Olası İstanbul depremi ile yapılan kentsel dönüşüm planlamaları ve alınan önlemlerin irdelenmesi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Kuzey Anadolu Fayı (KAF), sismik olarak dünyanın en hızlı hareket eden, en aktif faylarından birisini oluşturur. Bu çalışma; Marmara Denizi'ndeki devamının tek parça olduğu açıklanan ve ilerleyen zamanlarda kendini adeta kilitleyip ani bir kırılma ile büyük bir deprem oluşturma ihtimali olan ve bunun sonucunda çok büyük can ve mal kayıplarına sebep olabilecek bu fay hattı hakkında önemli hususları değerlendirmektir. Ayrıca buna karşı yapılan kentsel dönüşüm çalışmaları ile deprem sonrası vatandaşların toplanacakları alanları açıklamak olacaktır. 1939 yılında Erzincan depremi ile başlayan ve 1967 yılına kadar devam eden büyük depremler dikkate alındığında KAF üzerindeki depremlerin fay boyunca sistematik olarak doğudan batıya doğru göç ettiği görülmüştür. Türkiye'nin hatta dünyanın en aktif faylarından biri olan KAF'nın doğu tarafı zamanında şiddetli depremlerle kırılıp enerjisini boşaltmıştır. Fakat batı tarafında büyük bir deprem üretecek enerji birikmiştir. 1999 depreminden sonra devlet ve sivil toplum kuruluşları böyle bir afet anı ile sonrasında vatandaşların daha az etkilenmesi için bir dizi tedbirler almışlardı. Bunlar deprem sonrası vatandaşların toplanacağı alanlar ve acil müdahale için her ilçeye konulması gereken doğal afet konteynırları gibi önemli hususlardır. Türkiye gibi deprem kuşağında olan ülkelerde bu gibi tedbirlerin alınması çok doğru ve yerinde bir karardır. Ancak günümüzde toplanma alanı olarak belirlenen yerlerin neredeyse tamamına yakını rant uğruna rezidans, toplu konut, alışveriş merkezi ve gökdelenlerle betonlaştırılarak yok edilmiştir. Bu durum düşündürücü ve ürkütücüdür. Mevcut olan toplanma alanları ise afet sonrası vatandaşların toplanması için güvenli ve uygun değildir. Çünkü bazı toplanma alanları çevresindeki yüksek katlı bina tehlikesiyle karşı karşıyadır. Depremden dolayı bu binalardan birinin hasar alması orada toplananlar için ne denli tehlike oluşturacağı göz ardı edilmemelidir. Birçoğunun içinde ise mahallelerin enerji dağıtımını sağlayan elektrik trafoları bulunmaktadır. Diğer yandan kentsel dönüşüm adı altında yapılan çalışmalar neticesinde alan aynı alan fakat daha fazla nüfus yoğunluğuna sebep olduğu görülmüştür. Yani kentsel dönüşümle 2 katlı eski bina yerine 5 katlı bina yapılmaktadır. Ancak mevcut olan alt yapı, ulaşım aksları, sosyal alanlar, ibadet yerleri, sağlık ve eğitim kurumlarının yeni durumdaki nüfus için yetersiz kalacağı kesindir. Bu ilave nüfus yoğunluğu da dikkate alınarak gerekli önlemler alınmalıdır. Küçükçekmece'de yapılan kentsel dönüşüm çalışmaları parsel bazlı olduğu için bina yenilenmesinden öteye geçmemektedir. İstanbul için beklenen depremin tehlike ve risk potansiyelinin arttığı günümüzde buna karşı yapılan bu çalışmaların kapasitesinin yeterli düzeyde olup olmadığı yukarıdaki hususlardan açıkça anlaşılmaktadır. The North Anatolian Fault (NAF) is seismically one of the fastest moving and most active faults in the world. The aim of this study is to evaluate the important issues about the fault line whose rest in the Sea of Marmara is explained as a whole part, which is likely to create a big earthquake with a sudden rupture and which can cause huge loss of life and property. In addition to this, related urban transformation studies and the areas where citizens will gather after a possible earthquake will be discussed. Considering the major earthquakes that started with the earthquake in Erzincan in 1939 and continued until 1967, it was seen that the earthquakes on the NAF systematically migrated from east to west throughout the fault. The east side of the NAF which is considered as one of the most active faults not only in Turkey but also in the World was broken with severe earthquakes and discharged itself. Nevertheless, an enormous amount of energy that will possibly create a huge earthquake has been accumulated on the west side. After the earthquake in 1999, the State and non-governmental organizations have taken a series of measures to reduce the impact of the disaster on the citizens. These are important issues such as the areas where citizens will be collected after the earthquake and natural disaster containers that should be placed in every district for emergency response. The adoption of such measures in the earthquake zone countries like Turkey is fairly right and proper decision. However, nearly all of the places designated as the meeting areas have been destroyed by building residences, housing estates, shopping malls and skyscrapers for the sake of obtaining personal gain in recent years. This is a thought-provoking and frightening situation. The existing meeting areas are not safe and appropriate for the collection of citizens after a potential disaster as there are tall buildings around these places. The damage to one of these buildings due to the earthquake should not be ignored as it will create a dramatic danger to the people gathered in these places. In many of these meeting areas, there are electrical transformers that provide energy distribution of the neighborhoods. On the other hand, as a result of the studies carried out under the name of urban transformation, it is seen that the population has increased although the space for living has been the same. In other words, five-floor buildings have been built on the areas of two-floor buildings previously. However, the existing infrastructure, transportation facilities, social areas, places of worship, health and education institutions are certain to be insufficient for the new population. Necessary measures need to be taken into consideration for this additional population density. Since the urban transformation works in Küçükçekmece are parcel-based, the building does not go beyond the renovation. From the points presented above, it is clearly understood that whether the measures taken for a possible earthquake in İstanbul whose risk and danger have increased remarkably are adequate or not.
Collections