Suriyeli mültecilerin Türkiye medyasındaki sınıfsal temsili
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Hall (2005) toplumdaki kolektif anlamların oluşumu için, medyanın da katıldığı bir toplumsal anlamlandırma mücadelesinin durmadan sürdüğünü söyler. Ona göre medyanın en önemli işlevi anlamın sosyal inşasında üstlendiği ideolojik roldür (akt. İrvan, 2014). Bu kabul ile çalışan Wayne (2015, s. 21), teorideki kimi sınıf imleyenlerinin medyada nasıl karşımıza çıktığını ortaya koyarak sınıf kavrayışının bir tür sağduyu gibi metinlere işlemiş olduğunu belirtmiş ve toplumdaki sınıf kavrayışının değişmesinde medyanın rolü olduğu sonucuna varmıştır. Sınıfın kolektif/toplumsal anlamı, onun hayatımızdaki yeri ve onunla ne yapacağımız konusunda etkili ve belirleyicidir. Bu nedenle, anlamın sosyal inşasında ve dolayısıyla toplumsal sınıf kavrayışının belirlenmesinde medyanın oynadığı oluşturucu rolü sorunsallaştırmak medya ve ideoloji çalışmaları açısından olduğu kadar sınıf tartışmaları açısından da anlamlıdır. Sınıf kategorisinin ve analizlerinin başka bazı toplumsal eşitsizlikleri açıklamada yetersiz kaldığı yönünde değerlendirmeler vardır. Örneğin mültecilerin bu analizlerdeki yerini aramak bir inceleme konusu olabilir. Bu sosyolojik araştırma ise medyatik sınıf kavrayışlarının mültecileri içerme ve dışlama yönünden ampirik bir incelemesine yönelir; farklı siyasal görüşlere yakınlığı ile bilinen gazetelerin olumlu ve olumsuz mülteci temsillerinde, sınıfsal unsurların yerine ve rolüne odaklanır. Temel amacı, gazetelerin birbirilerinden farklı sınıf kavrayışlarının üretilen mülteci temsillerindeki yerini ve rolünü tespit ederek medyadaki sınıf kavrayışlarının toplumsal/kolektif sınıf temsilindeki rolünü ortaya çıkartmak olan bu araştırma, hangi sınıfsal unsurların Suriyeli temsillerine dâhil edilirken hangilerinin ihmal edildiğini betimlemeye; mültecileri içeren ve dışlayan temsil tercihleri arasında sınıfsal açıdan ne gibi farklar olduğunu anlamaya ve bu farkları sınıf, ideoloji ve temsil tartışmalarından yararlanarak açıklamaya çalışmıştır.Farklı ideolojik görüşlere yakınlığı ile bilinen 17 ulusal gazetedeki Suriyeli mülteci temsillerinin sınıfsal yönlerine odaklanan bu çalışmada, gazeteler belli yayın gruplarına ayrılmış ve ekonomik içeriğe sahip olmayan haberler elenmiştir. Bu çerçevede örneklemi 902 haber oluşturdu. Oluşan temalar ve ilişkiler içinde verinin hem niceliksel hem de niteliksel görünümlerini sunan çalışmada içerik analizi tekniği kullanıldı; temellendirilmiş kurama ait analiz aşamalarını takip eden tümevarımsal bir yaklaşım benimsendi. Elde edilen temsil unsurları eleştirel realist bir yaklaşım ile analiz edildi. Medyada sınıfsal eşitsizlik, ilişki ve mevkilerin nasıl temsil edildiğini görebilmek için literatürdeki sınıf tartışmaları üzerinden analizde kullanılacak bazı kavramlar ve kavşaklar belirlendi. Sınıf analizlerinin ayrıldığı noktalar; Toplumsal üretim ilişkileri veya bölüşüm ilişkilerine dayanma, Üretim veya tüketim aşamalarına ilişkin olma, Sınıf yapısı ya da sınıf oluşumu (ve mücadelesi) düzeylerine dayanma, Sömürü veya tahakküm (otorite) ilişkilerine daha fazla/az önem verme, Ekonomik veya kültürel konulara yer verme, Sınıf veya statüye rol verme, Sınıfları dereceli ya da ilişkisel görme, Sınıfları çıkar uzlaşmazlığı içinde gösterme ya da göstermeme şeklinde özetlenebilir. Ancak sınıf tartışmaları bu ayrımlarla sınırlı değildir. Aynı zamanda onun geçerli ve yeterli bir kategori olmadığı da savunulur. O nedenle sınıfsal olmayan eşitsizlik ve adaletsizlik deneyimlerine sahip mülteciler gibi bir grup ile çalışmak avantajlıdır. Bu yüzden, Pakulski'nin (2014) sınıf dışı analizini dayandırdığı ve sınıf analizlerinin yetersiz kaldığını düşündüğü noktalar da analize eklenmelidir. Bunlar; Sınıfın eşitsizliğin diğer veçheleri ile rekabet halinde olması, Eğitim ve bilginin etkin rolü, Yurttaşlık ve demokrasinin toplumsal eşitlenmeye katkı sağlaması, Toplumsal cinsiyet ve etno-ırksal eşitsizliklerin yaygınlaşması, Yurttaşlığın yeni bir