Küreselleşme-bölgeselleşme sürecinde Türkiye deneyimi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ÖZET Küreselleşme, sözcük olarak, dünyanın bütünleşmiş tek bir pazar haline gelmesini ifade etmektedir. Pazarın ulusal sınırların dışına çıkması, ülke bazında uygulanan gümrük tarife ve kotası gibi dış ticareti sınırlayıcı önlemlerin kaldırılması ile, mal, hizmet ve üretim faktörlerinin -sermaye ve emek- dünya çapında serbest dolaşımı sonucu gerçekleşmektedir. Teknoloji devriminin ekonominin her kesiminde yeni olanaklar ve üretim biçimleri yaratması, dünyayı, yerleşen deyimiyle bir `küresel köy`e dönüştürecek kadar küçültmektedir. Küreselleşme yeni bir olay değildir; kapitalizmin gelişiminin bir evresi olduğu ileri sürülmektedir. Bu bağlamda, temel öğelerinin Sanayi Devrimi 'nden sonra yaşanan kütle üretimi, sermaye birikimi süreci ile oluşmaya başladığı söylenebilir. Ancak, asıl gelişimi İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası ekonomik bağların güçlendiği, özellikle sermaye hareketlerinin hızlandığı ve çok uluslu şirketlerin etkinlik kazandığı dönemde gerçekleşmiştir. Bugün küreselleşme kavramı, sermayenin uluslararasılaşmasındaki hızlanmanın ve genişlemenin artık uluslar üstü bir düzeye ulaştığım ifade etmek için kullanılmaktadır. 1970'li yıllar, mal, hizmet ve üretim faktörlerinin serbest dolaşımı sonucu dünyada üretim artışının yaşandığı, ülkelerin hızlı büyüme, kalkınma konjonktürüne girdiği yıllardır. 1990'larda ise büyümenin, dengeli bir gelir dağılımı sistemi olmaksızın, uzun dönemli olamayacağı anlaşılmıştır. Dünya çapında, giderek artan bir gelir dağılımı eşitsizliği yaşanmaktadır. 1960'larda, dünya nüfusunun en zengin %20' sinin ortalama kişi başına geliri, en yoksul %20'nin 30 misli üzerindeyken, 1990'larda bu fark ikiye katlanmış, 60 misline çıkmıştır. Az gelişmiş ülkelerde yaşanan yoksulluğu gelişmiş ülkeler, göçler, işsizlik, talep eksikliği, kaynak daralması olarak ithal etmektedirler. Ekonomik durgunluk tüm dünyada büyümenin yavaşlamasına neden olmaktadır.Son zamanlarda gerçekleştirilen ekonomi konulu görüşmeler, toplantılar, forumların temel fikri, kuralsızlığın ön planda olduğu çıkar çatışmalarından sıyrılarak, küreselleşmenin sosyal ve insancıl boyutunu ortaya çıkarmaktır. Serbesti ve müdahalenin belli oranlarından oluşacak bir sistem ile adil bir gelir, kaynak, teknolojik bilgi dağılımının sağlanmasının tüm dünyada refah artışı ile sonuçlanacağı düşünülmektedir. Türkiye 1980'li yıllara dek, Batı uygarlık düzeyini hedef alan, ülke içi sermaye birikimi ve sanayileşmeyi amaçlayan, ithal ikameci bir büyüme modeli uygulamıştır. 1980' den sonra ise, tüm dünyada yaşanan uluslararasılaşma süreci Türkiye'de de başlamış, serbest piyasa ekonomisi koşullarında yabancı sermayeye açık, ihracata dayalı büyüme modeline geçilmiştir. Bu sürecin ilerleyen dönemlerinde ülkenin dış borçlan, bütçe açığı artmış ve yerel yatırımları zayıflatan yabancı sermayeye bağımlı, üretimden çok tüketime, özellikle ithal malı tüketimine yönelen, enflasyonist baskı altında ezilen bir yapı ortaya çıkmıştır. Ülke, aynı zamanda, tüm dünyada yaşanmakta olan ekonomik durgunluktan da olumsuz yönde etkilenmektedir. Türkiye, 2000'li yıllarda ekonomik ve siyasi yönlerden güçlü, çevresinden saygı gören bir toplum haline gelebilmek için, ekonomik yapısında önemli değişimler yapmalıdır. Ülke içi kamu ve özel tasarruflar artırılmalı, bunlar spekülatif faaliyetler yerine, üretime yönelik yatırım faaliyetlerinde kullanılmalıdır. Ülkenin temel hedefi kalkınma, büyüme, rekabet gücünün artması, sağlık, eğitim ve kültür düzeyinin yükseltilmesidir. Küreselleşme, özelleştirme, serbestleşme bu hedefe ulaşılmasını sağlayacak araçlar olmalıdır. Hedefler yerinde tespit edildiği, gerekli ve yeterli eğitimin sağlandığı oranda ülke, 21. Yüzyılın karar gücü, toplam yaran ve etkinliği diğerlerine göre yüksek bir toplumu konumuna gelebilecektir. Bilinmelidir ki, ekonomik güç yitirildiğinde serbest piyasa da, küreselleşme de tümüyle anlam yitirmektedir. m ABSTRACT The word globalization is expressing the transition of the world economy into a unique