Normotansif ve hipertansif hastalarda laringoskopi ve endotrakeal entübasyona karşı oluşan hemodinamik yanıtın baskılanmasında yüksek doz remifentalinin etkisi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ÖZET Biz bu çalışmada laringoskopi ve trakeal entübasyon sırasında oluşan hemodinamik yanıtın baskılanmasında yüksek doz remifentanilin etkisini normotansif ve hipertansif hastalarda karşılaştırmayı amaçladık. Etik kurulundan alınan yazılı izinden sonra, Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi'ne elektif operasyon için başvuran (ASA I-II) toplam 59 hasta çalışmaya dahil edildi. Normotansif hastalar Grup l'i (n=32), hipertansif hastalar Grup 2'yi ( n=27) oluşturdu. Operasyonun bir gün öncesinde kalp atım hızlan (KAH), sistolik (SAB) ve diyastolik arter basınçları (DAB) kaydedilen hastalara ameliyathaneye alındıklarında standart monitörizasyonun ardından 7 ml/kg dozunda izotonik NaCl verilmeye başlandı. Lokal anestezi altında invaziv arter monitorizasyonu yapılan hastalar %100 oksijen ile 3 dakika boyunca preoksijenize edildi, premedikasyon uygulanmadı. Anestezi indüksiyonu lmg / kg propofol (ldk da) ve hemen ardından verilen 10 ug/kg remifentanil (2dk da) ile sağlandı. Remifentanil bolus dozunun bitimine 15 saniye kala 0.2 Hg/kg/dk dozunda remifentanil infüzyonuna başlandı. Rokuronyum 0.6 mg/kg bolus verilerek indüksiyon tamamlandı. TOF %95 deprese olduğunda endotrakeal entübasyon uygulandı. 02/hava kanşımı ile ventilasyona başlandı. Entübasyonun 10. dakikasından itibaren %1 izofloran eklendi. Endotrakeal entübasyon aynı anestezist tarafından uygulanırken entübasyon kalitesi ve göğüs duvarı rijiditesi değerlendirildi. Olguların hepsinde indüksiyon öncesi (İÖ), propofol sonrası (PS), remifentanil sonrası (RS), TOFun %95 deprese olduğu entübasyonun hemen öncesinde (EHÖ), entübasyondan hemen sonra (EHS), entübasyonun l.,5.,10. ve 15.dakikalarmda (ES1,ES5,ES10,ES15) KAH, SAB, DAB, OAB ve Sp02 değerleri ölçülerek kaydedildi. Çalışmamızda SAB servis değerine göre karşılaştırıldığında her iki grupta da İÖ döneminde yüksek, PS'de farksız, daha sonraki tüm dönemlerde anlamlı olarak düşük bulundu. Her iki grupta da, EHÖ ile EHS ve ESİ SAB değerleri karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmazken, ES5, ES 10 ve ES15'deki değerler anlamlı olarak yüksek bulundu. Gruplar arası karşılaştırmada ise servis, İÖ, PS, RS, ES5, ES 10 ve ES 15 SAB ve OAB değerleri 79arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunurken, EHÖ, EHS ve ESİ S AB değerleri karşılaştırıldığında ise anlamlı bir fark bulunmamıştır. DAB ve OAB değerleri servis değerlerine göre karşılaştırıldığında her iki grupta da İÖ'de yüksek, daha sonraki tüm dönemlerde anlamlı olarak düşük bulundu. Her iki grupta da, EHÖ ile EHS DAB ve OAB değerleri karşılaştırıldığında istatistiksel farklılık bulunmazken, ESİ, ES5, ES 10 ve ES15'de ise anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Gruplar arasında karşılaştırıldığında servis ve İÖ DAB değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunurken, diğer dönemlerde farklılık bulunmamıştır. KAH' m, servis değerine göre karşılaştırıldığında her iki grupta da İÖ ve PS'de görülen artışlar dışında diğer bütün ölçüm dönemlerinde düştüğü görüldü. Her iki grupta da, EHÖ KAH değerleri ile karşılaştırıldığında EHS'de fark bulunmazken, ESİ, ES5 ve ESlO'da KAH'ın anlamlı olarak arttığı görüldü. ES15'de ki değerlerde ise EHÖ ile karşılaştırıldığında normotansif grupta anlamlı bir fark bulunmazken, hipertansif grupta ise anlamlı bir fark bulundu. Gruplar arasında karşılaştırıldığında hiçbir dönemde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Entübasyon kalitesi, kirpik refleksi kayboluş süresi ve apne oluşum süresi karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Normotansif grupta ki hastaların %37.5'inde hiç kas rijiditesi oluşmazken, %46.8'inde hafif, %12.5'inde orta, %3.1'inde ise şiddetli derecede kas rijiditesi oluştu. Hipertansif grupta ki hastaların %37'sinde kas rijiditesi hiç oluşmazken, %40.7'sinde hafif, % 11. Tinde orta, %1 1. Tinde şiddetli derecede kas rijiditesi oluştu. Gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Tüm zamanlarda ölçülen periferik oksijen satürasyon değerleri her iki gruptada hiçbir dönemde % 98'in altına düşmemiştir. Biz çalışmamızın sonucunda yüksek doz remifentanil ile hem normotansif hem de hipertansif hasta grubunda laringoskopi ve trakeal entübasyona karşı oluşan hemodinamik yanıtın önlenebileceği kanısına vardık. 