Tanzimattan Cumhuriyet`e Türkiye`de aydınlar ve aydın sosyolojisi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Sosyal ve ekonomik olaylar tarihsel süreç içerisinde fark lı coplvm yapıları, bir başka söylemde tarihin belli dönemlerin de belli toplum yapıları oluşturmuşlardır. Aydın olgusunun varo luşu sosyal ve ekonomik koşullardan giderek toplum yapılarından ayrı düşünülemez. Aydınların şu ya da bu doğrultuda düşünmesi rastlantılarla açıklanamaz. Aydınların düşüncelerini yönlendiren, bu düşünceleri biçimlendiren yaşanılan çağın ve toplumun çeşit li olayları ve olaylar örgüsüdür. Ayrı dönemlerin, farklı toplumların ürünü aydınlar toplum larını ve çağlarını assalar bile yaşadıkları çağa uygun doğrul tuda düşünebilirler. Aydınlar olgusunu toplumların yapısal özel liklerinden bir başka deyişle toplumların sosyal ve ekonomik ko şullarından soyutlayarak değerlendirmek yanıltıcı olmaktan öteye gitmemektedir. Aydınları gerek toplumsal düşünceleri, gerekse işlevleri açısından bulundukları toplum yapılarıyla bir etkile şim bağlamında değerlendirmek gerekmektedir. Her tarihsel-top- lumsal yapıyla uygunluk gösteren aydın katmanları, bir önceki tarihsel-toplumsal yapı aydınlarından etkilenmiş, bu yönüyle bu aydın katmanları kendilerinden sonra varolan aydın katmanla rının düşüncelerini de etkilemişlerdir. tikel toplumlardan günümüze gelinceye değin tüm tarihsel evrim aşamalarında aydınların varlığı ve etkileri gözlenmiştir. Bu etki, rol ve konumlar farklı nitelikler göstermekte her top lumsal yapıya uygun donavımlı bir aydınlar katmanı, tarihsel bir zorunluluk ve bağlamda karşımıza çıkmaktadır. Aşiret yaşamında, aşiretin varlığı ve geleceği açısından `büyücü ya da sihirbaz` kabilenin varoluşu için yaşamsal bir öneme sahiptir ve bu yapı nın aydını büyücüdür. Köleci Antik Yunan' da/ site yaşamında et kili görevler almanın, yönetimde etkin bir kişi olmanın yeri gü zel konuşma sanatını bilmekten geçmektedir. Bu gereksinimi kar şılamak amacıyla beliren `Sofistler` ve öteki düşünürler dönemin aydınları olarak. Site yönetiminde görev alacak aristokratların çocuklarını eğitmek görevini üstlenmişlerdir. Feodal dönemin212 aydım, `elere` (din adamı) toplumsal yapıyı güçlendirme doğrul tusunda hıristiyan ideolojisini taşıma ve aktarma misyonuyla be lirginleşmiştir. Bu bağlamda feodal dönem aydınları din adamları katmanı olmuştuti.Kapitalizmin uç vermeye başlamasına koşut olarak özel likle `Rönesans` sonrası `sorgulayıcı` aydın `bilen` aydının yerini almaktadır. Kapitalizmin çiçeklenmesi özellikle basın yayın araçlarının gelişmesi pratik bilgi uzmanlarını gerektir miştir. Aydınlar bunların arasından ortaya çıkmıştır. Kısaca toplumsal yaşayışın ilkel dönemlerinden günümüze uzanan tarih sel akışta ve tarihsel akışın tüm toplumsal aşamalarında aydın ların varlığı gözlenmiştir. Türkçedeki aydın kavramını değerlendirebilmek ve yerine oturtabilmek için Batıda ve Rusya'da kavramın mayalanma ve yan kılanma süreçlerini iyi bilmek gerekmektedir. Dilimizdeki aydın kavramına açıklık kazandırmak Batının carihsel serüvenlerinin ürettiği üç kavramla çok yakından ilgi li olmaktadır; bunlar `literati`, `intelligentsia`, `intellectuel` kavramlarıdır. Bunları kısaca açıklamak gerekirse; Literati: Geleneksel toplumlarda ilgi odakları ve uğraşları `bilme` olan kimseler, bu bilme ve bilgi işlevini toplumsal kül türü