Seröz epitelyal ovaryum kanserlerinde DNA akım sitometrisinin prognostik değeri
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
30 ÖZET: Gerek cerrahi uygulamalarda yapılan değişiklikler gerekse kemoterapide yeni ilaçların kullanımına girmesine rağmen over kanseri halen jinekolojik kanserler arasında en önemli ölüm nedenlerinin başında gelmektedir. Uzun süreli sağkalım, tedavi rejimlerinden çok prognostik faktörlerle ilişkili bulunmuştur. Klinik ve patolojik faktörlerin yanında kantitaif biolojik bir yöntem olan akım sitometri prognozu belirlemede önemli bir kriter olamaya adaydır. Bu yöntemle tümör dokusundaki DNA içeriği ayrıntılı olarak incelenebilmektedir. Tümör dokusundaki anormal ve aşırı proliferasyon DNA içeriğini normal hücrelere oranla farklı kılmaktadır. DNA akım sitometrinin prognostik değerini saptamak amacıyla 41 seröz epitelyal over kanseri olgusu çalışma kapsamına alındı. Tümör parafin bloklarından hazırlanan kesitler Hedley yöntemine göre akım sitometrik analize tabi tutuldu. Çalışma grubunun yaş ortalaması 52,15±12,6 idi. Yaşın aftması ile birlikte anöploidininde artma eğilimi gösterdiği saptandı (p=0,068). Olgular DNA indeksi njedyan değeri olan 1,2' den küçük ve büyük olmak üzere ikiye ayrıldığında DNA indeksi 1,2' den küçük olguların yaş ortalaması (47,85±14,31) DNA indeksi 1,2 ve üzerinde olan olguların yaş I ortalamasından (56,23±9,32) anlamlı olarak düşük bulundu (p=0,031). Yükselen evre, grade, rezidü miktarı ve CA 12-5 düzeyleriyle beraber DNA indeksi artsada istatistiki olarak anlam taşımadığı gözlendi. Ploidi ile diğer prognostik faktörler incelendiğinde ameliyat sonrası iki santimetrenin üzerinde rezidü kalan hastalarda anöploidi hakimiyetine rağmen anöploidi varlığının eyre, grade, rezidü miktarı ve ameliyat öncesi CA 12-5 düzeyi ile korelasyon göstermediği gözlendi, lyiedyan S fazı değeri %21' e göre olgular iki gruba ayrıldığında her iki grup arasında yaş rezidü tümör miktarı ve DNA indeksi ortalaması açısından anlamlı fark olmadığı görüldü. S fazı yüzdesinin cerrahi evre, anöploidi varlığı ve inisyal Ca 12-5 değerine göre anlamlı değişiklik göstermediği belirlendi ancak histolojik grade'in artışına paralel olarak S fazı ortalamasının da arttığı ve farkın rade I ile grade III arasında anlamlı düzeye ulaştığı saptandı (p=0,005, t=3,52) 4 Şu çalışmanın önemli bir sonucu S fazı ile sağkalım arasında gösterilen ilişkidir. S fazı ile sağkalım cflasılığı arasında doğrusal bir ilişki mevcuttur. S fazına düşen hücre yüzdesi ne kadar artarsa ayatta kalma olasılığı o kadar düşmektedir. Çalışmamızda gösterildiği gibi hücre koliferasyonunun çok önemli bir göstergesi olan histolojik grade' in artması ile S fazının anlamlı olarak daha yüksek değerlere ulaşması S fazının epitelyal over kanserindeki prognostik değerini desteklemektedir. 31 SUMMARY Prognostic Value of DNA Akımcytometry in serous Epithelial Ovarian Cancer Despite the introduction of new advances in surgical techniques and chemotherapy regimens, ovarian cancer remains to be the leading cause of death due to gynecologic malignancy. Long term survival rates appear to depend more on tumor prognostic factors than on treatment modalities. Akım cytometry is a biologic quantitative method which seems to be a valuable indicator of disease prognosis, such as other well recognised clinical and pathologic factors. This method enables thorough evaluation of tumor tissue DNA content. It has been well demonstrated tfıat DNA content of tumor tissue samples differs from normal tissue due to excessive and abnormal cell proliferation. i i To demonstrate the the value of tumor tissue DNA content as a prognostic factor, forty one patients with histopathologically diagnosed serous epithelial ovarian cancer were included in the study. The tissue samples were prepared in paraffin blocks and sections were obtained for akım ciytometric analysis described by Hedley et al. The mean age of the patients was 52,15±12,6. with increasing age, a tendency towards elavated levels of aneuploidy was observed( p= 0,068). `he study group was divided into two groups according to the DNA index median level accepted as 1,2. The median age(47,85±14,31) of the patients with DNA index levels below 1,2 was significantly lower(p=0,031) when compared to the median age(56,23±9,32) of patients with DNA index levels above 1,2. The DNA index levels increased with advancing tumor stage, tumor grade, residual tumor volume and preoperative CA 12-5 levels; however this relation was not statiscally significant. DNA ploidy was enhanced in patients with residual tumor volume greater than 2 cm. Wowever, no corelation existed between the presence of aneuploidy with other prognostic factors such as stage, grade, residual tumor volume and preoperative CA 12-5 levels. The study group was further divided into two groups according to median S phase fraction accepted as 21%. There was no statistical significant difference in median age, DNA index levels and residual tumor volume between the two groups. No corelation was observed between S phase fraction yvhen tumor stage, aneuploidy and preoperative CA 12-5 levels were taken into consideration. An increase in S phase fraction was observed with advancing histological grade which was most prominent between tumor grade I and grade III (p=0,005, t= 3,52). The most important conclusion of our study was the linear corelation demonstrated between S phase fraction and survival rates. An inverse relation was detected between survival rate and percentage of cells in S phase of the cycle. As clearly demonstrated in our study, S phase fraction is elevated with advancing histological grade, which is an important indicator of cellular i proliferation. This finding suggests that S phase fraction is valuable prognostic factor in the evaluation of serous epithelial ovarian cancer.
Collections