hiyerarşi ve bölünme biçimi ortaya çıkartması ve mülteciler gibi yurttaşlık haklarından yoksun bırakılanların `aşağı bir sınıf` oluşturması şeklinde özetlenebilir.Neyin haber olup olmayacağına karar verme biçimi olarak haber değeri, yaygın organlarının politikalarından etkilenir (Karabay, 2000, s. 92). Verilerin açık kodlaması sırasında temsilin yalnızca haberdeki unsurların bir toplamı değil haber değeri ile de ilgili olduğu görüldü. Örneğin İslamcı gazetelerde mültecilerin `çalışan` temsiline hiç rastlamadığımız gibi Solcu gazetelerde de onları `yardıma alan` kişiler olarak görmedik. Bu nedenle önce Suriyeli mültecilerin hangi tür ekonomik haberlerde yer aldığını tespit ettik. Verilerin oluşturduğu bu temalar kısaca; (1) İnsani yardım ve Sosyal hizmetler, (2) Yoksulluk ve Geçim, (3) Çalışma yaşamı, (4) Suriyeli mülteci emeği ve Türkiye piyasasına entegrasyon, (5) Yasadışı ekonomik faaliyetler ve Suç, (6) Suriyeli müşteriler ve mağduriyet rantı, (7) Suriyeli girişimci, esnaf ve işyerleri haberleridir. Farklı ideolojik perspektiflerin farklı güçteki farklı ilgileri temsil ettiğini ve bunlar arasındaki mücadeleyi medyadan izlemenin mümkün (Croteau, Hoynes & Milan, 2012, s. 154-155) olduğunu gördük. Bulgular medyanın, belli fikirlerin tanıtımı konusunda bir mücadele alanı olarak tanımlanmasını (s. 155) destekleniyordu. Mültecilerin sınıfsal eşitsizlikler, ilişki ve mevkiler yönünden temsili konusunda da bir mücadeleye tanık olduk. Bu hem gündelik (ulusal) siyaset, hem de yapısal siyaset bakımından ideolojik bir mücadeleydi. 2017 yılının ilkbahar ve sonbahar aylarında 17 ulusal gazetede yayınlanan ekonomik içerikli Suriyeli haberinden mültecilerin sınıfsal temsili üzerine beş farklı temsil biçimine ulaştık. Bunlar hem gazetelerin sınıf kavrayışı hem de mülteci yaklaşımı konusunda fikir veren ve mücadele halindeki beş söylem biçimiydi.Çoğunlukla İslamcı gazetesinde rastladığımız Yardıma Muhtaç ve Mazlum Söylemi bize iki şey söyler; (1) sınıflar arasında barışçıl bir yardımlaşma ilişkisi vardır, (2) asıl çelişki `zalimler` ve `mazlumlar` arasındadır. Böyle bir temsilde sömürü ilişkilerinin yeri yoktur, temel eşitsizliklerin kaynağı olan tahakküm ilişkisi `zenginler` ve `fakirler` şeklinde görünen sınıflar arasında değildir. Tersine `zalimlere` karşı mücadelede bu sınıflar dayanışma halindedir. Burada mültecilerin yardıma muhtaç ve ihtiyaç sahibi durumlarının nedenleri Türkiye'deki koşullarla ilişkilendirilmez; sorunun kaynağı, onları iç savaş mağduru yapan uluslararası konjonktür olarak görünür. Yardıma muhtaç mazlum temsili hem ulus-devlete ilişkin vatandaşlık bağına alternatif üretiyor, İslam coğrafyasına bir toplanma, kapanma çağrısı yapıyor ve `antagonizmayı` Doğu ile Batı arasında kurarak medeniyetler çatışmasına dayanıyor. Hem sınıflar arasında barışçıl bir ilişki kurarak sınıfsallığa alternatif üretiyor, hem de din dışındaki etnisite, toplumsal cinsiyet gibi kimliklere… Bu söylem türü, Türkiye'nin Avrupa karşısında `cömert` ve `üstün` bir temsilini yaratması bakımından ulus-devlet çıkarlarına hizmet eder. Türkiye büyük bir İslam coğrafyasının güçlü bileşeni olarak görünür. Bu gruptaki temsiller Pakulski'nin (2014) sınıf-sonrası adını verdiği, sınıfları toplumsal eşitsizliklerde geri plana atan yaklaşımı ile uyumludur. Ekonomik nitelikteki zengin-fakir ayrımı ise doğallaşmış haldedir. İkinci Söylem türü Milli/Ulusal Yük ve Tehdit Söylemiydi. Mültecilerin, sığındıkları ülkenin ekonomisine bir yük oldukları genel kabul gören bir anlayıştır ve bu nedenle kendilerine yapılan yardım ve hizmetler eleştirilir. Yük ve Tehlike Söylemi ekonomik alan ile kültürel/siyasal alanın iç içe geçtiği bir temsil grubunu ifade etmektedir. Suriyeliler sosyal yardımlarla yaşamlarını sürdüren bir grup olarak hem ekonomik hem de milli birlik ve beraberlik, kültür, medeniyet ve siyasi kararlar açısından, vatandaşların can ve mal güvenliği açısından bir yük ve tehlike olarak sunulur. Bu bakış açısı da, bir önceki temsil grubunda olduğu gibi, `ulusal sınıflar` arasında bir mücadele