market. The expansion of the market beyond the national boundaries is achieved by declining the measures, like trade tariffs and quotas, taken in country basis, in order to limit trade, and by the liberalization of the mobility of goods, services and factors of production -capital and labor- across the world. The creation of new opportunities and modes of production, by the technologic revolution, in every sector of economy, is reducing the world into a `global village`, in the most used terms. Globalization is not a recent event. It is argued that globalization is a stage in the development of capitalism. In this connection, it is possible to say that its basic elements arised during the process of mass production, capital accumulation, following the Industrial Revolution. However, its basic development was realised after the Second World War, in the period when the economic linkages were stronger, capital mobility fastened and multinational companies dominated the economic activity. Now, the notion globalization is used in order to express that the expansion and acceleration in the internationalization of capital have reached a transnational phase. 1970's were the years when there was an increase in the world production due to the goods, services and factors of production mobility and when the countries were driven into the process of rapid growth and development. In 1990' s however, it is realised that the growth, without a balanced system of income distribution, could not continue in long term. There's an increasing income distribution inequality. While, in 1960's, the income per capita in the wealthiest 20% of the world population was 30-fold the income per capita in the poorest 20%, in 1990' s this difference doubled to 60-fold. The advanced countries import the consequences of the impoverishment in terms of migration, unemployment, lack of demand, scarcity of resources. The stagnation is decelerating growth worldwide.IV The basic idea after the recent meetings, negotiations, discussions about economy, is the necessity for diminishing the ruleless profit seeking and for emphasizing the social and humanist dimensions of globalization. It is argued that the provision of a fair distribution of income, resources, output and technologic knowledge, by means of a system constituted by distinct proportions of liberalization and intervention, could lead to a wealth increase around the world. Until 1980's, Turkey adapted an import substituting model of growth which was targeting the western level of civilization, domestic capital accumulation and industrialization. Following 1980, the process of internationalization began in Turkey which prefered then a pattern of growth in open market conditions, giving access to foreign capital investment, supported by exportation. In the late stages of this process, the budget deficit and foreign debts of the country increased ; as a consequence, emerged an enflationary economic structure depending on foreign capital investment that is destroying, in turn, domestic investments, and depending on luxury goods oriented consumption. Turkey is being affected at the same time, by the global stagnation. In order to end up with an esteemed society, which holds economic and social power, in 2000' s, Turkey has to achieve importent modifications in its economic structure. The domestic public and private savings must be increased; these must be used in productive investment activities instead of speculative financial transactions. The basic targets of the country are growth and development, increased rivalty and a high level of wealth, education, culture, health. Globalization, privatization, liberalization have to be means in order to reach this target. So, as long as the targets are well defined, the necessary and adequate education is provided, the country will be in a position where its decisional power, aggregate utility and efficiency will be higher then those of any other country. It has to be known that when the economic power is lost, the liberalization and the globalization are meaningless.
Collections