritmi and weakness. As a result it was decided that using laboratory possi bilities suecessful results could be obtained using different electrolyte solutions intravenously to rectify the blood para meters which are dangerous to life in sheep with ruminal aci dosis.
Collections