sunmaz; toplumun ekonomik ve kültürel geleceği ortak hedefi çerçevesinde sınıflar işlevseldir. Sınıfsal dağılım bir işbölümü dağılımına benzer. Bu nedenle, sınıf çatışmalarının ilk sanayileşme döneminde kaldığını ifade eden Durkheim ve mesleki gruplaşmalara dayanan sınıf analizleri deneyen takipçilerine uygun bir temsil biçimi sergiler. Çünkü sınıfsal çatışmalar zamanla devlet içinde kurumsallaşmış, mesleki düzenin, fırsat eşitliği ve sosyal hareketliliğin gelişmesi ile ortadan kalkmıştır (Grusky & Galsecu, 2014, s. 77). Üçüncü söylem türüne Yaşam Şartları ve Fırsat Eşitliği Söylemi dedik. Her gruptan gazetede izlerine rastlanan ama en berrak örneklerini Liberal gazetelerde bulduğumuz bu söylem biçimi içinde mültecilere yönelik ayrımcı dilden uzak temsiller üretilmiştir. Ayrımcı dile itiraz olarak mültecilerin ulusal potansiyeline de yer verilmesi bakımından ulusal çıkar diline sahip ögeler barındırsa da asıl amaç evrensel bir eşitlik vurgusudur. Wright (2014, s. 234) sınıfın yaşam fırsatları yönünden tanımlanmasının liberal bir fırsat eşitliği kabulüne dayandığını ifade etmiştir. Bu grupta karşımıza çıkan mağdur ve dezavantajlı temsillerinin büyük orada yaşam fırsatları yönünden etkileri ile ele alındığı görülür. Tüm sınıf analizlerinde yaşam fırsatları üzerine değerlendirmeler olmakla birlikte onun en merkezi olduğu hali Weber'in insan sermayesi ve Bourdieu'nun kültürel sermaye kavramlarını içeren analizlerinde yer alır. Bu söylem grubunda da mülteciler yaşam şartları kadar profesyonel meslek sahibi, yatırımcı ve işgücü potansiyelleri ile yer aldı. Suriyeli mültecilerin sınıfsal temsilinde karşımıza çıkan bir başka söylem türü Haksız Rekabet ve Koz Söylemiydi. Buradaki temsiller, mültecileri dışlayan tavır nedeniyle Milli/Ulusal Yük ve Tehdit temsilleri ile de iç içe geçmiştir. Ancak İnsani Yardım ve Sosyal hizmetler yerine Çalışma yaşamına ilişkin olmaları bakımından onlardan ayrıldı. Bu söylem biçimi, `ulusal bütünlük`ten ziyade `ulusal hukuk`a dayanma bakımından da ayrılıyordu. Burada ulusal sınıflar daha görünür hale gelmiştir. Ancak ulusal olanın yabancılarla paylaşılmasını engelleyen kıyas dili bu kez yasalar ve kazanılmış haklar ile kurulmuştur. Bu hali ile sınıflar arasında bir işbölümü ilişkisi yoktur ancak mücadeleden de söz edemeyiz; ilişkinin biçimi müzakeredir; sınıflar, ulusal düzeyde sürekli yeniden müzakere edilen bir mutabakat içindedir. Yani, Yük ve Tehlike Söyleminden farklı olarak bu bölümde antagonistik çelişki görünür hale gelir. Mültecilerin en önemli `ulusal zararı` müzakere ile elde ettiği hakların zayıflatılmasında bir koz haline gelmesidir. Bu temsil bazen Solcu ama daha çok Milliyetçi ve Ulusalcı gazetelerin bazılarından görülür. Son olarak mültecileri Sömürü ve Sınıf Mücadelesi Söylemi içinde gördük. Bu grupta onlar, daha çok, 'çalışan', emekçi olarak temsil edildi ve yoğun sömürü koşulları altında sunuldu. Mültecilerin ağır çalışma koşulları, linç ve rekabet içinde temsillerinin onların işçi sınıfının bir parçası olduğunu anlatmanın yolu olarak kullanıldı. Aynı anda, Türkiye'nin ise ucuz işçi pazarı olarak temsili sunuldu. Bu temsil biçimi Marksist bir sınıf yaklaşımına, Wright'ın sömürü ve özgürleşmeye dayanan sınıf analizleri tanımlamasına benzerlikler gösterir. Burada Wright'ın (2014, s. 30) sınıf analizindeki eksik parça olan `el koyma` ilkesi de görünür hale gelmiştir. Ona göre hem bir uzlaşmaz çelişki, hem üretken kaynaklardan dışlama hem de emek faaliyetlerine el koyma koşullarının bir arada olduğu yerde sömürüden söz edebiliriz. Mülteci işçi, bu temsillerde; dışlanma, ezilme ve sömürülme koşullarının tamamının altındadır. Üstelik ezme-ezilme ilişkisine yerli işçiler, işçi sınıfı aydınları ve medyası da katılabilmektedir. Wright'ın (2014) sınıf analizleri arasında yaptığı karşılaştırmayı ve sınıf tanımına ilişkin kısıtları tekrar hatırladığımızda, bu söylem türünde diğerlerinden farklı olarak dereceli değil ilişkisel bir sınıf kavrayışının olduğunu söyleyebiliriz. Sık sık antagonistik çelişki içindeki işçi ve burjuva sınıfları karşıt çıkarları çerçevesinde temsil edilir ve mülteciler dışlanmaz, içerilir. Mültecilerin ağır sömürü koşulları altında temsili geçim mücadelesi içindeki mağduriyetlerini pekiştirir ancak bu sefer sahne tüketim değil üretim alanındadır. İdeoloji analizleri medyanın (1) baskın ideolojiyi güçlendirme, (2) mücadele alanı olma ve (3) normalleştirme işlevi görme (Croteau, Hoynes & Milan, 2012, s. 156) gibi özelliklerini ortaya çıkarttığını söylemiştik. Bu tez de, medyanın, (1) baskın bir ulus-devlet ideolojisini güçlendirdiğini; (2) sınıfsal ve sınıf dışı eşitsizlik kaynaklarının bir mücadele alanı olduğunu ve (3) sınıf bölünmelerini normalleştirme işlevi gördüğünü ortaya koyar. Sınıf bölünmelerinin normalleşmesinde din, kültür, coğrafya, medeniyet bölünmelerinin, kurumsallaşmış rekabet ve fırsat eşitliğine dayanan liberal ekonomik hegemonyanın ve ulus-devlet ideolojisinin etkili olduğunu gördük. Mültecilerin sınıfsal temsili, sınıfsal bölünmeleri doğallaştıran, işlevselleştiren, hegemonik (hâkim) kılan, müzakere veya reddeden söylem türlerini görmemizi sağladı.Mültecilerin sınıfsal temsiline ilişkin farklı modelleri/söylemleri, mültecilere yönelik tutum ve sınıfsal görünüm yönünden karşılaştırdığımızda mültecileri dışlayan ve haklarında olumsuz temsiller üreten söylemlerin onları ulusal/milli toplumsal birlik ya da sınıf müzakeresinde kazanılmış yasal haklar açısından tehdit gördüğünü söyleyebiliriz. Yabancı olanı yani mülteciyi dışlayan temsil gruplarında sınıflar `ortak düşmana` karşı yakınlık kuruyordu. Mültecileri dışlayan temsiller ulus-devlet ve vatandaşlık ideolojisine bağlı ulusal/milli bütünleşmeye dayanırken mültecileri içeren ve onlara ilişkin olumlu temsiller üreten söylem türlerinin ulus-devlet ideolojisi ve vatandaşlık kategorisine alternatif dayanaklara sahip olduğu görüldü. Yardıma muhtaç ve Mazlum Söylemi vatandaşlık ve sınıf kategorilerine alternatif olarak dini ve coğrafi bir bütünleşmeye; Yaşam şartları ve Fırsat eşitliği Söylemi liberal kapitalist ekonominin evrensel kabulüne; Sömürü ve Sınıf mücadelesi Söylemi ise evrensel bir sınıf mücadelesine davet etti. Hemen hiçbir gazete, mültecileri içermek isterken onların ulusal faydalarından, dışlamak istediklerinde ise olumsuz etkilerden söz eden bir ulusal çıkar dili kullanmayı ihmal etmedi. Mültecilerin ulusal fayda ve zarar yönünden temsil edilmediği BirGün, Evrensel ve Özgürlükçü Demokrasi gazeteleri büyük oranda Sömürü ve Sınıf mücadelesi Söylemi içinden temsiller seçmişti. Yani toplumsal sınıf bölünmelerini reddeden temsiller ulus-devletin çıkarını da reddeden temsiller yaratıyordu. Sınıflar arasındaki çelişkiyi kabul edip ulus-devlet ideolojisini sürdürenler ise sınıflar arasında bir mücadele yerine en iyi ihtimalle müzakere noktasına ulaşabiliyordu. Bu tez, mülteci yaklaşımı konusundan ayrışan fikirlerin sınıf kavrayışı yönünden de farklılıklar taşıdığını ortaya koymuş, farklı sınıf kavrayışlarının sınıfın toplumsal/kolektif anlamı/temsili üzerinde süren mücadeleye nasıl katıldığını göstermiştir. Medya organları insanlar arasındaki sosyo-ekonomik eşitsizlik, ilişki ve mevkilere ilişkin bir sınıf temsiline sahipti ve bunlar herhangi bir insanın ya da olayın temsilinde kullanılarak sürekli yeniden üretiliyordu. Bu nedenle sınıfsal temsil (class representation) ve sınıf temsilinin (representation of class) sınıfın toplumsal/kolektif anlamı açısından önemli olduğu düşünülmelidir. Sınıfın toplumsal anlamına yani kolektif sınıf temsiline odaklanmak hem teorik hem de politik bir değere sahiptir. Toplumsal sınıf temsili mücadelesi, sınıf siyaseti için de önemlidir. Hall (2005) states that there is a constant struggle for social meaning in which media is also involved for the formation of collective meanings in society. To him, the most important function of media is the ideological role that it assumes in the social construction of meaning (cited in Irvan, 2014). Based on this assumption, Wayne (2015, p. 21), pointing out how some class signifiers in theory appear in the media, states that