John Rawls ve Thomas Pogge`de küresel adalet düşüncesi ve insan hakları
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Çağdaş felsefede, son yıllarda insan hakları ve küresel adaletle ilgili tartışmalar canlanmış olsa da, siyaset felsefesinin küresel adalete olan ilgisi henüz çocukluk dönemindedir. İnsan hakları genellikle küresel adaletin temel bir yapıtaşı olarak görmezden gelinmiş, küresel adalete yönelik tartışmalar çoğunlukla ekonomik kaynakların yeniden dağıtımı ya da devletlerin uluslararası arenada birbirleriyle nasıl daha demokratik ilişkiler kurabileceği sorununa odaklanmıştır. Küresel adalet üzerinde geliştirilen yaklaşımların artışına rağmen, bu yaklaşımların adalet düşüncesine insan haklarıyla bakmak konusunda yetersiz kaldıkları göze çarpmaktadır. Fakat insan haklarını koruma gerekliliğinin ve küresel düzeyde adaletin sağlanabilmesine yönelik özlemin, kendine çağın entelektüel zemininde yer bulma çabası memnuniyet yaratmaktadır. Kuşkusuz felsefecinin görevi, çağın sorunlarına ışık tutmak, gözlerinin önünde duran realiteyi değerlendirmek ve insanlara yeni görme olanakları sağlamaktır.Çalışmamız, günümüz dünya düzeninin adaletsizlik yaratan yapılanmasından kaynaklanan problemlere insan hakları penceresinden bakmanın ve insan haklarının talep ettiklerinin dünya düzeyinde gerçekleştirilebilmesi için uygun koşulların nasıl yaratılabileceği problemine katkıda bulunmanın yollarını incelemeyi amaçlamıştır.Çalışmamızın merkezinde yer alan problem, John Rawls ve Thomas Pogge?nin ulusal ve küresel düzeyde adil bir düzenin nasıl olması gerektiğine ilişkin görüşleri ekseninde ele alınmıştır. Amacımız, temele aldığımız problem doğrultusunda iki düşünürün yaklaşımlarını değerlendirmek, her iki yaklaşımla realiteye baktığımızda bunların bize ne gibi bilme olanakları yarattıklarını tartışmaktır.Rawls özgür ve eşit kişiler arasında hakkaniyetli toplumsal işbirliği koşullarını sağlayacak olan adalet ilkelerini oluşturduğu Bir Adalet Kuramı adlı eserinden sonra kaleme aldığı makalelerinde, demokratik toplumların temel gerçeği olan makul çoğulculuk olgusu karşısında, toplumda istikrarın nasıl sağlanacağı problemine yanıt verecek bir adalet anlayışı oluşturma çabasına girer. Makul kapsamlı doktrinlerin her birinin kendi bakış açısından siyasal adalet anlayışını desteklemesiyle ortaya çıkan örtüşen konsensus kavramı, Rawls?un siyasal liberalizmin bu sorununa getirdiği çözüm olarak karşımıza çıkar. Rawls, içeriği siyasal adaletin ilkeleri ile belirlenen kamusal akıl yürütmeyle bir konsensus kurulmasını amaçlamaktadır. Rawls, siyasal liberalizm anlayışından hareketle liberal bir devletin diğer devletlerle ilişkisinde nasıl bir dış politika izlemesi gerektiği sorusunu ise Halkların Hukuku adlı eserinde yanıtlamaya çalışır. Rawls?un asıl problemi, küresel düzeyde adaletin nasıl sağlanabileceği değil, liberal bir devletin diğer devletlerle ilişkilerinin nasıl olması gerektiğidir. Bu nedenle Rawls, adalet meselelerinde kişiyi temel alan kozmopolit yaklaşımların aksine, devlet merkezci bir yaklaşımı tercih ederek halklardan yola çıkar. Bununla birlikte, Rawls?un küresel adalet arayışından uzak duracağını gösteren bir diğer önemli nokta da, bir ülke içinde adaletin ilkeleri belirlenirken, oldukça kapsamlı bir kaynak aktarımını gerektiren fark ilkesini kabul etmesi, halklar arasında daha kapsamlı bir küresel kaynak dağılımı ilkesini tercih etmemesidir. Pogge?nin adalet ve insan hakları tartışmalarına en önemli katkısı, küresel kurumsal yapının analizine odaklanması ve bu analizi yaparken insan haklarını kurumların adaletini değerlendirmede bir kriter olarak kullanmasıdır. Pogge?nin asıl derdi, Rawls?ta olduğu gibi devletlerarası demokratik ilişkilerin nasıl kurulabileceği değil, yoksulluğun bir insan hakkı ihlali olarak kabul edilmesinin temellerini oluşturacak bir küresel adalet anlayışı geliştirmektir. Bir ulusun yurttaşlarının diğerlerinden daha değerli olduğu iddiasına dayanan milliyetçi anlayışın, kişilerin küresel sorumluluğunu görmezden gelme konusunda yarattığı tehlike karşısında, küresel düzende bir reform için öncelikle ulus-devlet yapısının sorgulanması gerekliliğine dikkat çekmesi oldukça önemlidir. Pogge?nin önerdiği egemenliğin dikey boyutlara yayıldığı çok katmanlı bir küresel düzen ve kaynakların yeniden dağılımına ilişkin öne sürdüğü küresel kaynaklar kâr payı önerisi, birçok eleştiriyi beraberinde getirmiş olsa da, küresel sorunlara yönelik çözümler üretme