Devletin bireyin yaşam hakkını koruma yükümlülüğü çerçevesinde zorla kaybetme
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Zorla kaybetme, kişilerin, devlet adına görev yapan veya devletin yetkilendirmesi, desteği ve bilgisiyle hareket eden kişiler veya gruplar tarafından tutuklanması, gözaltına alınması, kaçırılması veya başka herhangi bir biçimde özgürlüklerinden yoksun bırakılması; ardından söz konusu kişilerin kendi fiillerini reddetmeleri veya kaybolan kişinin nerede ve ne durumda olduğunu gizlemeleri ve sonuçta kayıp kişinin hukukun koruması dışına çıkarılmasıdır. Zorla kaybetme II.Dünya Savaşı sonrası literatüre girmiş olup, bu dönemden sonra bir çok ülkede uygulanmış bir devlet pratiğidir. 2006 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ''Herkesin Zorla Kaybetmeye Karşı Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme'' adıyla bir sözleşme hazırlanmıştır. Sözleşmenin amacı, devletlerin zorla kaybetmeyi önlemeye yönelik harekete geçmelerini, iç hukuklarında zorla kaybetmeyi suç olarak düzenlemelerini sağlamaktır. Uluslararası alanda diğer önemli bir düzenleme zorla kaybetmeyi insanlığa karşı suç sayan Roma Statüsüdür. Ancak zorla kaybetmenin, insanlığa karşı suç sayılabilmesi için bir bölgede ya da ülkede yaygın şekilde ve sistematik bir saldırının parçası olarak uygulanmış olması gerekir. Zorla kaybetme, yaşam hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, gerçeği bilme hakkı ve işkence yasağı gibi, aynı anda birden çok hakkın ihlali anlamına gelir. Çalışmamız yaşam hakkı çerçevesinde zorla kaybetmeye ilişkin olduğundan, zorla kaybetme ve devletin yaşam hakkına ilişkin yükümlülükleri arasındaki bağlantıyı ortaya koymayı amaç edindik. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatlarında yaşam hakkı konusunda devletlerin negatif ve pozitif yükümlülükleri olduğu vurgulanmıştır. Zorla kaybetmede devlet, bu suçu önleyecek düzenleme yapmayarak, zorla kaybetmeyi suç olarak düzenlemeyerek, kaybedildiği iddia edilen kişinin akıbetiyle ya da nerede olduğuyla ilgili açıklama yapmayarak ve nihayet kayıp vakalarının gerçekleşmesi üzerine etkili ve bağımsız soruşturma yapmayarak bu yükümlülüklere aykırı davranmaktadır. ''Enforced disappearances is considered to be the arrest, detention, abduction or any other form of deprivation of liberty by agents of the State or by persons or groups of persons acting with the authorization, support or acquiescence of the State, followed by a refusal to acknowledge the deprivation of liberty or by concealment of the fate or whereabouts of the disappeared person, which place such a person outside the protection of the law.'' Enforced disappearance is an offense that ,most of states, practiced after World War II. In 2006, the United Nations declared a convention called the International Convention for the Protection of All Persons from Enforced Disappearances. The convention forced states to take necessary measures to ensure that enforced disappearances constitutes an offense under each state party's criminal law. The widespread and systematic practice of enforced disappearance is considered a crime against humanity in the Rome Statute. Enforced disappearance is a grave violation of multiple rights, i.e., right to life, right to liberty, right to truth and right not to be subjected to torture. The purpose of my study is to show the link between enforced disappearances and obligation of states about the right to life. According to the jurisprudence of the European Court of Human Rights, state parties have obligations which are negative and positive obligations. State parties do not fulfill positive obligations about the right to life in most cases of enforced disappearances by not taking necessary measures to prohibit enforced disappearances, concealing the fate of disappeared ones and not effectively investigating the alleged case of enforced disappearances.
Collections