sürdürme, toplumsal yapıyı güçlendirme, dinsel değerleri aktarma ve uyarlama doğrultusunda sürdürürler. Topluluğun temel değerlerinin sağlanması ve yeni kuşaklara iletilmesini sürdüren bu kümeye `literati` denilmektedir. Sözgelimi Osmanlı'da medre sede, tekkede ve Saray Okullarında yetişenler bu küme bağlamın da değerlendirilebilir. Intelligentsia: Rusya'dan Batıya iletilen bu kavram, 1860 Rusya' sının ürünüdür. Geleneksel devlet seçkinlerinin dışında, Batı kültürünün özellikle Alman İdealizm ve Romantizminin etkisinde kalan bu toplumsal katman, toplumun `aşağılayıcı, onur kırıcı` koşullarını sergileyerek, uşçu temellere dayalı yeni bir toplum düzeninin sözcülüğünü üstlenmekte eleştiri ve sorgulama düzle mende kurulu düzene karşı ortak bir tavır ve çizgide birleşmek tedirler. İşte bu kümeye `intelligentsia` denilmektedir. Rus213 devriminden sonra `intelligentsia` farklx bir anlamda kullanı lır. Kavram kurulu düzene karşı çıkmak anlamından kopartıla rak, kurulu düzenle uyumlu ve bütünleşen belli bir ideolojik sistem ve üretim kategorisi içinde yer alan, hizmet, eğitim ve işlevleriyle toplumsal düzeni daha ileri hedeflere götüre cek, ekonomik üretim ve bilimsel buluşlar üzerinde odaklasan bilgin ve teknisyenlerden oluşan bir toplumsal katmanı anlam landırmaktadır. Bazı Amerikan toplumbilimcilerinin konuya yak laşımı da bu doğrultudadır. întellectuel : Latince `intellectus` sözcüğünden türe me; akla, zekaya ve bilgiye dayalı özellikleri içermektedir. Kavram Fransa 'da doğmuştur ve Dreyfüs olayıyla yakından ilgi lidir. Casusluk savlarıyla yüzbaşının tutuklanması Fransa ve dünya kamuoyunda çalkantılar yaratmıştır. 14 Haziran 1898 ta rihli L'Aurore gazetesinde, dönemin çok ünlü yazar, romancı ve bilim adamlarının imzalarını taşıyan `Aydınlar bildirisi`, Dreyfus davasını örten esrarı aralamak istemekte ve davaya ilişkin işlemlerin bozulmasını ve davanın yeniden gözden geçi rilmesini önermektedir. Clemenceau, Dreyfus yandaşı yazarların saygınlıklarını belirtmek anlamında Fransız kamuoyuna onları `les intellectuels` diye tanıtırken tutucu eğilim ve görüşteki Fransız basını ise olayda adı geçen aydınları `kütüphane ve la- baratuarlarm kendini beğenmişleri` diyerek küçümsemektedir. Batı uygarlığında `entellektuel` bir düşünce atmosferi nin içinde, düşünce atmosferini amaç bilen insandır. Toplum üzerinde etkenliğini sürdürmesi düşün uğraşılarının odağından gerçekleşir ve bu gerçekleştirme aydının bireysel konumundan kaynaklanır. Ülkemizde yenilik devinimleri ve sonrası aydın katmanla rı, bu çözümleme ve değerlendirmelerin ışığında gerek literati gerek intelligentsia gerekse întellectuel kavramlarından farklı özellikler içermektedir. Çağrışım yönünden intelligentsia kav ramına yakın benzerlikler taşımaktaysada kavram Rusya'da oldu ğu gibi kurulu düzen ve devlete karşı değildir.214 Yenilik devinimlerini önceleyen dönemlerde Osmanlı top lumsal yapısında beliren çözülmeler ve Batının teknolojik üs tünlüğünün doğurduğu askeri yenilgiler, Osmanlı yöneticilerini yeni arayışlara sürüklemiş, bu arayış Batı örneğinde askeri kurum ve örgütlerde yenileştirme biçiminde gelişmiştir. Bu açıdan Osmanlı toplum yapısında değişme ve yenilikler yeni sınıfların ve halk kitlelerinin istemi doğrultusunda olu şan yeni bir ekonomik ve toplumsal yapının yıkılıp yerine yeni bir toplumsal yapının geçmesi biçiminde