Baş-boyun lezyonlarının tedavisinde emboloterapinin rolü
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ÖZET Bu çalışmada amaç; baş-boyun vasküler lezyonlarının tedavisinde çeşitli emboloterapi tekniklerinin etkinlik, güvenilirlik ve tedaviye olan katkılarının araştırılması ve çeşitli tipteki lezyonların tedavi şeması içinde emboloterapinin yerinin ortaya konmasıdır. Bu amaçla GATA Radyodiagnostik Ana Bilim Dalı'nda, çeşitili baş ve boyun sistemi vasküler patolojileri olan 27 hastaya yapılan selektif transarteriyal emboloterapi sonuçları değerlendirilmiştir. Onbir juvenil nazofarenks anjiofibromlu ve bir arteriovenöz malformasyonlu (AVM) olguya preoperatif devaskülarizasyon amacıyla geçici tipte emboloterapi yapılırken, onbir glomus tümörlü, iki AVM'li, bir anevrizmalı ve bir serebellar yerleşimli malign tümörlü olguya ise semptomatik veya küratif amaçla kalıcı tipte emboloterapi uygulanmıştır. Geçici tipteki embolizasyonlarda 150-1000 /x çapında PVA kullanılırken, kalıcı tipteki embolizasyonlar için sarmallar ve n-butilsiyanoakrilat kullanılımıştır. Bu çalışmada mortalite % 3.7, kalıcı morbidite % 0 geçici morbidite ise % 25.9 olarak gerçekleşmiştir. Kalıcı nörolojik bozukluk gelişmemiştir. Tumoral preoperatif emboloterapi intraoperatif kan kaybını azaltan ve tümörün tam çıkarımına katkı sağlayarak, komplikasyon ve nüks insidansında azalmaya yol açabilen bir yöntemdir. Operasyon süresini rahat bir görüş alanı sağlayarak azaltabilse de bu değişken olgu dışı veya olguya ait faktörlerden büyük oranda etkilenebilmektedir. AVM'lerde ise preoperatif amaçlı girişimlerde PVA+mikrosarmal kombinasyonu en etkili ve güvenli yöntemken, tek tedavi yöntemi olarak kalıcı emboloterapinin planlandığı olgularda n-butilsiyanoakrilat daha iyi sonuçlar vermektedir. Glomus tümörlerinin tedavisinde ise emboloterapi tek başına bir tedavi yöntemi olmaktan çok preoperatif amaçla kullanılması gerekir. Ancak öpere edilemeyen olgularda başarılı bir palyasyon sağlayabilmektedir. Anevrizma tedavisinde ise kesin yöntem cerrahidir. Ancak cerrahi olarak ulaşılması güç olan anevrizmalarda, cerrahi kontrendikasyon olan ya da hasta ailesinin cerrahiyi kabul etmediği olgularda, geniş boyunlu dev anevrizmalar dışında, hangi yerleşim ve hangi klinik evrede olursa olsun erken evrede yapılabilen embolizasyon, cerrahiye göre daha az agresif ancak benzer başarıda güvenli tedavi yapabilmektedir Sonuç olarak özellikle baş boyun bölgesi gibi, hayati organ ve yapıların bir arada kompleks bir yapı oluşturduğu bölgede cerrahi tekniğe getirdiği kolaylıklar, komplikasyon ve kanama riskini azaltması ve ileri evredeki lezyonları cerrahi olarak tedavi edilebilir kriterler içine geriletmesi gibi etkileri nedeniyle emboloterapi, uygun tüm vasküler patolojilerin preoperatif devaskülarizasyonunda vaz geçilmez bir teknik haline gelmektedir. Ayrıca cerrahi olarak çıkarılamayan ya da yaş, genel durum veya diğer bireysel nedenlerle öpere edilemeyen olgularda bazı lezyonlarda tam bazılarında ise palyatif tedavi şansı tanıyarak, olguların hem yaşam sürelerini uzatmakta hem de yaşam kalitesini arttırmaktadır. Kollateral dolaşımların ve tehlikeli damarların iyi bir şekilde ortaya konması ile akımın yeniden dağılımının, kateter ve embolizan madde seçiminin iyi anlaşılması ve yapılması hem tedavi edilebilen patolojilerin sayı ve yaygınlığını arttıracak hem de ortaya çıkabilecek komplikasyon lan en aza indirerek daha başarılı sonuçlar alınmasını sağlayacaktır. 