Meme kitlelerinde stereotaksik biyopsi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ÖZET Ele gelmeyen ve mamografik görüntüleme ile fark edilebilen meme lezyonlarının biyopsisi sadece yine mamografik görüntüleme eşliğinde stereotaksik işaretleme sonrasında mümkün olmaktadır. Bu çalışmanın amacı, gerek bir şikayeti sebebi ile gerekse menapoz protokolünün bir parçası olarak mamografi için başvurup da sadece mamografik olarak farkedilebilen ve ele gelmeyen lezyonu olan kadınlarda stereotaksik yöntemle lezyonun işaretlenmesinin cerrahi eksizyonel biyopsi sonuçlarına katkısını değerlendirmek, işlem sırasında dikkat edilmesi gereken hususları belirlemek ve mamografik olarak tabiatı belirlenememiş bu gibi lezyonların cerrahi biyopsi sonrası elde edilen patolojik sonuçlarına bakarak radyolojik-patolojik korelasyon kurmaktır. Ayrıca mamografik olarak şüpheli bulunup da biyopsiye gönderilmiş lezyonların ne oranda malligniteyi ve benigniteyi temsil ettiği ortaya çıkarılmaya ve böylece biyopsi indikasyonu koymada daha seçici olmamızı sağlayacak kriterler varsa bunların belirlenmesine çalışılmıştır. Ocak 1995 - Ekim 1996 tarihleri arasında Güîhane Askeri Tıp Akademisi Radyoloji Anabilim Dalına çeşitli sebeplerle refere edilip de mamografik incelemelerinde ele gelmeyen ve malignansi açısından şüpheli lezyon farkedilen 41- 60 yaşlar arasındaki 25 kadının meme lezyonu Kopans tipi hook kullanılarak işaretlenmiştir. Çevre dokuyla yüksek kontrast gösteren lezyonların biyopsi sonrası spesimen radyogramları alınarak, hedef lezyonun eksize edilip edilmediği kontrol edilmiştir. İki vazovagal reaksiyon dışında, işaretleme işleminin ciddi bir komplikasyonu olmamıştır. Histopatolojik tanılar ile mamografik lezyon özellikleri arasında korelasyon kurulmaya çalışılmış ve en yüksek malignansiyi tahmin değerine sahip kriterin spiküler ve yüksek dansiteli.radyoopak kitle lezyonunun varlığı olduğu anlaşılmıştır. İşaretlemeye gerek duyulan lezyonlar arasında en sık rastlanan fibrokistik değişiklikler olup, %56 onanında görülmüştür. Stereotaksik işaretlemenin başarı oranı çalışma başlangıç ve arasında fazla farketmeyerek %40-60 arasımda oynamış ve en son %56 olarak gerçekleşmiştir. Bu başarı oranındaki düşüklük kullanılan hook tipinin teknik olarak yetersizliğine bağlanmıştır. Radyolog ve cerrahın yakkın koordinasyon halinde bulunması sayesinde eksizyonel materyalde hedeflenen lezyonun yer alması %91 oranımda gerçekleşmiştir. Sonuç olarak, ele gelmeyen ve mamografik olarak küçük de olsa malignansi riski taşıyan lezyonların biyopsisi amacıyla stereotaksik meme işaretlemesi kıullanılmalıdır. işaretlemenin başarısı için, uygun bir hook ve teknik seçilmeli, elverişli lezyonlar için eksizyonel biyopsi sonrası spesimen radyogramları alınarak hedeflenen lezyonun çıkarılıp çıkarılmadığı kontrol edilmelidir. Bu esnada radyologun gerek eksizyonun başarısı için cerrahla, gerekse histopatolojik tanının radyolojik patternle korelasyonu açısından patologla birarada çalışması önemlidir. Buna göre, mamogramlarda izlenen patemlerin malignansiyi tahmin değerleri hesaplanarak, hangi tip lezyonlarda biyopsi önermenin gerekli olacağına dair ipuçları elde edilebilir. SUMMARY STEREOTAXIC BIOPSY OF BREAST LESIONS Non-palpable and mammographically detected breast lesions should be biopsied following stereotaxic localization of them. Aim of this study was to evaluate the role of stereotaxic localization for the success of excisional biopsy of the nonpalpable breast lesions among women applying either to gynaecology department due to menopausal symptoms or to surgery department due to symptomatic breast disease. Points of importance during this localization procedure as well as the radiological-pathological correlations were tried to be elicited. Important radiological criteria more in favor of the malignancy were also searched. In 41 to 60 year:old 25 women referred to Gülhane Military Medical Academy, Department of Radiology for mammographic evaluation and found to harbor non palpable suspicious breast lesions, stereotaxic localization of the lesions were performed using Kopans type hookwire. For lesions displaying high radiological contrast with the surrounding tissue, radiograms of the biopsy specimens were taken in order to check the success of excision. No serious complication was observed except for two cases of vasovagal reaction. Histopathological diagnoses were correlated with mammographic lesion characteristics and high-density radiopaque spiculated lesions were found to have the highest positive predictive value for malignancy. Most common pathology observed among this biopsy-deserving group of breasts have been the fibrocystic changes with a ratio of 56%. Success rate of localization varied between 40-60% with a general rate of 56%, most probably due to a technical insufficiency of the hookwire used. However, a high success rate of 91% was achieved in excision of the targeted breast lesion owing to a close coordination between the radiologist and the surgeon. In conclusion, nonpalpable and mammographically detectable breast lesions with even a small chance of malignancy should be biopsied folowing a stereotaxic localization procedure. In order to achieve successful results, appropriate type of hookwire and technique should be utilized. For suitable lesions, post-biopsy specimen radiography will be helpful in determining the success of excision. Close coordination among the radiology, surgery and pathology departments is essential for both the successful excision of target lesions and the decision about the positive predictive values (for malignancy) of breast lesion characteristics.
Collections