gerçekleşmeyip, Saray ve çevresinin İmparatorlukta başlayan çözülmeyi önlemeye yöne lik olarak, yönetsel önlemlerle yukardan aşağı, uygulama evre sine konmuştur. İlk yenilik etkinliklerinin askeri düzenlemelere yönelik olması, ordu için gerekli yabancı uzmanlar getirtilmesi, 1727' de ilk basımevinin, 1795'de mühendislik okulunun açılması, 1826 'da Yeniçeri Ocağı 'nm kaldırılması, 1827 'de Tıbbiye 'nin, 1837 'de Harbiye 'nin açılması bu düşüncelerin uygulama evresin deki sonuçları olmuştur. Batıyı örnek alan okulların giderek Osmanlı toplum yapı sında serpilip gelişmesi, yabancı dil zorunluluğu, Ortaçağ dünya görüşünden farklı, Batı düşün ve değerlerini tanımaya başlayan yeni aydın katmanlarının oluşmasına neden olmuştur. Yenilik dev in imi eriyle anlamlanan bu aydın katmanlar, Batı düşün ve değerlerini bir başka deyişle Batı uygarlığını tanıma olanaklarına kavuşunca öncülleri gibi `kafir ve barbar Batı`yı aşağılamadan, Islâmi düşünceler örgüsü eşliğinde Batı düşün ve normlarını algılamaya çalışmışlardır. Bu aydın katman larının yenilik devinimlerinde sözcüsü Mühendislik Okulu hoca larından Seyyid Mustafa, `Ve vakit yitirmeksizin beni, güzel bilimler üzerinde yazmış yazarları tanımaya eriştirme yetene ğinde ve en evrensel dil olarak, Fransız dilini öğrenmeye ko yuldum` derken bu anlamlı gelişmeyi dışlaştırmıştır. 1807 At Meydanı kıyımında yok edilen bu aydın katmanları, düşünsel bi rikim ve etkileri yönüyle, `Yeni Osmanlılar` çevresinde küme lenen Tanzimat aydınlarına toplumsal bir temel hazırlamıştır.215 Yenilik devinimler iyle Batıya yönelen yenilikçi kesim aydınları, kendilerine eşlik eden Islami düşünceler örgüsü çerçevesinde, Batının ekonomik ve teknolojik üstünlüğünü top lumsal yapı ayrımında görmeyerek, salt Batı uygarlığına olan hayranlıkları çerçevesinde Batının üstünlüğünü ; kurum, örgüt ve değerlerde algılamışlardır. Batının farklı tarihsel ve toplumsal gelişiminin oluş turduğu maddi temelleri koğuşturmadan bu temellere dayalı yö netim örgütlerini Batının üstünlüğü olarak anlamlandıran, Fran sız devrimini kotarıp geliştiren düşünsel yapıyı tanıma olana ğı bulan Tanzimat aydınları da, Fransız devriminin kavram ve sloganları doğrultusunda İmparatorluğun gerileyişine çözümler aramışlardır. İmparatorluğu çöküntüye götüren nedenlerin yok- edilmesini, Fransız devriminden ülkeye sarkan kavram ve slo ganların optiğinden gören aydınlar, özgürlük, eşitlik ve Meş rutiyet yönetimi doğrultusunda toplumsal ve kültürel dönüşüm lere yolaçacak etkin bir savaşımı başlatmışlardır. `Yeni Osmanlılar` düşününü oluşturan Tanzimat'ın birinci kuşağında yer alan Tanzimat aydınları, Osmanlı Devleti 'nin ve Türk-tslâm halkının sorunlarına, `Yeni Osmanlılar` düşünü çer çevesinde çözümler aramışlardır. Batıdaki aydın çevrelerin kendilerini `Jön Türk` olarak nitelendirmelerine karşın, bu deyimin İmparatorlukta `dinsiz lik` olarak anlaşılması, bu deyimi benimsememelerine, Ali Sua- vi'nih `civan` sözcüğünü yeğlemesine ve benimsemesine karşın deyimi yakışıksız bulmaları da önceleri `Yurtseverler birliği` ve daha sonra `Yeni Osmanlılar` deyimini kullanmalarına yolaç- mıştır. Yeni Osmanlılar düşününe yolaçan temel neden, gerek iç gerek dış nedenlerle İmparatorluk bünyesine giydirilmeye çalı şılan Tanzimat rejiminin toplumsal yapıda yarattığı etki ve bunalımlardır.216 Bu dönemde ülkenin genel siyasası `Yeni