Osmanlı-Safevi ilişkileri (1501-1576)
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Ortaçağdan onaltıncı yüzyıla kadar olan süreçte İslam devletleri kültür, medeniyet ve siyaset açısından dünyadaki gelişmelerin belirlenmesinde önemli bir etkiye sahiptiler. Başka bir deyişle, bu dönemde İslam devletleri bağımsızdılar ve dünya siyasetinde küresel bir güce sahiptiler. Aynı çağda Batı dünyasında ise, İslam devletlerine doğru bir yönelmenin olduğu görülmektedir. Onaltıncı yüzyılda İslam dünyası küresel güçler arasında önemli bir konuma sahip olduğu gibi önemli gelişmelerde de söz sahibiydi. Bu dönemde İslam ülkelerinin tarihsel hafızası, onların kendi devletlerine güvenlerini sağlamış ve yeteneklerine inanarak ihtiyaçlarını karşılamalarının yolunu açmıştır. Arthor Nussbaum gibi Batılı bilim adamlarının da öne sürdükleri gibi İslam ülkeleri hukuk ve uluslararası ilişkiler gibi konularda da Hıristiyanlardan nispeten daha ileri bir seviyedeydiler ve bu bağlamda, yaşlılara, kadınlara, çocuklara ve esirlere saygıyla davranıyor ve doğayı tahrip etmiyorlardı. Bu asırda, iki İslam devleti olan Osmanlı ve Safevi devletleri ise -iç siyasette yanlışları olsa dahi- bu hususta kendilerine güvenmiş ve kendilerini geliştirmişlerdir. O dönemin dünyasındaki kutuplaşmaların iki merkezinden birisi Batı, bir diğeri ise Osmanl idi. Osmanlı Devleti, İslam'ı temsil eden en büyük resmi güç olarak, Batının Müslüman beldelerde Hıristiyanlığı yayma politikasına karşı engel teşkil etmiştir. Bilimsel açıdan İslama hizmette önemli bir rolü olan İran'ın ise bu iki kutup arasında yer alan özel bir konumu vardı. Avrupa devletlerinin kendi politikalarını Doğu'da ve İslam ülkelerinde Uzun Hasan zamanından beri uygulaması, bu iki İslam devleti arasında sıkıntı yaratmıştır. Osmanlı-Safevi ilişkisinin diğer bir boyutu ise onların iktidarla ilgili olan anlayış ve kavrayışlarıdır. Bu iki devletin siyaset bilimi bağımsızca ortaya çıkmadığı için, bilimin (mezhepsel bir bakış açısının sonucu olarak anlaşılmalı) siyaset etkisinde kaldığı dikkate alınıp, Osmanlı-Safevi ilişkilerine o dönemin güç-bilim ilişkisinin bağlamı çerçevesinde bakılmalıdır. Abbasilerin yıkılmasından sonra İslami ülkelerin her biri bağımsız bir hükümet oluşturdular. Bu değişim İslam ülkelerini tehlikeye sokmuş ve Hıristiyanları bütün İslam ülkelerini kendi dinlerine çekmek için faaliyetlere yöneltmiştir. Abbasiler yıkıldıktan sonra Asya'nın batısındaki Osmanlılar onların mirasına sahip çıktılar. İran'da ise İlhanlıların yıkılmasından sonra, önce Aksak Timur'un devleti sonra İran'ın Kuzey batı ve güneyinde Akkoyunlular devleti kuruldu. Horasan ve Mazandaran, Gürkanlıların egemenliğinde kalmıştı. Şah İsmail, Gürkanlıların iktidarına son verdi ve dedesi Uzun Hasan'ın mirası üzerine hak talep edip Akkoyunluları yendikten sonra Safevi Devletini kurdu. Bu dönem, Osmanlı Sultanı II. Bayezid dönemine tesadüf etmektedir. II. Bayezid döneminin sonuna kadar Safevilerle olan ilişkiler dostluk içinde devam etmiştir. Fakat bazı siyasi ve coğrafi anlaşmazlıkların olduğu bir döneme denk gelen I. Selim ve I. İsmail zamanından itibaren, bu iki ülke arasındaki ilişkiler Amasya anlaşmasına kadar kriz içinde olmuştur. Ancak bu anlaşmadan sonra Osmanlı-Safevi ilişkileri tekrar dostluğa dönüşmüştür. İki ülke arasındaki ilişkilerin teorize edilmesi, bugün ne yapmamız gerektiği konusunda ve İslam ülkelerinin karşı karşıya kaldıkları problemlerin aydınlanması noktasında bize önemli bir katkı sunacaktır. In the middle ages, Islamic countries had a prominent role in the world in terms of culture, civilization and politics. In this period, the authority of the rulers became influential on the work of scientists. However, in this period, Islamic countries were independent and had global powers in the world politics. In the western world, there was a tendency towards Islamic countries. In the 16th century, Islamic world was still efficent in global scene. Then, Islamic countries had a strong belief in their own countries thanks to their historical memory. In other words, In this century, Ottoman and Safavid States –two Islamic countries- were self-sufficient. As the official and most powerful representative of Islam, Ottoman Empire prevented the expansion of Christianity into Islamic countries. The relation between these two countries was resulted from power relations of the period. That is why; knowing power-science relation in the Middle Ages can enable the understanding of Ottoman-Safavid relations.After the fall of Abbasid Caliphate, Islamic countries came apart and constituted independent governments. This change jeopardized Islamic lands and inclined Western countries to convert Eastern lands into Christianity. Besides, according to such Western researchers as Arthor Nussbaum, Islamic countries were far more advanced than the Christians in terms of law and international relations. For example, Islamic states had respect to the old people, women, children and captives. After the fall of the Abbasids, Ottomans captured their heritage in the west of Asia. After the fall of Ilkhanids and Timurids, Aqqoyunlu State was founded in the northwest and south of Persia. Khorasan and Mazandaran was under the sovereignty of Gurkhanids. Shah Ismail put an end to the sovereignty of Gurkhanids and by claiming the inheritance of his grandfather –Uzun Hasan- fought the Aqqoyunlu State and founded Safavid State. This period overlaps the period of Ottoman Sultan, Beyazit II.Until the end of Beyazit II's reign, Ottoman-Safavid relation was peaceful. That European States had been implementing their politics on the Eastern and Islamic countries since Uzun Hasan lead to some problems between these two countries. Besides, the relations retained to be in crisis from the time of Selim I and Ismail I until the Treaty of Amasya. After this treaty, an atmosphere of friendship began to be prevalent between these two countries. Theorizing the relations between these two countries will shed light upon how we should act today and the problems of Islamic countries.
Collections