Attribuierung im Deutschen und Türkischen unter dem aspekt ihrer didaktisierung
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
46 5. TÜRKISCHE ZUSAMMENFASSUNG TÜRKÇE ÖZET Bu çalışma, bölümümüzdeki çeviri derslerini şu an olduklarından daha verimli bir duruma getirme isteğinden ortaya çıkmıştır. Öğrencilerimizin dil bilgisi düzeyleri göz önünde tutulduğunda, daha ilk sınıflardan çeviri becerisi kazandırmanın çok zor, hatta olanaksız olduğu görülecektir. O halde bu dersin çeviri becerisi kazandırma hedefi, çevirinin bazı unsurtanndan yararlanarak Alman dilini aktarmaya doğru yönelmelidir. Biz bu hedefi `dar hedef olarak tanımlamaktayız ve bu dar hedefi `geniş hedef diye adlandırdığımız, dil bilinci gibi daha soyut ve geniş bir amaca yönelik olan bir hedefle birleştirdik. Bu birleştirmenin sebebi bir üniversitede sadece dil eğitimi vermekle yetinilmemesi gerektiği savında olmamızdır. Aksi taktirde üniversitedeki eğitimin dil kursundan pek fazla bir farkı kalmayacak. Halen Edebiyat ve Dilbilim içerikli derslerin verilmesine karşın, eğitimin bir konuda yetersiz kaldığı kanısındayız. Öğrencilerimiz dili, insanlar tarafından bilinçli bir şekilde oluşturulmuş olan bir kurallar yığını olarak algılayıp bu kuralların öğrenilmesiyle bir dilbilimci olunabileceğini sanmaktadırlar. Su durumda dilin büyük bir özelliğinin bilincine ya varamıyorlar ya da çok geç vanyoriar; dil, insanlar vasıtasıyla gelişir, ancak bu süreç insanın bilinci dışında gerçekleşir. Böylece dilbilimciler, ki biz en basit dil eğitmeninden araştırmalannda dilin en ince ayrıntılarına kadar inen herkesi dilbilimci sayıyoruz, kural koymuyor, tam aksine kural arıyor, dilin işleyişini açıklamaya çalışıyorlar. Bu yüzden değişik dilbilimciler dildeki olguları farklı biçimde açıklayabilir, aynı olgu üzerine ayrı ayrı tezler geliştirebilirler ve her biri kendi tezini savunduğu eserler ortaya çıkarabilir. Nitekim her dil bilgisi (gramer) kitabını böyle bir eser olarak algılayabiliriz. Bunun bilincine vardığımızda elimize aldığımız her dil bilgisi kitabı kesin doğru olarak algılamamız bizi büyük yanılgılara sürükleyebileceğini görürüz. Özellikle bir dil öğretmeni bunun bilincinde olmalıdır ki, öğrencisi farklı bir kuraldan bahsettiğinde bunu hemen yanlış olarak kabul edip daha sonra aynı öğrenci karşısına bu farklı kuralı savunan bir yapıtla karşısına çıktığında güç duruma düşmesin.47 Çalışmamızda hem dar hedefe hem de geniş hedefe yönelik uygulamaya konulabilecek bir konu seçip dersteki pratik uygulamaya ışık tutacağını umduğumuz bir biçimde sergiledik. Seçtiğimiz konu Almanca' da bir ismi ya da isimsiyi tamlama görevi olan bir yancümle türü olan `Relativsatz` dır. Bu cümle türüne kolaylık olması amacıyla `relativ cümle` diyeceğiz. İlk aşamada tanınmış dilbilimciler tarafından yazılmış ve bilimsel oldukları kabul edilen dört ayrı dil bilgisi kitabının relativ cümleyi işleyişini ve bu konuyu nasıl algıladıklarını inceledik. Gerek konuyu algılamalarda gerekse işleyişlerde belirgin farklılıkların var olduğunu, ikinci aşamada bu kitapları karşılaştırdığımızda ortaya çıkardık. Kitapları karşılaştırırken mümkün oldukça eleştirel bir yaklaşımda bulunduk, ki aynı yaklaşım daha sonra derste öğrencilerden beklenecektir. Bu incelemede kitaplar arasında çelişkiye kadar varabilecek farklılıkların yanısıra aynı kitap içerisinde bu konu işlenirken büyük bir çelişkiye düşüldüğü görülmekte; relativ cümle diğer yancümlelerden ayırt edilirken bir cümle türünün relativ cümle türüne çok benzemesine rağmen bir özelliğinden dolayı relativ cümle olarak değerlendirilemeyeceğini ancak bu hataya sıkça düşüldüğünü vurgulandıktan sonra relativ cümle için örnekler verilirken bu sefer aynı hataya düşülmüştür. Bu tür çelişkilerin öğrenciler tarafından ortaya çıkarılmasının sağlanması, aynı zamanda onların böyle konulara daha fazla ilgi duymalarını ve böylece dersten de daha fazla zevk almaiannı sağlar. Üçüncü aşamadaysa relativ cümlelerin Türkçeye aktarılmasını inceledik ve burada da ummadığımız bulgular elde ettik. Yine tanınmış bir dilbilimci tarafından yazılmış ancak birbirileriyle karşılaştırdığımız kitaplardan ayrı olarak değindiğimiz bir dil bilgisi kitabında relativ cümle bölümünün sonunda değişik dil ailelerine bu cümlelerin nasıl aktarıldığını açıklamış. Bu açıklamaya göre Almancada'ki relativ cümle Türkçede bir partizip olarak ifade ediliyor ve tamladığı öğenin önüne getiriliyor. Biz bu aktarımı genel aktarım diye adlandırma gereğini duyduk, çünkü bunun dışında aktarımların da yapıldığını gördük. Türkçede'ki `ki` bağlacını kullanarak da relativ cümleler aktarılmaktadır. Tahir Nejat Gencan nekadar bu şekilde kurulmuş cümlelerin çeviri koktuğunu ve güzel bir Türkçe olmadığını söylese de ve biz bu görüşe katılsak da, `ki` bağlacıyla yapılan aktarımın relativ cümlenin bir biçiminde, bu biçim Almancada eskimiş olup artık pek fazla kullanılmasa da, en doğru aktarım48 olduğunu ortaya koyduk. Bunun dışında özellikle Türkçenin sözlü kullanımında `ki` bağlacıyla kurulmuş Almancada'ki relativ cümlenin gördüğü görevin aynısını gören cümlelerin kullanımı gittikçe yaygınlaşmaktadır ve aynı yabancı sözcükler gibi dilimize zorla girme yolundadır. Biz de bu yazıda bu tür bir cümle kullandık. Dileriz mümkün olduğu kadar çok kişi bundan rahatsızlık duymuş olsun. Son aşamadaysa bu özetin başında belirttiğimiz yeni hedeflere vardık ve kendi dersimizden ders işleme konusunda örnekler verdik. Özellikle düştüğümüz bazı hataları dile getirip irdeledik. Belirttiğimiz hedeflerin yanı sıra dersin işlenme biçimi üzerinde de durduk. Bize göre derste öğretmenin öğrencilere bilgi aktarması yerine Grencileri araştırmaya ve bir konu üzerinde sonuca varabilecek şekilde tartışmaya yönlendirmeli. Öğretmen kendisini mümkün olduğu kadar gerilerde tutmalı, öğrencilerin sorularına cevap vermektense sorularına başkasının yardımı olmadan nasıl yanıt bulabileceklerini, bir konuyu araştırırken nasıl bir yol ya da hangi yöntemleri izleyebileceklerini aktarmalıdır. Kısaca öğretmen, öğrencilere mümkün olduğu kadar edilgen görülmeli ve onlara he kadar etken olduklarını hissettirmeli. Bu, genelde insanımızda pek gelişmemiş olan özgüvenin gelişmesine olumlu bir katkıda bulunabilir. Biz özellikle öğretmenin edilgen görülmesi gerektiğini dedik, çünkü nekadar öyle görülecekse de, gerçekte tam anlamıyla etken bir durumda bulunacaktır, öğrencileri yoğun bir şekilde yönlendirecek ancak bunu onlardan gizleyecektir. Böylece yabancı dil öğretiminde de ülkemizde halen geleneksel olan, fakat bir çok ülkede 70 li yıllarda terk edilen öğretmen odaklı dersten öğrenci odakli* ders ve eğitim biçimine geçmiş olacağız. Böyle bir eğitimin geleneksel eğitimden çok daha zor olduğunun bilincindeyiz ve kendimiz de bu yöntemi yıllardır uygulamaya koymaya çalıştıysak da bazı olumlu sonuçlar elde etmemize rağmen henüz bizi tam anlamıyla tatmin eden bir eğitim / öğretim dönemi geçiremedik. Ancak çalışmalanmız bu yönde sürecektir.
Collections