Osmanlılar` açı sından bunaltıcı bir etki ve görünüme sahiptir. Ülkede Sırbis tan, Karadağ, Girit ve Suriye 'nin yeni sorunlarla Devletin ya kasına yapıştığı, Rusya'nın Paris Anlaşmasının koşullarını bir kenara iterek Karedeniz 'e donanma bıraktığı, yabancı ülkelere, Osmanlının iç işlerine sürekli karışma olanaklarının tanındığı, bunalan bir Devlet ve maliye karşısında giderek borçlanmaların yoğunlaştığı bir toplumsal ortam ve dokunun etkileri vardır. Basın ülke ve devlet sorunları karşısında eleştiri boyutlarını genişlettikçe, dönemin yönetimi basında oluşmaya başlayan bu muhalefet eylemini söndürme bağlamında basın yaşamına ağır ko şullar getirmiştir. `Yeni Osmanlılar` düşünü kendi başına ortaya çıkmış ge lişigüzel, bir olgu değildir. Belli koşulların, belli gerekle rin toplumsal düzeyde yansımasıdır. Osmanlı toplumunun tüm kat larını kuşatan ekonomik bağımlılık, kurum ve ilişkilerde gözle nen belirgin değişme, hergün toprak kayıplarına uğrayarak gide rek küçülen İmparatorluk, Tanzimat 'a bir reaksiyon olarak `Yeni Osmanlılar` düşününü yaratmıştır. Bu reaksiyon Tanzimatın getir diklerini yeterli görmemekte, salt Batı dillerini bilmeleri ne deniyle, devlet ve yönetim sorunlarını kendilerinin bilebilece ğini ileri süren Babıâli bürokrasisine karşı, bu bürokrasinin ülkeyi ipotek etme girişimlerine karşıdır. Yeni Osmanlılar, Babıâli bürokrasisinin ülkeyi borç tu zağına itmelerine, gelişmiş sanayi ülkelerinin İmparatorlukta yarattığı ekonomik ve toplumsal bunalıma. Batıya verilen ayrı calık ve ödünlere karşı çıkmışlardır. `Yeni Osmanlılar` düşününü yaratan Tanzimat aydınları, ülke sorunlarına çözüm ararken, İmparatorluğun geri kalışını tüm boyutlarıyla onaylamışlar, bu süreçten çıkma yolunda Batı toplum yapılarını Biçimlendiren sosyo-ekonomik süreç ve dina mikleri algılamadan, bu temele dayalı yönetim biçimlerini bir neden olarak değerlendirmişlerdir.217 `Yeni Osmanlılar`, Osmanlı Devletinin çöküş nedenlerini tersine çevirme yolları ararken, siyasal ve ekonomik nedenlere dikkat çekerek, Anayasalı, merkeziyetçi, parlamenter bir yöne tim düzeninin sözcüsü olmuşlardır. İmparatorlukta egemen düşün ve odakların suçlamalarından kaçınmak doğrultusunda önerdikle ri bu yeni örgüt ve kurumların temellerinin tslamiyette varol duğunu sürekli yineliyerek, eski terimleri Batısal kavramların karşılığı olarak kullanmaktan çekinmemişlerdir. Bu yönetim, örgüt ve kurumlarının ülke sorunlarına çözüm getireceğine inanan Yeni Osmanlılar, bu örgüt ve kurumların özünün İslamiyette varolduğunu savlamak gibi tuhaf bir ikiliğin içine düşerken, 18. yüzyıl Fransız Aydınlanma düşünürlerinin düşünceleri, Yeni Osmanlılar kanalıyla İmparatorluğa sarkmıştır. İslamiyetin ve şeriatın özünde burjuva kurum ve sloganlarını aramak onları bireşimci bir tutuma zorlamış ve bu tutumu sür dürmelerine neden olmuştur. Öte yandan `Yeni Osmanlılar`, Meşrutiyet dönemi aydınla rının öncüleri olarak onların düşünsel birikimini hazırlayıp kotarmışlardır. Onlardan ayrı olarak ülke yönetimine karşı mü cadelelerinde, Avrupa 'ya kaçmamışlar salt Mustafa Fazıl Paşa ' nın çağrısına uymuşlar, bürokratik görevler almaktan da kaçın mamışlardır. Aydın olmanın getirdiği sorumluluklarla, geri kalma ve horlanma duygusunun eşlik ettiği aşağılanma onları ister iste mez İslamî değerleri savunmaya yöneltirken, barınıp yaşadıkla rı, ekonomik refah ve