conception of class, like a kind of common sense, has penetrated into texts and concludes that the media has played a role in changing the concept of class in society.The collective/social meaning of class determines its position in our lives and what to do with it. Therefore, the problematization of the role of the media in the social construction of meaning, and hence, in the determination of the social conception of class is as important for class discussions as for media and ideology studies.Some argue that the category and analysis of class fall short of accounting for some other social inequalities. For example, seeking refugees' position in these analyses can be a domain of research. This sociological inquiry focuses on an empirical study of the mediatic conceptions of class in terms of inclusion and exclusion of refugees and problematizes the position and role of class factors in positive and negative representations of refugees portrayed by newspapers known for their affiliations with different political views.The main objective of this study is to determine the position of newspapers' conceptions of class in refugee representations and to reveal the role of class comprehension in the representation of social/collective class in media. To this end, this study aims to: (1) point out which class elements are included in and excluded from Syrian representations, (2) identify class-related differences between representations including and excluding refugees and (3) account for these differences based on class and ideology discussions.This study focuses on the class aspects of Syrian refugee representations portrayed by 17 national newspapers known for their affiliations with different ideological views. Newspapers were categorized into groups, and news with no economic content were eliminated. The study sample consisted of 1000 pieces of news. Content analysis was used to present both quantitative and qualitative aspects of data in themes and relationships; an inductive approach was adopted which followed the analysis stages of the grounded theory. The elements of representation were analyzed with a critical realist approach.Based on class discussions in literature, we identified some concepts and intersections for use in analysis in order to detect class inequalities, relationships and positions in media representations. Differences in class analyses are due to: social production or distribution relations, classification based on production or consumption stages, based on the class structure or class formation (and struggle) levels, more/less emphasis on relations of exploitation or authority, addressing economic or cultural issues, assigning a role to a class or status, seeing classes graded or relational, and focusing on or ignoring class conflict. Class discussions, however, are not limited to these distinctions. It is also argued that it is not a valid or an adequate category. It is, therefore, advantageous to work with a group such as refugees who experience non-class inequalities and injustices. Therefore, we can also incorporate the points on which Pakulski (2017) bases his post-class analysis with the assumption that they fall short of defining class and delineating the boundaries of classes. These points are as follows: class competing with other aspects of inequality, effective role of education and knowledge, contribution of citizenship and democracy to social equality, spread of gender and ethno-racial inequalities, capacity of citizenship to reveal a new form of hierarchy and division, and emergence of `a lower class` of people such as refugees deprived of citizenship rights.The policies of media organs determine what is newsworthy and what is not (Karabay, 2000, p. 92). During the open coding of the data, we were able to identify that representation was not only a sum of news elements but also the value of the news. For example, Islamist newspapers had no representations of `working refugees` while leftist newspapers had no representations of `refugees receiving aid.