Stent restenozu ve hedef lezyon revaskülarizasyona etki eden faktörler
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
GİRİŞ VE AMAÇ: Koroner arter hastalığı tedavisinde stentler en çok uygulanan tedavi yöntemidir. İlaç salınımlı ve çıplak metal stentlerin birbirine üstünlüğünü araştıran birçok çalışma yapılmıştır. Birçok çalışma, seçici kriterler kapsamında yapıldığı için gerçek şartları ve klinik sonuçları temsil etmemektedir. Biz çalışmamızda; kliniğimizde 6 ay üzerinde takip edilen Haziran 2007-Ağustos 2011 tarihleri arasında stent implantasyonu yapılmış tüm hastaları inceleyerek gerçek klinik sonuçları yansıtmaya çalıştık. Amacımız kliniğimizde tüm endikasyonlarla çeşitli markalardaki stentlerin uygulandığı hasta grubunda stent tipine göre restenoz ve hedef lezyon revaskülarizasyon sıklığını tespit etmek ve klinik, anjiyografik ve işlemle ilişkili değişkenlerin bu sıklığa olan etkisini değerlendirmektir. METOD: Stent uygulanan ardı ardına 805 hasta arşiv kayıtlarından retrospektif olarak incelenmiştir. Hedef lezyona ait kantitatif anjiyografik parametreler özel bilgisayar programı yardımı ile işlem öncesi, işlem sonrası ve kontrol anjiografi sırasında hesaplandı. Sürekli değişkenlerdeki farklılıkları belirlemek için Student? s t testi ya da Mann-Whitney testi; kategorik değişkenler arasındaki farklılıklar için ki-kare testi uygulandı. Anjiyografik restenoz, klinik restenoz ve hedef damar revaskülarizasyonu ile ilişkili prediktörleri belirlemek için Çoklu Değişkenli Lojistik Regresyon Analizi kullanıldı. BULGULAR: Takip süresi 6 ay üzerinde olan 374 hasta ve bu hastalarda 523 lezyon çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışmamızda 294 (%56,2) adet ÇMS ve 229 (%43,8) adet İSS stent implantasyonu yapılmıştır. Ortalama yaş 61.51 (± 10.51) yıl idi. Ortalama takip süresi 20±13 ay idi. 301 lezyon ortalama 14±11 ay sonra koroner iii aniyografi ile değerlendirildi. Çalışmamızda ilaç salınımlı stentlerde anjiyografik restenoz oranı %13 iken, çıplak metal stentlerde restenoz oranı %34 saptanmıştır (p<0,001). İlaç salınımlı stentlerde klinik restenoz oranı %13 iken, çıplak kaplı stentlerde restenoz oranı %23 saptanmıştır (p<0,001). HDR ve HLR çıplak metal stent grubunda sırası ile %20,7 ve %16,7, ilaç salınımlı stentlerde ise %12,7,%5,7 saptanmıştır (p=0,006, p=0,001). Çoklu Değişkenli Lojistik Regresyon Analiz sonucunda anjiyografik restenozu ile ilişkili risk faktörleri ÇMS, predilatasyon uygulanması, stent çapıdır (p<0,001, p=0,017, p=0,012). Klinik restenozu ile ilişkili risk faktörleri ÇMS, predilatasyon uygulanması, girişim öncesi referans damar çapı, girişim öncesi lezyon uzunluğu ve HPL`dir (p<0,001, p=0,002, p=0,014, p=0,038, p=0,005). Hedef lezyon revaskülarizasyonu ile ilişkili risk faktörleri ÇMS ve predilatasyon uygulanmasıdır (p<0,001, p=0,004). SONUÇ: Restenoz ve HLR ilişkili en önemli risk faktörü olarak ÇMS implantasyonu saptanmıştır. Stent seçiminde ilk tercih ilaç salınımlı stent olmalıdır. Anahtar Kelimeler: İSS, ÇMS, anjiyografik restenoz, klinik restenoz, hedef lezyon revaskülarizasyonu. BACKROUND: Stenting is the most widely performed procedure for the treatment of coronary arter disease. Many studies have investigated the superiority of one another about drug-eluting and bare metal stents. Many studies do not represent real conditions and clinic outcomes that they have been applied for the selective criteria. We tried to reflect real clinical outcomes in our study, reviewing all patients with stent implantation that followed over six months from June 2007 to August 2011 in our clinic. Our aim is to evaluate the frequency of stent restenosis and target lesion revascularization in patients with various brands of stents in all indications in our clinic and to identify the effect of clinical, angiographic, and procedure-related variables about this frequency, according to the type of stent. METHOD: 805 consecutive patients with stents were evaluated from our registry retrospectively. The quantitative angiographic parameters of target lesions were examined with the help of a quantitative coronary analysis software at pre-procedure, post-procedure and at the time of kontrol CAG. Differences between groups were compared using Student t test, Mann-Whitney test, chi-square test for continuous and categorical variables, respectively. A multiple logistic regression analysis was used to identfy independent predictor of angiographic or clinic restenosis and target lesion revascularization. RESULTS: 374 patients who have followed up over 6 months and 523 lesions in these patients were included in the study. There were 294 (56,2%) BMS and 229 (43,8%) İSS implanted in the study. The mean age was 61.51 (± 10.51) years. Mean follow-up time was 20±13 months. 301 lesions were evaluated by coronary angiography v after mean 14±11 months. In our study, angiographic restenosis rate in drug-eluting stents group is 13%, in contrast to, the restenosis rate in BMS group was 34% (p <0.001). Clinic restenosis rate in drug-eluting stents group was 13%, in contrast to, the restenosis rate in BMS group was 23% (p <0.001). TLR and TVR rates in BMS group were 20.7% and 16.7%, respectively, in contrast to, TLR and TVR rate in DES group were 12.7%, 5.7%, respectively (p=0.006, p=0.001). As a result of Multivariate logistic regression analysis; BMS, predilatation, stent diameter were independent predictors for angiographic restenosis (p<0,001, p=0,017, p=0,012). BMS, predilatation, pre-procedure reference vessel diameter, pre-procedure lesion length and hyperlipidemia were independent predictors for clinic restenosis (p<0,001, p=0,002, p=0,014, p=0,038, p=0,005). BMS, predilatation were independent predictors for target lesion revascularization (p<0,001, p=0,004). CONCLUSION: The most important risk factor associated with restenosis and HLR was BMS implantation. DES should be the first choice in the selection of stent. Keywords: DES, BMS, angiographic restenosis, clinic restenosis, target lesion revascularization.
Collections