İzole sıçan kalbinin global iskemisi sonrasında kısa süreli asidik reperfüzyonun miyokardial bocalamayı önlemedeki rolü. (Deneysel çalışma)
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
SONUÇ VE ÖZET Açık kalp cerrahisinin rutine girdiği yaklaşık kırk yıldır; perfüzyon, iskemi ve reperfüzyon dönemlerinde olumsuz etkileri görülen fiziksel veya kimyasal birçok etken içinde en fazla kalsiyum eksikliği ve fazlalığı ile araştırmaların merkezi olmuştur. Bocalama ve `taş kalp` oluşumunun önlenmesinde yapılan araştırmalar genelde iki yönde sürdürülmektedir; bir kısım araştırmacılar ortamın kalsiyum miktarını azaltırken, bir kısmı da kalsiyumun hücre içine giriş ve depolanmasının önlenmesine yönelik çalışmalar yapmaktadır. Biz de yaptığımız deneysel çalışmada sabit kalsiyumlu ortamda global iskemi sonrasında reperfüzyon sırasında kullanılan sıvının pH' sının asit olmasının kalsiyum yüklenmesini önleyerek bocalama dönemi ve toparlanma sürelerini kısalttığını göstermeye çalıştık. İzole sıçan kalpleri Langendorff aygıtında retrograd perfüzyon şartlarında stabilize edilerek 15 ve 30 dakikalık global iskemi uygulanan iki ana gruba ayrıldı. Bunlar da reperfüzyon döneminde kullanılan Krebs-Henseleit solüsyonunun ilk 5 dakikalık 7.40, 7.00 ve 6.60'lık pH'sına göre üçer alt gruba ayrıldı. Tümünün basınç, koroner, akım, kontraktür, laktik asit ve kalsiyum değerleri parametre olarak izlendi.İskeminin yaptığı olumsuz etkiler gözlendi ve bunlar reperfüzyon sonrasındaki toparlanmaya göre çeşitli pH'lı solüsyonların sonuçları ile karşılaştırıldı : - 15 dakika global iskemi grubunda 7.00 ve 6.60 pH'lı reperfvizyonun 7.40 ile yapılana oranla basınç ve koroner akımı olumlu yönde etkilediği, kontraktürün daha az olduğu, laktik asit ve kalsiyum miktarındaki artışların dana az zararlı düzeyde kaldığı belirlendi. İskeminin 30 dakika olduğu grup da ise hasarın daha ciddi olmasına bağlı olarak toparlanmanın daha zor olmasına karşın göreceli olarak asidik reperfüzyonun yararlı olduğu özellikle koroner akım değeriyle ve de kalsiyum sonuçlarına etkiyle belirlendi. Bunlar arasında da 6.60'lık pH'nın 7.00 ye oranla daha etkin olduğu gözlemlendi. Kalsiyum metabolizmasının miyokard üzerindeki etkilerini aydınlatmaya yönelik bu tür araştırmalar klinik uygulamaya paralel olarak birleştirilerek sürdürülürse güncel sorunların daha kısa sürede çözülmesinde öncülük edecektir.
Collections