79 ÖZET Bu çalışmada amaç; baş-boyun vasküler lezyonlarının tedavisinde çeşitli emboloterapi tekniklerinin etkinlik, güvenilirlik ve tedaviye olan katkılarının araştırılması ve çeşitli tipteki lezyonların tedavi şeması içinde emboloterapinin yerinin ortaya konmasıdır. Bu amaçla GATA Radyodiagnostik Ana Bilim Dalı'nda, çeşitili baş ve boyun sistemi vasküler patolojileri olan 27 hastaya yapılan selektif transarteriyal emboloterapi sonuçları değerlendirilmiştir. Onbir juvenil nazofarenks anjiofibromlu ve bir arteriovenöz malformasyonlu (AVM) olguya preoperatif devaskülarizasyon amacıyla geçici tipte emboloterapi yapılırken, onbir glomus tümörlü, iki AVM'li, bir anevrizmalı ve bir serebellar yerleşimli malign tümörlü olguya ise semptomatik veya küratif amaçla kalıcı tipte emboloterapi uygulanmıştır. Geçici tipteki embolizasyonlarda 150-1000 /x çapında PVA kullanılırken, kalıcı tipteki embolizasyonlar için sarmallar ve n-butilsiyanoakrilat kullanılımıştır. Bu çalışmada mortalite % 3.7, kalıcı morbidite % 0 geçici morbidite ise % 25.9 olarak gerçekleşmiştir. Kalıcı nörolojik bozukluk gelişmemiştir. Tumoral preoperatif emboloterapi intraoperatif kan kaybını azaltan ve tümörün tam çıkarımına katkı sağlayarak, komplikasyon ve nüks insidansında azalmaya yol açabilen bir yöntemdir. Operasyon süresini rahat bir görüş alanı sağlayarak azaltabilse de bu değişken olgu dışı veya olguya ait faktörlerden büyük oranda etkilenebilmektedir. AVM'lerde ise preoperatif amaçlı girişimlerde PVA+mikrosarmal kombinasyonu en etkili ve güvenli yöntemken, tek tedavi yöntemi olarak kalıcı emboloterapinin planlandığı olgularda n-butilsiyanoakrilat daha iyi sonuçlar vermektedir. Glomus tümörlerinin tedavisinde ise emboloterapi tek başına bir tedavi yöntemi olmaktan çok preoperatif amaçla kullanılması gerekir. Ancak öpere edilemeyen olgularda başarılı bir palyasyon sağlayabilmektedir. Anevrizma tedavisinde ise kesin yöntem cerrahidir. Ancak cerrahi olarak ulaşılması güç olan anevrizmalarda, cerrahi kontrendikasyon olan ya da hasta ailesinin cerrahiyi kabul etmediği olgularda, geniş boyunlu dev anevrizmalar dışında, hangi yerleşim ve hangi klinik evrede olursa olsun erken evrede yapılabilen embolizasyon, cerrahiye göre daha az agresif ancak benzer başarıda güvenli tedavi yapabilmektedir Sonuç olarak özellikle baş boyun bölgesi gibi, hayati organ ve yapıların bir arada kompleks bir yapı oluşturduğu bölgede cerrahi tekniğe getirdiği kolaylıklar, komplikasyon ve kanama riskini azaltması ve ileri evredeki lezyonları cerrahi olarak tedavi edilebilir kriterler içine geriletmesi gibi etkileri nedeniyle emboloterapi, uygun tüm vasküler patolojilerin preoperatif devaskülarizasyonunda vaz geçilmez bir teknik haline gelmektedir. Ayrıca cerrahi olarak çıkarılamayan ya da yaş, genel durum veya diğer bireysel nedenlerle öpere edilemeyen olgularda bazı lezyonlarda tam bazılarında ise palyatif tedavi şansı tanıyarak, olguların hem yaşam sürelerini uzatmakta hem de yaşam kalitesini arttırmaktadır. Kollateral dolaşımların ve tehlikeli damarların iyi bir şekilde ortaya konması ile akımın yeniden dağılımının, kateter ve embolizan madde seçiminin iyi anlaşılması ve yapılması hem tedavi edilebilen patolojilerin sayı ve yaygınlığını arttıracak hem de ortaya çıkabilecek komplikasyon lan en aza indirerek daha başarılı sonuçlar alınmasını sağlayacaktır. 79
Collections