toplumsal gelişim düzeylerini yakından gördükleri Batının siyasal yönetim örgütlerini üstün görmele rine yolaçmıştır. İşte Batılılaşma çabalarıyla beliren, yenilik devinim lerinde anlatımını bulan, Batı düşüncesinden etkilenen bu yeni aydınlar kuşağı ülkede genel düzeyin üzerinde toplumsal ve si yasal düşünler yumağından ülke sorunlarına bakan insandır. Bu bakış bu kuşağa ve bu kuşağın etkileyip yönlendirdiği Meşruti yetin aydın kuşağına pahalıya mal olmuş, özel yaşamlarının bit- mez-tükenmez acılarla sürüp gitmesine neden olmuştur.218 ^Meşrutiyet aydınları ise, öncülleri olan `Yeni Osmanlılar` dan etkilenmişler, İmparatorluğun çöküntüsünü önlemek ve payda- lanmak sürecinde öncülleri `Yeni Osmanlılar` doğrultusunda 19. yüzyıl Fransız sosyal bilimcilerine sarılarak onların düşünce lerini İmparatorluğa taşımışlardır. Bu taşıma nedensiz değil dir. Ahmet Rıza'nın, Prens Sabahattin'in, Ziya Gökalp'in, Ab dullah Cevdet'in içinde bulunduğu kuşak İmparatorluğun son çal kantıları içinde yaşayan kuşaktır. Bu kuşak için İmparatorluk tan vazgeçmek ölüme gitmekten farksızdır. Ahmet Rıza'nın Auguste Comte sosyolojisine, Sabahattin Bey 'in `Science Sociale` anla yışına, Gökalp'in Durkheim sosyolojisine, Abdullah Cevdet'in Gustave Le Bon çığırma bağlanışında temel etken toplumu ve Devleti kurtarmak düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Toplumu ve Devleti kurtarma anlayışlarını yönlendiren Fransız düşün süre ci olmaktadır. İmparatorluğun sorunlarını çözme doğrultusunda önerilen Batı parlamenter sisteminin gerisinde bir sosyo-ekonomik yapı nın bulunduğunu fark etmeden, özgürlük, istibdat ve Meşrutiyet kavramlarının ışığından İmparatorluk sorunlarına eğilmektedir ler. Prens Sabahattin, `Science Sociale` anlayışından kaynak lanan `merkez dışı yönetim` ilkesini doğa yasası örneği olarak benimserken, toplumsal yapı kavramına dikkat çekmekte, sosyal sınıflarla toplumsal yapılar arasındaki bağlantının eğitim ve öğretim süreçleriyle gerçekleşeceğini sanmaktadır. Said Halim' in büyük ideali ise İslam birliği ve şeriat kurallarına yeniden dönüştür. Eski bünyenin solmadığı eski günlere dönüş özlemi, yıkılmakta olan İmparatorluğun sarsın tılarından yansımaktadır. Ziya Gökalp ise ümmet kültürünün İmparatorluğu taşımaya cağına inanmaktadır. Gölgesinde ayrı ulusların yattığı bir İm paratorluğun dağılması onun için kaçınılmazdır. Bu süreçte Zi ya Gökalp `Osmanlıcılık` kavramı yerine `Türkçülük` kavramını koymuştur. Durkheim' in toplumsal bilinç kavramı da yerini ulu sal bilince bırakmıştır.219 Abdullah Cevdet ise gülü ile dikeni ile tam bir Batılı laşmayı önermektedir. `İçtihaf'ta yayınlanan `Pek Uyanık Bir Uyku` makalesinde bütün medreselerin kapatılmasını, tekke ve zaviyelerin kaldırılmasını, modern ve teknik kurumlar oluştu rulmasını 1912 yıllarında istemektedir. 1908 eylemli kalkışımıyla başlayan 1908 Meşrutiyeti İm paratorluk dokusunda göreceli bir özgürlüğün yer tuttuğu bir dönemdir. Bu dönemde Meşrutiyet aydınları Batı düşün ve değer lerini İmparatorluğa taşırlarken, Meşrutiyet aydınlarının bi rikim ve etkileri Cumhuriyet dönemini yönlendirecektir. II. Meşrutiyet 'in siyasal ve toplumsal atmosferini solu yan aydın kuşağı toplum ve ülke sorunlarını tanılamaya büyük bir çaba göstermektedir. Bu derece yoğun bir aydın kitlesinin toplum hastalıklarını tanılayarak, sağaltımına koşmaları tari