konusunda üzerinde düşünmeye değer niteliktedir.Anahtar Kelimeler: Küresel adalet, insan hakları, liberal demokrasi, kamusal akıl, kozmopolit yaklaşım, küreselleşme. Though the debate about human rights and global justice has been revived in recent years in present-day philosophy, political philosophy?s interest in global justice is yet in its childhood period. Human rights are often ignored as a fundamental constituent of global justice and the discussions have mainly focused on the problem of the re-distribution of economic resources or on how states can establish more democratic relations among them. Despite the increase in the approaches to global justice, most of approaches are insufficient for dealing with the idea of justice from the perspective of human rights. However, it is satisfactory to see that the need to protect human rights and the aspiration for global justice are at the centre of the intellectual debate of our times. In this debate the task of philosophers is to clarify and enlighten the problems of their times, to evaluate what is going on around them and to create a new vision for people.Our study aims at looking at the structures that create injustice in the present world order from the view-point of human rights and at discussing the problem how to create the necessary conditions for the implementation of human rights globally.The central problem of this study has been presented by exposing and discussing the relevant views of John Rawls and Thomas Pogge regarding how a just national and global order could be established. Our aim is to evaluate the approaches of these two thinkers and to discuss the possibilities they present for grasping the global developments. Rawls, in his essays written after the Theory of Justice in which he formulates the principles of justice which will secure the conditions of fair social cooperation among free and equal persons, has attempted to put forward a conception of justice which could respond to the problem of how to ensure stability in pluralist democratic societies. Reasonable comprehensive doctrines, each of which supports political justice from its own viewpoint, and the concept of overlapping consensus are seen as a solution to this problem in Rawls' political liberalism. Rawls, hopes that in this way a consensus of public reasoning could be established whose content is determined by the principles of political justice. Taking as point of departure his conception of political liberalism Rawls, in his book The Law of Peoples, tries to answer the question of which foreign policy a liberal state should pursue in its relations with other states. Rawls' main problem is not how to establish justice at the global level, but how should be the relations of a liberal state with other states. For this reason Rawls, in contrast with the cosmopolitan approaches of justice, which are based on the person, chooses and takes as base the state-centered approach. Another important point that makes Rawls abstain from dealing with global justice is that, when he determines the principles of justice in a country, he accepts the difference principle that requires considerable transfer of funds and not the principle of global resource distribution among the peoples. Pogge's, most important contribution to justice and human rights debate consists of the analysis of the global institutional structure and of taking this analysis as criterion for evaluating human rights institutions. Pogge?s main concern is not how to establish interstate democratic relations as is the case with Rawls, but how to develop a conception of global justice which could constitute the foundations of accepting poverty as a violation of human rights. In the face of the danger created by nationalism, which is based on the claim that the citizens of country are more important than the citizens of another country and which ignores the global responsibilities of individuals, Pogge calls our attention to the necessity to question the nation-state, if we wish a reform of the global order. Pogge's suggestion about the establishment of a multi-layered global order spread to the vertical dimensions of sovereignty and his proposal concerning re-distribution of global resources is worthy of consideration in finding solutions to global problems. Keywords: Global Justice, Human Rights, Liberal Democracy, Public Reason, Cosmopolitan Approach, Globalization.
Collections