Uluslararası düzende Amerikan hegemonyasının inşası (1893-1939)
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Amerikan hegemonyasının İkinci Dünya Savaşı sonu itibariyle uluslararası düzene hâkim olduğu bilgisi bir önkabul barındırmaktadır. Bu tez, sözkonusu önkabulün üzerinde bilimsel bilgi yaratma amacıyla, Uluslararası İlişkiler disiplininin epistemolojik çerçevesinde Amerikan hegemonyasının ne zaman ve nasıl inşa edildiğini yeniden sorgulamıştır. Liberal ve realist teorilerin sunabildiği cevaplar verili önkabulün ötesine geçmemekle birlikte, dünya-sistemleri teorisinin iktisadi açıklamaları ışığında elde ettiğimiz cevaplar bu tezin bütününü oluşturmuştur. 1893 yılı itibariyle dünya-ekonomisine sanayileşmiş bir Merkez ülke olarak eklemlenen ABD, Birinci Dünya Savaşı'nda tarafsız olduğu süreçte Amerikan sermayesinin özel girişimi çerçevesinde Birleşik Krallık ve müttefiklerine sağladığı savaş malzemeleri, mühimmat ve finansman ile uluslararası düzende belirleyici bir aktör olarak yerini almıştır. 1914-1929 arasında Paris Barış Konferansı, Almanya'nın tamirat borçlarının çözümü için Dawes Planı'nın yürürlüğe girmesi, Birleşik Krallık'ın altın standardına yeniden dönüş süreci ve Büyük Bunalım, Amerikan hegemonyasının ekonomik dinamikler üzerinden uluslararası düzenin ekonomik, siyasi ve toplumsal alanlarına nüfuz ettiği gelişmeler olmuştur. 1930-1939 arası dönem, ABD'nin uluslararası düzende kural koyucu rolünü icra ettiği ve bunun diğer Merkez ülkeler tarafından fiilen kabul edildiği süreçtir. Bu dönemde Amerikan sermayesi, sanayinin teknoloji ve yeniliklerle bir arada yürütüldüğü elektrik ve petrol gibi yeni üretim kollarında lider konumdadır. Büyük Bunalım'dan çıkış için üretilen ekonomi politikalarının devlet müdahalesiyle hayata geçirildiği New Deal (Yeni Düzen), esasında ABD'nin uluslararası düzende devletlerarası ekonomik ve siyasi ilişkileri etkin bir şekilde belirlediği ve savaşa hazırlandığı süreç olmuştur. Arşiv kaynakları, istatistik verisetleri ve resmi belgeler başta olmak üzere geniş çaplı bir araştırmanın ürünü olan tezin bulguları, siyaset yapımcıları ve akademisyenlerin dikkatine sunulmaktadır. It bears a priory knowledge to state that the American hegemony reigned in the international order as of the end of the Second World War. Aimed at extracting scientifically proven knowledge out of this pre-acknowledged statement, within the epistemological framework of the International Relations discipline, this dissertation questions when and how the American hegemony was constructed in the international order. The economic pillar of the world-systems theory provided the analytical tools for our research question. The 1893 American economic crisis has been instrumental for the United States (US) to be a part of the industrialised Center of the world-economy. The First World War came up as an opportune moment for American big business to extract profits from provision of services for manufacturing and sale of war materials to the United Kingdom (UK) and its Allies during the US neutrality. 1914-1929 set the stage for the US to penetrate in economic, political and social spheres of the international order by way of tackling the economic issues originated in the Paris Peace Conference, the Dawes Plan, return of the UK to gold standard and management of the Great Depression. 1930-1939 witnessed the US to set the rules of the international order, which was welcomed and acknowledged by other Central states. While these account for the confirmation of American hegemony, the leadership of American big business in articulating innovation and technology into the sectors of industrial production such as electric and petrol, underlined the co-existence of capital and state in the construction of American hegemony. The New Deal, prescribed as state intervention into the economy as a cure to the Great Depression, was indeed a means for the US to regulate the interstate system by way of reciprocity in trade as well as in politics. This inevitably entailed war preparation. Produced from a wide range of resources, including archives and official statistical data, the findings of this dissertation target the attention of policy makers and academics of International Relations, History and Economics.
Collections