` Therefore, we first identified what kind of economy news mentioned Syrian refugees. The themes are as follows: (1) Humanitarian and social services, (2) Poverty and struggle to make a living, (3) Working life, (4) Syrian refugee labor and integration into the Turkish market, (5) Illegal economic activities and crime, (6) Syrian customers and profitability of victimization and (7) Syrian entrepreneurs, tradesmen and enterprises.We saw that ideological perspectives represent different interests with different power and that the struggle between them can be observed through the media (Croteau, Hoynes & Milan, 2012, pp. 154-155). The findings show that the media is a field of struggle for the promotion of ideas (p. 155). We also witnessed a struggle for the representation of refugees in terms of class inequalities, relations and positions. This was an ideological struggle for both every-day and structural politics. We reached five class representations of refugees from economy news on Syrians reported by 17 national newspapers in the spring and autumn of 2017. These were five competing discourses which gave insight into the newspapers' conceptions of class and approaches to refugees.The Discourse of the Helpless and Downtrodden mostly in Islamist newspapers tells us two things: (1) there is a peaceful and cooperative relationship among classes and (2) the main contradiction is between the `oppressors` and the `oppressed.` There is no room for relations of exploitation in such a representation and the relation of oppression, which is the main source of inequalities, is not between the classes of the `rich` and the `poor.` On the contrary, these classes are in solidarity in the struggle against the `oppressors.` These news reports do not associate the misery of Syrian refugees with the conditions of Turkey but instead regard the international conjuncture as the source of the problem that turns Syrians into victims of civil war. With reference to the discourse of clash of civilizations feeding the `antagonism` between East and West, the representation of Syrian refugees in Islamist newspapers as the helpless and downtrodden produces an alternative to the nation-state citizenship bond and urges the Islamic geography to pull itself together. Not only does it create an alternative to classism by establishing a peaceful relationship between the classes but also … identities such as ethnicity and gender other than religion. Presenting Turkey as more generous than and superior to Europe, this discourse serves the nation-state interests. Turkey is considered a strong component of the larger Islamic world. The representations in this group are consistent with what Pakulski refers to as post-class, which downplays the importance of classes in social inequalities. The economic distinction between the rich and the poor has, on the other hand, become natural.The second discourse is that of National Burden and Threat, which portrays refugees as a burden on the economy of the country in which they seek refuge, and therefore, criticizes the aid and services provided to them. The Discourse of National Burden and Threat refers to a group of representation in which economic and cultural/political spheres are intertwined. It presents Syrian refugees as a group of people who live on social aids, and therefore, are both an economic burden and a threat to the national security, culture, civilization and political stability of the host country. This discourse, like the first one, does not address the presence of a struggle between national classes, but instead, considers classes to be functional for the economic and cultural future and common goals of society. Class division is similar to division of labor. It, therefore, exhibits a form of representation that is consistent with Durkheim, who argues that class conflicts are a thing of the early period of industrialization, and with his successors who formulate class analysis based on professional groups. This