Gebeliğin oluşturduğu hipertansiyonun hematolojik, immun ve biyokimyasal parametrelerle önceden belirlenmesi ve perinatal gelecekle ilişkilerinin değerlendirilmesi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Gebeliğin oluşturduğu hipertansiyonun etiyolojisi ve fizyopatolojisi kesin olarak bilinmemektedir. Bugün üzerinde durulan teori immünolojik toleransın bozulması sonucunda trofoblastik invazyonun yetersiz oluşması, endotel hasarına neden olan faktörlerin dolaşıma geçmeleridir. Endotel hasarı sonucunda intravasküler koagulasyon sistemi de kronik olarak aktive olmaktadır. Yapılan çalışmalarda preeklampsinin ailevi yatkınlık gösterdiği ve hücre hasarının mitokondrilerden başladığı gösterilmiştir. Preeklampsi sistemik bir hastalık olduğundan, patolojiye katkıda bulunan sistemlerin fonksiyonları, etkilenme derecesine bağlı olarak aksamaktadır. Çalışmamızda endotel hasarı belirteci olarak fibronektin düzeyleri araştırıldı. İntravasküler koagulasvonun aktivasvonunu belirlemek için antitrombin III aktivitesi ölçüldü. Preeklamptik hastalarda mitokondrial hasarın etivoloiisinde antimitokondrial antikorun verini araştırmak amacıyla antimitokondrial antikor ve bu arada aynı yöntemle antimikrozomal. antinükleer ve antigastrik parvetal hücre antikoru düzeyleri araştırıldı. Gebeliğin oluşturduğu hipertansiyonda organ disfonksiyonlarının derecesini araştırmak amacıyla serum ürik asid, kalsiyum ve kreatinin düzeyleri incelendi. Kullanılan parametrelerin gebeliğin oluşturduğu hipertansiyonda belirleyicilikleri saptandı. Çalışmamızdaki 266 gebe 3 ana grup halinde incelendi. Birinci ana grubu gebelikleri birinci trimestreden, postpartum birinci ay sonuna dek takip edilen, preeklampsi veya eklampsi geliştirmeyen, düşük yapmayan, diabet, erken mebran ruptürü, dekolman gelişmeyen, 128 tekil gebelik oluşturdu. Bu grup kontrol grubunu oluşturdu. İkinci ana grubu preklinik evrede kan örneklemesi yapılan ve daha sonra preeklampsi geliştiren 17 gebe oluşturdu. Bu grup takiplerinde gebeliğin oluşturduğu hipertansiyon gelişen grup olarak adlandırıldı. Bunlardan 5'i normotensif olup takiplerinde preeklampsi geliştiren,1îsi ise kronik hipertansif olup takiplerinde gebeliğin ağırlaştırdığı kronik hipertansiyon geliştiren olgulardı. Üçüncü ana grubu ise kronik hipertansiyon ya da gebeliğin oluşturduğu hipertansiyon tespit edilen (klinik evrede yakalanan) ve bu dönemde kan örneklemesi yapılan 121 gebe oluşturdu. Bunlardan, l^si gebelik hipertansiyonu, 22'si hafif preeklampsi, 31 'i ağır preeklampsi, 23'ü gebeliğin ağırlaştırdığı kronik hipertansiyon ve 28'i kronik hipertansiyon olgularıydı. Kontrol grubunda değerlendiren tüm parametrelerin gebelik haftasıyla anlamlı ilişkili olarak değişiklik göstermediği, otoantikoriarın tüm gebelerde negatif olduğu saptandı. Kan örneğinin alındığı gebelik haftasında belirlenen standartların üzerinde plazma fibronektin düzeylerinin takiplerinde gebeliğin oluşturduğu hipertansiyonu önceden belirlemedeki sensitivitesi % 88, spesifisitesi % 84, pozitif belirleyicilik değeri % 42, negatif belirleyeicilik değeri % 98, yanlış pozitiflik oranı % 16, yanlış negatiflik oranı % 12 olarak bulundu. Antitrombin III aktivitesi, serum ürik asid, kalsiyum ve kreatininin belirleyicilikte anlamlı olmadıkları saptandı. Serum fibronektin ölçümünün gebeliğin oluşturduğu hipertansiyonu, kronik hipertansiyondan ayırd etmedeki sensitivitesi % 78, spesifisitesi % 85, pozitif belirleyicilik değeri % 94, negatif belirleyicilik değeri % 54, yanlış pozitiflik oranı % 15, yanlış negatiflik oranı % 22 olarak bulundu. Klinik evredeki hipertansif grupta fibronektin düzeylerinin ürik asid yüksekliğiyle; fibronektin, ürik asid ve kreatinin düzeylerinin albüminüri düzeyleriyle; kreatinin düzeylerinin kan basıncıyla ilişkili bulunmasına karşın araştırdığımız parametrelerin intrauterin gelişme geriliği ve perinatal mortaliteyle ilişkisiz bulunması nedeniyle gebeliğin oluşturduğu hipertansiyonun ağırlığını anlamlı olarak belirleyemediği saptandı. The definite cause and physiopahology of pregnancy induced hypertension are still unclear. The current hypothesis is inadequate trophoblastic invasion due to immunological intolerance widely accepted. Subsequently, the toxic products, that eventually damage vascular endothelial cells are released into the circulation and cause systemic disease. Following this process, chronic DIC and multiple organ dysfunction are initiated. The cell damage begins within the mitochondria. In our study: we investigated the fibronectin levels for predicting endothelial cell damage and antithrombin III levels as a predictor for chronic DIC. In order to understand the role of antimitochondrial antibodies in the aetiology of mitochondrial damage in pre-eclampsia, we also studied antimicrosomal, antinuclear and antigastric parietal cell antibody levels. We investigated serum uric acid, calcium, creatinine levels to determine the degree of multiorgan dysfunction. The predictive values of these parameters were calculated. 266 pregnant women were divided into 3 main groups. The first group was constituted from 128 singleton pregnancies that were followed up from the first trimester until the 1st post-partum month. The pregnant women in this group did not have diabetes, hypertension, miscarriages, PROM and placental abruption. The second group consisted of 17 pregnancies that developed pre-eclampsia during the follow-up. 5 of these were initially normotensive and developed pre eclampsia, 12 were chronic hypertensives that developed superimposed pre eclampsia subsequently. The 3rd group consisted of 121 pregnancies that presented with clinically overt hypertension. 17 of these had transient hypertension, 22 were mild pre-eclampsia, 31 severe pre-eclampsia, 23 superimposed pre-eclampsia and 28 chronic hypertension. In the control group the parameters studied did not change with the gestational age and the auto antibodies were negative. We observed the predictivity of high fibronectin levels as follows: sensitivity 88 %, specificity 84 %, positive predictive value 42 %, negative predictive value 98 %, false positivity 16 % and false negativity 12%. We found no significant predictive values for ATIII, uric acid, calcium and creatinine. The sensitivity of high fibronectin levels in excluding pre-eclampsia from chronic hypertension was 78 % and specificity, positive predictive value, negative predictive value, false positivity and false negativity 85, 94, 54, 12, 22 % respectively. In the 3rd group a relationship was found between fibronectin and uric acid; fibronectin, uric acid, creatinine levels and albuminuria as well as creatinine levels with blood pressure. However since these parameters were not well correlated with IUGR and perinatal mortality. In conclusion: It was noted that they were not able to predict the severity of pre-eclampsia.
Collections