Akut lomber medulla spinalis yaralanmasınınkırık iyileşmesi üzerindeki etkisi(deneysel çalışma)
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Omurga yaralanmaları sıklıkla genç popülasyonda yüksek enerjili travma sonucu meydana gelen ciddi yaralanmalardır. Bu travma sonucu genellikle medulla spinalis yaralanması ve lezyon distalinde nörolojik kayıp meydana gelmektedir. Hastalarda spinal travmayla eş zamanlı ya da oluşan hasarın uzun dönem etkileri sonucu meydana gelen kemik yıkımı sonrası, uzun kemik kırıkları meydana gelmektedir. Bu ek yaralanma zaten az olan aktivitenin daha da kısıtlanmasına, sakatlığın kötüleşmesine, rehabilitasyon tedavi programının uygulanmasında zorluğa ve basınç yaraları, kırık sahasında kemik enfeksiyonu, otonom sinir sistemindeki bozulmaya bağlı hipertansif kriz, venöz tromboembolizm gibi birçok medikal komplikasyonun eklenmesine neden olmaktadır. Bu sebeplerden dolayı spinal travma ile beraber veya sonrasında meydana gelen uzun kemik kırıklarının tedavisi büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada; lomber seviyeden oluşturulan akut medulla spinalis yaralanmasının alt ekstremitede oluşturulan kırığın iyileşmesini ne derece etkilediği araştırılmaktadır.Hayvan yerel etik kurulundan onay alındıktan sonra ağırlıkları 320-430 gr arasında değişen 45 adet Wistar Albino cinsi erkek sıçan raslantısal olarak 3 gruba ayrıldı. Grup 1'de lomber seviyeden spinal travma sonrası sağ tibiada kapalı kırık oluşturuldu. Grup 2'de spinal travma olmadan kırık meydana getirildi. Grup 3 te ise hiçbir müdahale yapılmamış sıçanlar kullanıldı. Ameliyat sonrası çalışmanın 35. gününde sıçanlar sakrifiye edilerek kan örnekleri alındı ve kırık ekstremiteleri çıkartıldı. Materyeller histopatolojik ve biokimyasal olarak incelendi. Elde edilen veriler SSPS 17.0 programı kullanılarak Kruskal Vallis Testi ve Mann-Whitney U yöntemiyle istatistiksel olarak değerlendirildi.Spinal travma grubunda ameliyat sonrası anlamlı derecede kilo kaybı olduğu tespit edildi. Yine aynı grupta kemik yapımını gösteren kan ve kallus BALP düzeyleri yüksek saptandı. Kallus kalsiyum düzeylerinde ise anlamlı şekilde azalma tespit edildi. Kemik yıkım belirteci olarak kullanılan hidroksiprolin düzeylerinde gruplar arasında anlamlı bir fark tespit edilemedi. Yapılan histopatolojik çalışmada ise, kallus boyutunun travma grubunda diğer gruba oranla anlamlı derecede fazla olduğu görülürken, matürasyon derecesinin ise kontrol grubuna göre geride olduğu tespit edildi.68Sonuç olarak spinal travma nedeniyle oluşan sinir iletimindeki kesintinin, kırık iyileşmesinin mineralizasyon fazını olumsuz yönde etkilemesine karşın kallus boyutunda artışa neden olduğu görülmektedir. Bu durum, büyük ancak zayıf bir kallus dokusuyla, geç iyileşen kırıkların meydana geldiğini göstermektedir. Spinal injuries are serious injuries that occur frequently among the young population due to high-energy traumas. Medulla spinalis injuries and neurological loss distal to the lesion are generally subsequent to this trauma. Long bone fractures occur in patients following the bone resorption due to the long-term effects of the defect that occur either simultaneously with or secondary to the spinal trauma. This additional injury leads to further restriction of the already low activity levels, deterioration of the deformity, difficulties in the implementation of the rehabilitative therapy program and the emergence of numerous medical complications such as pressure sores, bony infection in the fracture site, hypertensive crisis induced by the autonomous nervous system deformation and venous thromboembolism. Therefore, the treatment of the long bone fractures occurring simultaneously with or secondary to spinal trauma is of great importance. This study aims to examine the extent to which acute medulla spinalis injury created at the lumbar level affects fracture healing in the low extremity.Following the approval obtained from the Animal Experimentation Local Ethics Committee, 45 male Wistar Albino rats of a weight range of 320-430 grams were divided into three groups. In Group 1, a close fracture was created at the right tibia following spinal trauma at the lumbar level. In Group 2, a fracture was created without spinal trauma. Finally, Group 3 was made up of rats with no intervention. On the 35th postoperative day of the study, rats were sacrificed; blood samples were taken and fractured extremities were removed. Materials were histopathologically and biochemically examined. The data thus obtained were statistically evaluated with the utilization of SSPS 17.0 and Kruskal-Wallis test and Mann-Whitney U method.Significant weight loss was detected postoperatively in the spinal trauma group. In the same group, blood and callus BALP levels indicating bone formation were observed to be high. A significant decrease was also identified in callus calcium levels. Employed as a determinant of bone resorption, hydroxyproline levels did not demonstrate any significant differences. On the other hand, upon histopathological examination, callus size was observed to be significantly larger in the trauma group70than in the other group, while the degree of maturation was lower than that of the control group.Consequently, interruption of nerve conduction induced by spinal trauma is observed to give way to an increase in callus size, despite its negative effect on the mineralization phase of bone healing. This finding indicates that large yet weak callus tissue leads to late-healing fractures.
Collections