Zugehörigkeitsproblematik der Türkischen minderheitsliteratur in der Deutschen sprache
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
IX ÖZET Türk-Alman ilişkilerinin Türk işçilerinin Almanya'ya gittiği tarih olan 1960'lı yılların çok öncesine uzanır. İnsanların hafızalarından kaybolmaya yüz tutmuş, gerçekte ise daha geriye giden ve devamlılık arz eden bir Alman -Türk ortak tarihi vardır. Bu ilişki, I. Dünya Savaşında `Silah arkadaşlığı` (Waffenbriiderschaft), yani aynı cephede savaşma şeklinde olmuştur. Ve aynı zamanda da 1878 Berlin Konferansından beri çok sıkı ve çok yönlüdür. Bağdat-Demiryolunun ortak yapımıyla ise Almanya ve Türkiye ilişkisi doruk noktasına ulaşmıştır. Almanya ile burada yaşayan Türklerin ortak geçmişi 1961 de işçi alımıyla. başlar. Buraya ilk gelen işçilerin amacı kısa bir süre burada çalıştıktan sonra, para kazanıp, buradan yeni öğrendikleri bilgilerle Türkiye'ye geri dönmek orada kendilerine ait bir iş yeri açmaktı. Birinci kuşak dediğimiz ve yaşamlarının sonbaharım Türkiye'de geçirmek isteyen bu insanların bu arzularının, maalesef çok azı gerçekleşebildi. Çocuklarının Almanya'da çalışıyor ve yaşıyor olmaları, yaşlılıkla birlikte baş gösteren sağlık sorunlarının Almanya'da daha iyi tedavi olacağı düşüncesi bunları her iki ülkede de yaşama planlan yapmaya zorladı. Geri dönme arzulannın çok azaldığını, aksine arttığım bu ülkede kurulan ve faaliyet gösteren 35.000 Türk işletmesinden de anlayabiliriz. Bu insanların, yaptıkları yatıran ve ithalatlanyla Türk-Alman Ticari ilişkilerinde çok büyük önemi vardır. Türk-Göçmen Edebiyatı 60'lı yıllarda Türk işçilerinin Almanya'ya gitmeleriyle başlar. Bu edebiyat çok yönlüdür; zira bazı yazarlar çok farklı yaşam ve iş hayatlarını eserlerinde konu etmişlerdir. Çoğu, gerçekten işçi olarak buraya gelmişler, hala da burada hem çalışıp hem yazıyorlar: Örneğin, Şinasi Dikmen. Diğer bir kısmı ise yükseköğrenim için ya da siyasi görüşünden dolayı buraya gelenlerdir. Haldun Taner, Fakir Baykurt, Araş Ören, Yüksel Pazarkaya ve Saliha Scheirıhardt gibi. Bazı yazarlar da bu süreci çocuk olarak yaşayıp gördüler. Bunların arasında burada doğup büyüyenler olduğu gibi, küçük yaşta işçi çocuğu olarak dagelenlerde vardır. Bunların çoğu, Alman okullarında okudular, sonra meslek öğrendiler ya da üniversitelerde okudular. Bu yüzden bunlar, Almanca'ya çok iyi, hatta Türkçe'den de daha iyi hakimler. îki toplum arasında kalmanın çok acısını çektiler ve bu yaşadıklarım kaleme almak, seslerini duyurabilmek için bir yol aradılar. Bu grubun yazarları, edebi eser vermeye Almanya'da başladılar, l.ve 2. Kuşak yazarları arasındaki en önemli fark, gençlerin eserlerini doğrudan Alman dilinde yazmalarıdır: Örneğin, Zafer Şenocak, Akif Pirinçci, Levent Aktoprak, ihsan Atacan gibi Bu yazarlar, edebiyatı, Almanya'da yaşayan yabancı göçmenlerin, varlıklarına ve ihtiyaçlarına Alman halkının dikkatini çekmek şeklinde algılıyorlar. Genel olarak eserlerinde işledikleri konular şöyle sıralanabilir: İçinde bulundukları iş dünyası, dil problemleri, Alman gelenek ve görenekleri, Alman kadınları ve çocukları, memlekete seyahat, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, kişilik vs. Ne geride bırakılan memlekette ne de Almanya'da, kendilerini iyi hissetmeyen göçmenler, kendilerini boşlukta ve hiçbir yere ait olamama hissine kaptırıyorlar. Bu da, kişilik kaybma yol açıyor. Bu kişilik kaybı, aynı zamanda kanunlar önünde eşit olmamanın, yani eşit haklara sahip olunmamanın bir sonucudur. Günümüzde Almanya'da, aşağı yukarı 7 milyon yabancı yaşıyor. Bunun 2,5 milyonu Türk ve bunların çoğu da köy kökenli insanlardır. Bunlar için birden bire endüstri bakımından gelişmiş bir topluma gelmek kendi taşıdığı değerlerin ah üst olması anlamına geliyor. Bu insanların, bulundukları şehirlerde, belli semtlerde, birbirine yalan oturmak ve yaşamak istemeleri şaşırtıcı olmamalıdır. Alman toplumuna `uyum` adı altında, bunlardan talep edilenler, onların dayanma gücünü çoktan aşıyor. Alman' lann burada yaşayan bu insanların daha önceki yaşam şartlarını daha iyi öğrenmesi onları sevip kabullenmeleri için bir kolaylık olur. Türk Göçmen Edebiyatı, yabancı kültürlerin kabulü, teşviki ve desteklenmesi sayesinde barış ve huzur içinde beraberce yaşama şansını da beraberinde getiriyor. Yapılan çalışmalar, umut vericidir. Gelecekte de bu yönde pozitiv gelişmeler beklenmektedir. XI ABSTRACT The beginning of Turkish - German relations reach for the far proceeding