Leylâ Erbil'in anlatılarında `aitsiz kimlikler`
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Leylâ Erbil, 1971 yılında yayımlanan ilk romanı Tuhaf Bir Kadın ile tartışmaya başladığı meseleleri 2013'te Tuhaf Bir Erkek ile sonlandırır. İki anlatı arasında Karanlığın Günü, Mektup Aşkları, Cüce, Üç Başlı Ejderha ve Kalan adlı metinler bulunur. Genellikle feminist kuramlar çerçevesinde değerlendirilen bu metinlerde insan oluş, `kendiiçinvarlık`, kendilik kaygısı, kendilik etiği gibi meseleleri merkeze almak mümkündür. Bu anlatılar biçimsel yapılarına paralel olarak tematik açıdan da döngüseldir. Yedi anlatının neredeyse tek bir eserin bölümleri olduğu dahi düşünülebilir. Bu çalışmada birbirini doğuran anlatıların esas meselesi kendilik etiği olarak belirlenmiştir ve bireyliğini/varlığını, her türlü kurumla çatışarak koruyan kadın-yazarlar ele alınacaktır. Mücadelenin neticesinde Cüce metnindeki Zenîme Hanım'ın ifadesiyle birer `aitsiz kimlik` oluşları tespit edilecektir. Foucault'nun `kendini biçimlendirme teknolojileri` teriminden hareketle benlik, kendini yapılandırma, insan oluş sorunsallarına aitsizlik üzerinden yaklaşılacaktır. Kısaca, `aitsiz kimlik` yaratmak tahakküme karşı alınan tavrın sonucudur. Özne, kendine nefes alanı açmak için kendini izlemek, anlamlandırmak, etik değerlerini belirlemek gibi birtakım teknikler uygular ve bu tavır sonsuz bir mücadele içine adım atarak kendi hakikatinin peşinden gitmekle neticelenir. Leylâ Erbil'in çalışmaya konu edilen anlatılarındaki kadın-yazar başkişiler, ideolojik aygıtlarla etrafı sarılan birey için kendi olmanın imkânsızlığının farkındadırlar ve bunun için başka bir yol bulmak gerektiğini düşünürler. Bireyin yaralı bir bilincinin olduğunu baştan kabul ederek deliliğe varan bir çizgide mücadele ederler. Mücadele boyunca eleştirel tavır, kendinle ve dünyayla araya mesafe koymak önemlidir. Bu minvalde kendini biçimlendirme tekniklerinden sayılan parrhêsia oyununda hakikate ulaşmak için doğruyu söylemek, haysiyetli, erdemli bir hayat yaşamak, adaleti sağlamak yazıyı ve hayatı bunun üzerine inşa etmek kendiliğini kurmak anlamına gelir. Leylâ Erbil metinlerinde kendilik ve insan oluş, gerektiği anda konuşma ile biçimlendirilir. Kolektif hafızayı oluşturan toplumsal acıların mikro düzeyde birer tarih anlatısı olarak kurgulanması bir borç öder gibi kayda geçirilir. Kültürel travma sonucu toplumun iyileştirilmesi ve adalet duygusunun sağlanması için kolektif unutuşa izin vermeyerek, sözyitimine karşı uyanık kalarak belleği diri tutmak, böylelikle bireyi de sağaltmak `kendindekendi` olmanın yani `aitsiz kimlik`in gerekliliğidir. The main issues that Leylâ Erbil started to discuss since her very first novel Tuhaf Bir Kadın, published in 1971, were capped off with Tuhaf Bir Erkek in 2013. Between the two, Karanlığın Günü, Mektup Aşkları, Cüce, Üç Başlı Ejderha, and Kalan have been published. In these texts, which are mostly evaluated within the framework of feminist theories, it is possible to focus on issues such as `being human, self-existence`, `self-anxiety`, and `self-ethics`. In parallel with their formal structure, these texts are also thematically cyclical. One might even think that the seven narratives are the parts of almost a single work. In this study, the main issue of these narratives which procreates the other is designated as `self-ethics`, and despite the conflicts with all kind of institutions, women-writers who protect their individuality/existence will be discussed. As a result of this struggle, with the expression of Zenîme Hanım in Cüce, it will be determined that each of them can be named as `an identity without belonging`. Besides, on the basis of Foucault's `self-shaping technologies`, the terms of `the self`, `self-structuring`, and `being human` will be analyzed through the problematic aspects of `identity without belonging`. Shortly, creating an identity without belonging is the result of the attitude taken against domination. By stepping into an endless struggle, a subject/self applies some techniques such as watching himself/herself, making sense of himself/herself, determining his/her ethical values in order to open a breathing space, and this attitude results in going after his/her own reality. The female-writer protagonists in Leylâ Erbil's narratives, which are the main subjects of this study, are aware of the impossibility of being oneself as individuals surrounded by ideological devices and therefore they think that another way should be found. From the very beginning, by accepting the fact that the individual has a wounded consciousness, they fight over a line that inevitably reaches madness. Throughout this fight, putting a distance from the self and the world is important. In this context, the notions of telling the truth, living a dignified and virtuous life, or providing justice, writing and constructing life through it refer to establishing the self. In the works of Leylâ Erbil, the self and being human are shaped by speaking when necessary. Constructing the social sufferings that creates collective memory as `micro-level historical narratives` is recorded as if the self is paying her/his own debt. Keeping the memory alive and not allowing collective oblivion by staying awake to speech are the vitals in order to heal the society and to provide a sense of justice as results of cultural trauma. Thus, healing the individual is the certain necessity of being `self-in the self` which means being an `identity without belonging`.
Collections