is because class conflicts are institutionalized within the state over time and have disappeared with the development of professional order, equal opportunity and social mobility (Grusky & Galsecu, 2017, p. 77).The third discourse is that of Living Conditions and Equal Opportunity. We saw its traces in all newspaper groups, but found the clearest examples in Liberal newspapers, which use non-discriminatory language when it comes to the representations of Syrian refugees. As an objection to the discriminatory language, those news reports emphasize the national potential of refugees. Doing this, they also, in a sense, make use of a language referring to the elements of national interest. However, their ultimate goal is universal equality.Wright (2017, p. 234) argues that defining class in terms of life opportunities is based on the liberal recognition of equality of opportunity. Most representations of Syrian refugees as victims and the disadvantaged in the Discourse of Living Conditions and Equal Opportunity also discuss the issue in terms of life opportunities. Although all class analyses address life opportunities, those that incorporate the concepts of Weber's human capital and Bourdieu's cultural capital discuss them the most. The Discourse of Living Conditions and Equal Opportunity addresses the living conditions of Syrian refugees as well as their potential as professionals, investors and workforce.The fourth discourse is that of Unfair Competition and Trump, which contains discriminatory representations of Syrian refugees, and therefore, are parallel to those of the second discourse. However, the fourth discourse is concerned with working life rather than humanitarian and social aids, and emphasizes national law rather than national unity, and therefore, it is a different group from the second discourse. The fourth discourse makes national classes more visible and uses a laws and rights-based language that prevents the sharing of what is national with foreigners. As is, there is no division of labor between classes, but we cannot talk about the presence of a struggle between them either. The relationship between the classes is a continuously negotiated one. In other words, unlike the second discourse, the fourth discourse makes the antagonistic contradiction visible. The greatest `national damage` of Syrian refugees is that they become a trump in weakening rights obtained through negotiation. This representation is prevalent in some of the leftist but mostly in nationalist and nationalist newspapers.The fifth discourse is that of Exploitation and Class Struggle, which portrays Syrian refugees as `workers` working under the conditions of extreme exploitation. The fifth discourse uses the representations of Syrian refugees as working under heavy working conditions and intense competition and living under the threat of being lynched to point out that they are part of the working class. This type of representation is similar to the Marxian class theory and to Wright's class analysis based on exploitation and emancipation. The fifth discourse makes the principle of `expropriation` missing in Wright's (2017, p. 30) class analysis visible. To him, we can talk about the presence of exploitation if all conditions of an irreconcilable contradiction, exclusion from productive sources and confiscation of labor activities are in question. In these representations, refugee workers suffer from all the conditions of exclusion, oppression and exploitation. Domestic workers and the working-class intelligentsia and its media may also be involved in the relationship between the oppressors and the oppressed. Keeping in mind Wright's comparison of class analyses and constraints on the definition of class, we can state that, unlike the previous discourses, the fifth discourse has a relational, not gradual, conception of class. The proletariat and bourgeoisie, which are an antagonistic contradiction, are mostly portrayed with reference to their opposing interests, and