Haliç tersanelerinin tasarım potansiyellerinin inşası
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Haliç Tersaneleri; izleri Bizans'a kadar uzanan, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi denizcilik tarihinin farklı katmanlarını barındıran, değişen ve gelişen gemi üretim teknolojilerinin bir arada bulunduğu yegane noktadır. Haliç'in Boğaz'la kesiştiği bölgede bulunan tersane; coğrafi, tarihi, endüstriyel ve kültürel miras değerleri ile İstanbul için önemli bir yere sahiptir. Tersane; gemi üretimi, yan üretim, idari yapıları ve sosyal alanlarıyla kendi içinde bir kent parçası olmuştur. 1980'lerden sonra çeşitli sebeplerle atıl kalan alan, kent merkezinde erişilemeyen metruk bir alan haline gelmiştir. Günümüzde değişen kent dinamiklerinin etkisiyle Haliç Tersanelerinin, tarihinden bu yana ilk kez kamuya açık bir alan haline getirilmesi düşünülmektedir. Bu anlamda kente entegre edilmesi düşünülen alanın sahip olduğu yapı stoğu, açık alan potansiyeli ve kıyı çizgisinin uzunluğu; İstanbul'a sahip olduğu ama unutulmuş birçok kamusal değeri de hediye etmeye adaydır.2013 yılından itibaren Haliç Tersanelerinin geleceği, kamuoyunda gündemi işgal eden bir konu haline gelmiştir: Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi ihalesinin yarattığı tartışmalarla birlikte 2013 yılından 2016 yılına uzanan süreçte üzerine yapılan konferanslar, yazılan metinler ve son olarak 2016 yılı Venedik Bienali için hazırlanan `Darzana` projesiyle kamuoyu, atıl duran tersanenin tekrar farkına varmaya başlamıştır. Siyasi erkin alanın dönüşümünde kamu yararından daha çok özel sektör ve sermayeden yana tavır koyması, bu alanın kıymetinin ve bu kıymetin altında olduğu tehdidin kentli tarafından ayırdına varılmasını sağlamıştır. Alan, kamunun koşulsuz faydalanabileceği bir yer olabilecekken, salt özel sermayenin ekonomik getiri beklentileri doğrultusunda yeniden düzenlenme ve dolayısıyla özgün değerlerini kaybetme riski altındadır. Önerilen `yap-işlet-devret` modeli ise alan üzerinde söz sahibi olabilecek kentlinin beklentileri ve gereksinimlerinin göz ardı edilmesinin ilk adımı olmuştur. Böylece kamu yararının ve kamuya açık tartışmaların göz ardı edildiği, ekonomik getiri beklentisinin ön plana çıktığı, kullanıcılarının denetlemesine kapalı olan problemli bir dönüşüm modeli ortaya çıkmıştır. Bu süreçte çok kritik kimi çalışmalar göz ardı edilmiştir. Atlanan önemli bir aşama, potansiyel kullanıcıların ve uzmanların görüşlerinin toplanması ve etkin bir biçimde tasarım sürecine dahil edilmesidir.Bu çalışma da yanlış ilerleyen süreçte eksik olan çalışmaları tamamlayarak dönüşüm modelini ve sürecini tartışmaya açmayı hedeflemektedir. Nitekim mimarlık; tasarlamak, yapmak ve inşa etmekten önce araştırmak, anlamak, benimsemek, incelemek işidir. Öte yandan bir yerin ruhunu kağıt üzerindeki imler, işaretler, çizgiler vb. şeyler değil, kullanıcının oraya atfettiği anlamlar oluşturur. Dolayısıyla bir alan kağıt üzerinde projelendirilmeden önce alanla ilgili kapsamlı çalışmalar yapılmalıdır. Bahsedilen çalışmalar, tezin içinde üç aşamada yapılmıştır: Alanı anlamak, benzer dönüşüm örneklerini anlamak, pozisyonları ve potansiyel kullanıcısının beklentisini anlamak. Tezin `Haliç Tersanelerinin Tasarım Potansiyellerinin İnşası` bölümünde ise alana dair öneri getirmeden; alandan öğrenilenler, dönüşümlerden öğrenilenler ve farklı pozisyonlar tarafından dillendirilen beklentiler değerlendirilerek Haliç Tersaneleri gibi kent hafızasında yer etmiş endüstri alanlarının tasarım sürecindeki farklı tasarım girdileri okuyucuya sunulmuştur. Bu anlamda çalışma, salt Haliç Tersaneleri için değil; benzer bağlama, konuma, ölçeğe, programa ve tarihe sahip alanlar için de kaynak ve ön hazırlık olma niteliğindedir.Anahtar kelimeler: Dönüşüm, Endüstri Mirası, Haliç Tersaneleri, Katılımcı Tasarım, Kentsel Kıyı Haliç Shiphard is the sole place that dates back to Byzantium, embodying different layers of Ottoman and Republic periods' naval history, and the changing and improving ship building technologies. Located where the Golden Horn meets the Bosphorus, this shipyard holds a special place for Istanbul due to its geographical, historical, industrial and cultural heritage. The shipyard has become a city-like community in itself with its ship production, side productions and administrative structures. The site that was abandoned in 1980s due to various reasons has become derelict and inaccessible in midst of the city. With the effect of changing city dynamics, Haliç Shipyard is considered to be opened to public access for the first time in its history. In that aspect, with it's building stock, open space potential, and lengthy coastal line, the site that is considered to be integrated with the city promises to gift Istanbul the social values it holds but has forgotten.Since 2013, the future of Haliç Shipyard has become a subject occupying the social agenda with the arguments raised about the bidding of Haliç Marina and Complex Project, conferences held between 2013-2016, articles written, and project 'Darzana' for Venice Biannual 2016 - people have started to gain awareness of the nonfunctioning shipyard. The political power taking the side of private corporations and the capital instead of public welfare in the transformation of the space has helped understanding the value of the shipyard and the fact that it is under threat. While the site holds the potential of becoming public unconditionally, it is at stake for losing its genuine values by being refurbished according solely to economical expectations of the capital. First step in disregarding the needs and expectations of the public is the proposed 'build, operate, transfer' system. Via this proposal has emerged a problematic transformation modal that overlooks the public discussions and welfare, focusing on its potential revenues. An important stage skipped is the gathering of opinions of specialists and future users, and including those to the design project.This body of work aims to carry out the missing studies of the mislead process and open the refurbishment modal and period to discussion. As a matter of fact, architecture is designing and building, and researching before building; understanding, internalising, studying. On the other hand, it is the meanings attributed that creates the aura of the space, not the symbols, marks, lines and so on the paper. Therefore, detailed studies of the place must be carried before project designing on paper. The above mentioned studies are executed in three stages in this dissertation: understanding the space, understanding similar transformation examples, and understanding the positions and expectations of the potential users. In the section titled `Construction Design Potentials of Golden Horn Shipyards` of the thesis, without bringing suggestions about the area, different design inputs were presented to the reader during the design process of the industrial areas in the urban memory such as the Haliç Shipyards, evaluating the learnings learned from the field, the transformations and the positions expressed by different positions. In that aspect, this work qualifies as a resource and introductory preparation material not only for Haliç Shipyard but other sites with similar context, location, ratio, agenda and history.Key words: Transformation, Industrial Heritage, Haliç Shipyard, Participatory Design, Urban Waterfront
Collections