himizde ender rastlanan olaylardandır. Ne varki siyasal özgürlüklerin alt yapısı olmadan, siya sal özgürlüklerin siyasal otoriteye karşı bir seçenek oluştur ması sorunları çözmeye yetmemiştir. Anayasaya dayalı, parlamenter bir yönetim örgütü İmpara torluk sorunlarını yine gündemde tutmuş olmakla birlikte `Os manlıcılık` radikal bir biçimde terk edilmiş, İttihat ve Terak ki örgütünün bünyesinde `Türkçülük` ulusal bir toplumsal siya sa haline dönüştürülerek, Batılılaşmak ve laiklik ilkeleri özünde benimsenmiştir. II. Meşrutiyet dönemi aydınlarının toplumsal ve siyasal düşüncelerine yol çizen kuşkusuz ülkenin toplumsal yapısı ol muştur. Sürekli toprak kayıplarına uğrayarak küçülmüş, gölge sinde ayrı ve karmaşık toplumların, kendisine karşı ulusalcı ve ayrılıkçı savaşımlarını başlatarak ayrıldıkları, Batının mali oligarşisine ipotek edilmiş, yeraltı ve yerüstü servet- leriyle giderek tükenmekte olan bir İmparatorluğun aydın kuşa ğı, sorunlara siyasal çözümler önermiş, burjuva slogan ve kav ramlarını ülkeye taşımışlardır. Teokratik bir İmparatorluğa220 seçenek olarak, nesnel ve öznel toplumsal koşulların üretip yaratmadığı toplumsal temeller üzerine Batı yönetim örgüt ve kurumlarını uyarlamakla sorunların çözülebilir olacağı varsa yılmıştır. Batı burjuva düşün ve kavramlarının ülke içinde siyasal sözcüsü olmaları, kimi araştırmacılar tarafından doğal bir ka pitalist gelişmenin ürünü ve sonucu sayılmış, 1908 devinimi bir burjuva devrimi olarak algılanmıştır. Batıdan kotarılmış şemalarla Türkiye gerçeğini ve aydınların serüven ve mücadele lerini anlama olanağı yoktur. Yabancı kumpanyaların ülke için deki yerli ve azınlık temsilcilerinden oluşmuş levanten ve le- vanten kültürünün burjuva olarak değerlendirilme olanağı da yoktur. Bununla birlikte Meşrutiyet aydınları etkilendikleri Batı toplum yapısını kurup oluşturma doğrultusunda bir düşün hazırlığını kotarmışlardır. II. Meşrutiyet 'in siyasal düşüncesi beş kanaldan geçerek oluşmuştur. Bu siyasal düşünce kanalları; İslamcılık, Türkçü lük, Batıcılık, Science Sociale ve Sosyalist Düşünce olarak özetlenebilir. Bu siyasal düşüncelerin belirginleşmesinde ülkenin Batı ya ekonomik bağımlılığının büyük rolü olmuştur. İmparatorluğun tüm katlarını kuşatan, ödünlerle, ayrıcalıklarlaf borçlanmalar la gelişen, ticaretine, gümrüklerine, doğal kaynaklarına, ulaş tırmasına, egemen olamayan bir İmparatorluğun doğal bir kapi talist gelişmeye ulaşması ve kalkınma atılımını gerçekleştir mesi de düşünülemezdi. Aydın sosyolojisi odağından ise ülkemiz aydınları, yenilik devinimlerinden Meşrutiyete uzanan çizgide. Batıdan taşıyıp ürettikleri düşünsel değerleriyle, demokrasi ve Anayasal ku rumların yapısallaştırılması doğrultusunda önemli işlevler yüklenmişlerdir. İmparatorluğun Mutlakiyetten Meşrutiyete dönüşmesi bir aydın muhalefetinin düşünsel etki ve eylemlerinin sonucudur.221 Bu demokrasi anlayxsinxn biçimsel bir siyasal demokrasi olarak temellendiği de bilinen bir olgudur. 1908 eylemli kalkışımı, ekonomik temellere dayalı olmak sızın, ulusalcı burjuva özentileriyle, Devletin sürekliliğini sağlama doğrultusunda kotarılıp oluşturulmuştur. Gerek I. Meş rutiyet 'in gerekse II. Meşrutiyet 'in ilanıyla sosyo-ekonomik yapının ilerisinde bulunan atılımlar. Batının kapitalist sanayi devriminin oluşturduğu yaşama biçimine özenmekten kay- nakl anmak tadı r.
Collections