time of 1960s, when Turkish workers went to Germany. There is a common German- Turkish history which has partly been forgotten by people, but in fact it goes fer back and presents contunity. This relation happened as `The Arm Friendship` during The First World War, that is they fought at the same front. At the same time it is so close and multi-sided since the Berlin Conference in 1878. Tiirkiye-Germany relation reached the top by building the Bağdat Railway in common. The common past of Turkish people who live here and Germany begins by getting workers in 1961. The purpose of the first workers who came here was to make money after working for a while. Then to return back to Türkiye with the knowledge and experience they got and finally, to set up a working-place. The wishdoms of these people, who' re called the first generation and wanted to pass their last times of their lives in Türkiye, just a little of them unfortunately became true. The condition of their childiren' working and living in Germany and the thought that the health problems facing because of becoming older and tWnking they would get a better treatment in Germany made them think to live in both countries. We can understand that their whishdoms have decreased, on the contrary, their wishdoms have increased, as Turkish runnings and establishments, more than 350.000, have been set up and have served in this country. Turkish- Immigrant Literature has started with the Turkish workers going to Germany in 1960s. This literature has many-sided; because some authors have dealt with their very different life and work lives in their productions. Most of them had really come here as workers and they still work write: For instance, Şinasi Dikmen. The others had come here either to have a higher education or because of their political aspects. As Haldun Taner, Fakir Baykurt, Araş Ören, Yüksel Pazarkaya and Saliha Scheinhardt... Some authors also witnessed this process being children. Among them, there are the ones who were born and brought up here and there are also the ones who came here being a worker's child in a small age. Most of them studied at German schools and they learned a profession or studied at universities.Xll That's why, they are good at German language, perhaps better than Turkish language. They suffered the pain from being between two societies and wanted to find a free way to put down on paper and to have been noticed about how they lived. The authors of this group began to give their literary products. The most important difference between the 1st and the 2nd generation authors is that they wrote their products directly in German language. For example; as Zafer Şenocak, Akif Pirinçci, Levent Aktoprak, İhsan Atacan. These authors perceive the literature as the foreign immigrants who live in Germany want German people to call attention to their presence and needs. Generally, the subject they perform in their products are as follows: The world business they are in, language problems, German traditions and customs, German women and their children, travelling home-town, foreign hostility, racism, individuality...etc. immigrants who dont' feel themselves well neither in the country they left nor in Germany feel themselves in empty space without aims and belonging nowhere. This causes the deficiency of individuality. This is also a reasult of they're not equal at front of law, that is they have not got equal rights. Nowadays, there are about 7 million foreigners in Germany. The 2.5 million of this number are turks and most of them are village-originated. For these people, to come to an industrially developed country suddenly means turning up upside down the values they have and carry. It shouldn't be surprising that these people want to inhabit closer to each other and live in the cities they are and in certain regions. The demands they are asked for in the name of `harmony` to German society go beyond their resistance power. It becomes so convenient for German people to learn their previous life conditions better and because of loving and accepting these people who live here. Turkish-Immigrant Literature is carrying the chance of living together in peace and comfort by the help of accepting encouring and supporting the foreign cultures. The studies which have been made are so hopeful. Also, in the future it has been expected to see positive developments in this direction.
Collections