A philosophical investigation about the problem of consciousness in the context of inquiry into causality
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Bilinç konusu zihin felsefesinin güncel problemlerinden biridir. Birinci kişi bakış açısına göre öznenin kendi varoluşunu sezgisel olarak, başka bir kanıta gereksinim duymadan bildiğini kabul ediyoruz. Bu bilgi diğerlerinin erimine kapalı olduğundan üçüncü kişilere aktarımı mevcut bilgi ve imkanlarımıza göre olanaksızdır. Düşünürler bu uyuşmazlığı `açıklama boşluğu`, `epistemik asimetri`, `kognitif olarak kapalı olma` gibi ifadelerle tanımlamaya çalışmışlardır. Kanaatimize göre bu fark `bilateral kendilik` olarak tanımlanabilir. Bilincin konvansiyonel yaklaşımlarla değerlendirilmesinde nedensellik yönünün önemli olduğunu düşünüyoruz. Antik dönemden beri süregelen yaklaşımlara baktığımızda determinist/zorunlu nedensellik yaklaşımının, yerini giderek olumsal nedensellik yaklaşımlarına bıraktığı görülmektedir. Bu çalışmada bilincin olumsal nedensellik yaklaşımıyla ele alınmasının insan doğasına daha uygun olduğu teziyle hareket ettik. İkinci bölümde antik dönemden beri öne sürülen nedensellik yaklaşımlarını bilinç ile ilişkisi içinde yorumladık. Aristoteles, Descartes, Leibniz, Hume, Kant ve Heidegger'in yorumlarına ek olarak olumsal nedensellik yaklaşımını tarihsel gelişimi içinde değerlendirdik. Üçüncü bölümde çağdaş zihin felsefecilerinin bilince dair yorum ve değerlendirmelerine yer verdik. Bu tartışmalar arasında indirgemeci materyalist veya maddeci olan ancak indirgemeci olmayan fonksiyonel yaklaşımlar olduğu gibi, bilincin felsefe ve bilimin konusu olamayacağını savunan değerlendirmeler de mevcuttu. Çalışmaların bir kısmı, birinci kişi yaklaşımıyla üçüncü kişi yaklaşımını örtüştürmeyi amaçlıyordu. Bilinç ve bedeni ayrı birer fenomen olarak kabul edenler olduğu gibi bilincin insan dışı varlıklarda da olan enerji yoğuşmasından ibaret olduğunu savunan görüşler de vardı. Dördüncü bölümde çağdaş zihin felsefecilerinin görüşlerini birbirleriyle karşılaştırarak uyuşan ve çatışan yönlerini inceledik. Ayrıca özgün görüşlerimiz çerçevesinde neden-etki yaklaşımının etimolojik köklerine değinerek bilinç, olumsallık, olumsal nedensellik gibi ifadelerin tanımlarını yaptık. Bilincin sadece epifenomenal bir özellik olmadığına yönelik örnekler verdik. Neden-etki dikotomisinin özne-nesne ikiliğinin aşılmasıyla giderilebileceğine dair örnekler verdik. İnsan nörolojik ve genetik sisteminin determinst olmayan, olumsal dinamiklerle faaliyet gösterdiğini ve hatta gözlenebilir bir etki için nedensel uyarım olmadan da işlev görebildiğini örneklerle göstermeye çalıştık. Bu çalışmanın yukarıda vurgulanan özellikleri nedeniyle bilincin olumsal nedensellik yoluyla serimlenmesine dair gelecekteki çalışmalara ışık tutacağı düşünülmektedir. Consciousness is one of the current problems of the philosophy of mind. From a first-person perspective, we assume that the subject knows his own existence intuitively, without needing any further proof. Since this information is not accessible to others, its transfer to third persons is impossible according to our current knowledge and capabilities. Thinkers have tried to define this incompatibility with expressions such as `explanatory gap`, `epistemic asymmetry`, and `cognitive closure`. In our opinion, this difference can be defined as `bilateral selfism`. We think that the causality aspect is important in the evaluation of consciousness with conventional approaches. When we look at the approaches that have been going on since antiquity, it is seen that the determinist/necessary causality approach has gradually left its place in the contingent causality approaches.In this study, we acted with the thesis that handling consciousness with the contingent causality approach is more appropriate for human nature. In the second part, we interpreted the causality approaches put forward since ancient times in relation to consciousness. In addition to the comments of Aristotle, Descartes, Leibniz, Hume, Kant, and Heidegger, we evaluated the contingent causality approach in its historical development.In the third part, we have included the interpretations and evaluations of contemporary philosophers of mind on consciousness. Among these discussions, there were functional approaches that were reductionist materialist or materialist but not reductionist, as well as evaluations that argued that consciousness could not be the subject of philosophy and science. Some of the studies aimed to overlap the first-person approach with the third-person approach. While there were those who regarded consciousness and the body as separate phenomena, there were also those who argued that consciousness was a condensation of energy in non-human beings.In the fourth chapter, we compared the views of contemporary philosophers of mind with each other and examined their compatible and conflicting aspects. In addition, within the framework of our original views, we have made definitions of expressions such as consciousness, contingency, and contingent causality by touching on the etymological roots of the cause-effect approach. We gave examples that consciousness is not just an epiphenomenal feature. We have given examples showing that the cause-effect dichotomy can be overcome by overcoming the subject-object duality. We have tried to show with examples that the human neurological and genetic system operates with non-deterministic, contingent dynamics and can even function without causal stimulation for an observable effect. It is thought that this study will shed light on future studies on the exposition of consciousness through contingent causation due to the features highlighted above.
Collections