A journey from existence to destruction: Existential crisis and isolation of the dissenters in a dry white season by André Brink and J.M. Coetzee`s age of iron
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Sömürge sonrası teorisi ve Sartre?ın varoluşçuluk anlayışını temel alan bu çalışma, André Brink?in Kuru Beyaz Bir Mevsim ve J. M. Coetzee?nin Demir Çağı adlı romanlarında sosyopolitik şartlarla iç içe geçmiş varoluş problemini incelemektedir. Her iki roman da, beyaz ırktan karşı görüşlü iki ana karakterin, ölümün herkes için var olduğu gerçeğini görerek edilgenlikten bilinçlilik haline geçişlerini ve baskı altındaki siyahi ırka karşı yapılan adaletsizliğin önüne geçmeye güçleri yetmediği için çektikleri acıyı göstermektedir. Kuru Beyaz Bir Mevsim?de, Afrikaner kökenli beyaz bir ilkokul öğretmeni olan Ben du Toit, zamanla toplumun `diğeri?leştirdiği siyahî ırka karşı yapılan haksızlığı fark edip hem hayatın anlamını, hem de uzun zamandır güvendiği beyaz polis güçlerinin güvenirliğini ve yasaları sorgulamaya başlar. Baskı altındaki siyahî insanların tarafını tutmaya karar verdiği için, kendi ırkı içinde muhalif biri olur. Fakat ailesini ve sonunda hayatını kaybederek bunun bedelini ağır öder. Aynı şekilde, Demir Çağı adlı romanda ana karakter Elizabeth Curren, Güney Afrika?da ırkçılığın hâkim olduğu dönemde, Cape Town?daki baskıcı beyaz gücün ırkçı şiddet anlayışını kınayan eğitimli beyaz bir kadındır. Jane Poyner?a göre o, sürekli kendini sorgulayarak ve düşündüğünü açıkça söyleme cesaretini gösterip politik ideolojilere meydan okuyarak hassas bir hududa ulaşır (?Writing in the Face of Death? 119). Bayan Curren, Amerika?da yaşayan kızına yazdığı uzunca bir mektup aracılığıyla, adaletsizliği eleştirmeye çalışır. Güney Afrika gibi yozlaşmış bir ülkede, bir miktar anlayış ve hayata tutunmasını sağlayacak bir sevgi arar. Fakat tıpkı Ben du Toit gibi o da, umutsuzluk içinde ölür. Her iki ana karakter de ait oldukları beyaz toplumda varlıklarını bireysel özneler olarak sürdürürler. Öte yandan, bireysel özne olarak var olma savaşı veren, siyah ırktan olan `diğer?lerinin acısını paylaşmayı ve onlara yardım etmeyi isterler. Fakat sonunda ikisi de, ırk ayrımcılığının ülkenin kalbine yerleşmiş olduğunu ve bu durumun bireysel olarak aşılamayacağını kabullenirler.KeyWords: Sartrean Existentialism, Existentialism and Oppression, Existentialism and Racism, South African Literature and Postcolonialism, André Brink, J.M. Coetzee, Passivity and Activism, Individuality, Facticity and Death, Consciousness, Dissident, Hopelessness, Race Relations Based on postcolonial theory and Sartrean understanding of existentialism, this study explores the existential problem embedded with the socio-political circumstances in André Brink?s A Dry White Season and J.M. Coetzee?s Age of Iron. Both of these novels illustrate how the white dissident protagonists undergo a transformation from passivity to consciousness of the reality of death for all, and how they fail to bring freedom to oppressed black people. In A Dry White Season, Ben du Toit, a white Afrikaner school teacher, gradually realizes the injustice perpetrated against the black `Others?, and he begins to question the meaning of life as well as the law and reliability of the white security forces in which he has trusted for so long. He becomes a dissenting voice among his own people because he decides to take the side of oppressed black people. However, he pays a great price for his awareness and activism: he loses his family, and finally his life. Similarly, in Age of Iron, the protagonist Elizabeth Curren is an educated white woman condemning the racist violence of the oppressive white power in Cape Town during the apartheid era. Jane Poyner suggests that she ?achieves a critical edge through her relentless self-questioning and through her challenge to the political ideologies by daring to speak out? (?Writing in the Face of Death? 119). Mrs. Curren attempts to criticize the injustice through the long letter she writes to her daughter living in America. She searches for a glimpse of understanding and love to hold on to life in corrupt South Africa. However, just like Ben du Toit, she dies in hopelessness. Both of the protagonists exist in their white communities, but they want to share the suffering of the black `Others? and help them in their struggle for existence as individual subjects. However, both protagonists finally recognize that racial discrimination is at the heart of the country and cannot be transcended on an individual basis.Anahtar Kelimeler: Sartre?ın Varoluşçuluğu, Varoluşçuluk ve Baskı, Varoluşçuluk ve Irkçılık, Güney Afrika Edebiyatı ve Postkolonyalizm, André Brink, J.M. Coetzee, Edilgenlik ve Etkincilik, Bireysellik, Gerçeklik ve Ölüm, Bilinçlilik, Muhalif, Umutsuzluk, Irk İlişkiler
Collections