refugees are included, not excluded, in this. The portrayal of refugees as working under the conditions of extreme exploitation reinforces their victimhood regarding their struggle to make a living, but this time, the stage is in the area of production, not consumption.We pointed out that ideology analysis reveals the three characteristics of the media: (1) reinforcing the dominant ideology, (2) functioning as a field of struggle, and (3) normalizing (Croteau, Hoynes & Milan, 2012, p. 156). This thesis also reveals that the media (1) reinforces a dominant nation-state ideology, (2) serves as a field of struggle for the sources of class and post-class inequalities and (3) normalizes class division. We saw that religious, cultural, geographic and civilizational differences, institutionalized competition, hegemony of liberal economic ideals and nation-state ideology play a key role in the normalization of class division. The class representations of refugees allowed us to identify discourses that naturalize, functionalize, negotiate, reject or ensure the hegemony (dominance) of class division.Comparing models or discourses on class representation of refugees in terms of attitudes towards refugees and class perspective, we can state that the discourses that exclude refugees and produce negative representations regard them as a threat to national unity or to legal rights obtained through class negotiation. Across the representation groups that exclude the Other, that is, refugees, the classes enter into an alliance against the common `enemy.`While the discourses with representations that exclude refugees are based on national unity with reference to the nation-state and the ideology of citizenship, those that are inclusive of refugees and produce positive representations of them have alternative grounds for the nation-state and the ideology of citizenship. The Discourse of the Helpless and Downtrodden offers religious and geographical integration as an alternative to citizenship and class categories while the Discourse of Living Conditions and Equal Opportunity focuses on the universal acceptance of the liberal capitalist economic model. The Discourse of Exploitation and Class Struggle, on the other hand, invites refugees for a universal class struggle.When newspapers wanted to be inclusive of refugees, they stressed their potential contributions to the host nation, however, when they wanted to exclude them, they used a national language of interest to emphasize their potential threats to the host nation. The newspapers BirGün, Evrensel and Özgürlükçü Demokrasi, which did not address refugees from the perspective of their potential contributions or threats to the host nation, mostly produced representations within the Discourse of Exploitation and Class Struggle. In other words, the representations that rejected social class divisions created representations that rejected the interests of the nation-state. The representations that accepted the antagonistic contradiction between classes and perpetuated the ideology of the nation-state reached the point of negotiation at best, rather than a struggle between classes.This thesis demonstrates that views which differ in their approaches to refugees, differ in their understandings of class as well and shows how these different understandings on class take part in the struggle on the social/collective meaning/representation of the class. Media outlets hold representations of class regarding the socio-economic inequality, relations and positions among people, which are reproduced constantly through their usage in their representation of any person or event. In this sense, I argue that class representation and representation of class are significant in the social/collective meaning of class both. Focusing on the social meaning of the class, i.e. the collective representation of class have both a theoretical and a political value. Struggle of social representation of class is significant for class politics as well.
Collections