80 SUMMARY In this study, we aimed to compare the effect of high dose remifentanil on supression of haemodynamic response to laryngoscopy and tracheal intubation in normotansive and hypertansive patients. After obtaining approval from the ethics committee and informed written consent, fiftynine patients (ASA I-II), presenting for elective surgery to Thorax and Cardiovascular Surgery Department have been enrolled in our study. Normotansive patients were included in group 1 (n=32) and hypertansive patients were included in group 2 (n=27). One day before operation, patients' systolic (SAP) and diastolic arterial pressures (DAP) and heart rates (HR) were recorded. Once in the operating room, all patients were prehydrated with saline 0.9% 7 mLTkg after standard monitorization. Under local anesthesia, invazive arter monitorization was applied and patients were preoxygenated with 100% oxygen for 3 minutes. Patients did not receive any premedication. Anesthesia was induced with 1 mg/kg propofol (in 1 min.) followed by 10 ug/kg remifentanil (in 2 min.). 15 seconds before the end of remifentanil bolus dose, remifentanil infusion was started to given at 0.2 ng/kg/min dosage, induction was ended by administration of rocuronium 0.6 mg/kg/min. Endotracheal intubation was performed when TOF was depressed 95%. Ventilation was maintained with the mixture of oxygen and air. 10 minutes after endotracheal intubation, 1% isoflurane was started. While endotracheal intubation was performed, intubation quality and thorax wall rijidity were observed by the same anesthesiologist. HR, SAP, DAP, mean arterial pressure (MAP) and Sp02 were recorded before induction (Bİ), after propofol (AP), after remifentanil (AR), before endotracheal intubation when TOF was depressed 95% (BEI), just after endotracheal intubation (AEI) and 1, 5, 10 and 15 minute after endotracheal intubation (Ell, EI5, EI 10, EI 15). 81In our study, when compared with ward values, in both groups SAP values were higher at BI, the same at AP and significantly lower at other following periods. In both groups, when compared with BEI SAP values, there was no significant difference at AEI and Ell, but there was a significant increase at EI5, EI 10 and Ell 5. When compared the SAP and MAP values between groups, while there was a significant difference at ward, BI, AP, AR, EI5, EI10 and EI15, there was no significant difference at BEI, AEI and Ell. When compared with ward values, in both groups DAP and MAP values were significantly lower at all periods, except increases at BI. In both groups, when compared with BEI DAB and MAP values, there was no significant difference at AEI, but there was a significant increase at Ell, EI5, EI 10 and EI 15. When DAP were compared between groups, while there was a significant difference at ward and BI, there was no significant difference at other periods. When compared with ward HR values, in both groups except increases at BI and AP periods, there was a decrease at other following periods. In both groups, when compared with BEI HR values, there was no significant difference at AEI, but there was a significant increase at Ell, EI5 and EI 10. In normotansive group there was no significant difference between EI 15 and BEI HR values; but there was a signifanct difference at hypertansif group. When compared between groups there was no significant difference in HR values at any time.. When compared between groups there was no significant difference at intubation quality, apne time and eyelash reflex loss time. In normotansive group, 37.5% of patients there was no muscle rigidity, there was 46.8% mild, 12.5% modarate and 3.1% severe rigidity. In hypertansive group, 37% patients there was no muscle rigidity, there was 40.7% mild, 11.1% modarate and 11.1% severe rigidity. In both groups during whole study period, recorded SpCte values were not decrease under 98%. As conclusion, in this study we decided that with high dose remifentanil it is possible to supress the haemodynamic response to laryngoscopy and tracheal intubation both in normotansive and hypertansive patient groups. 82
Collections