Trauma, madness and hysteria attributed to female characters in gothic fiction: Ann Radcliffe and Bronte Sisters
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Bu çalışmada Gotik Romanda kadına atfedilen travma, delilik ve histerinin, aslında başta Viktoryan Dönemi olmak üzere İngiliz ve Amerikalı tıp adamları ile beraber tüm toplumsal ve sosyal yapının katkıda bulunduğu sosyolojik ve toplumsal bir olgu olduğu değerlendirilmeye calışıldı ve bu durum 18. yüzyıla ait Ann Radcliffe'in eserleri The Mysteries of Udolpho ve The Romance of The Forest, 19. yüzyıla ait ve Emily Bronte tarafından yazılmış olan Wuthering Heights ile yine 19. yüzyıl kadın yazını temsilcisi Charlotte Bronte'nin Jane Eyre adlı romanları üzerinde örneklendirildi.İngiliz yazar Horace Walpole'un 1764 yılında yazdığı The Castle of Otranto isimli romanı ile çıkış noktasını yakalayan Gotik Roman insanda genel olarak korku, ötekilik, merak, gizem ve tedirginlik yaratan bir roman türü olarak tanımlanır. Bir romanı Gotik roman yapan en önemli özelliklerin başında hikayenin içerisindeki doğaüstü açıklanamayan olaylar, perili kaleler ve kilitli, gizli kapılar gibi elementler yer almaktadır. Gothic Roman, hikaye içerisindeki karakterlerin psikolojik ve gizli dünyalarını hikayede yansıtması açısından dönemin hem en radikal hem de en farklı türü olarak kabul edilmiştir.Ancak, Gotik Romanda erkek ve kadın karakterlerin yansıtılışı açısından büyük bir fark vardır ki bu da Gotik Romanın, Ellen Moers'in 1977 yılında türetmiş olduğu ?The Female Gothic? (Kadın Yazarların Gothic Romanları) ile ?The Male Gothic? (Erkek Yazarların Gothic Romanları) olarak ikiye ayrılmasına ve bugün de halen bu şekilde kabul edilmesine yol açmıştır. Başta 18. yüzyıl olmak üzere 19. yüzyılda kadınların edebi yaşama girmeleri neredeyse olanaksızdı. Dönemin baskın toplumsal yapısı kadını eve, kadınlığa, anneliğe hapsetmiş ve ona kendi imkan ve olanakları ile istekleri doğrultusunda bir şey yapma izni tanımamıştır. Tezin konusu olan hem Ann Radcliffe hem de Bronte kardeşler bu tip kadını ikinci sınıf vatandaş olarak gören ve ona eğitim hakkı, oy kullanma hakkı ve hiç bir insani hak tanımayan bir toplumda yaşamanın zorluklarını kendileri de tecrübe etmişler ve rahat yazabilmek için zaman zaman erkek dilini taklit etmek ve kendilerine takma isimler (pseudonyms) bulmak zorunda kalmışlardır. Erkekler tarafından yazılan Gotik Roman ile kadınlar tarafından yazılan Gotik Roman arasında kadın karakterlerin ele alınmasından çok ele alınış sebepleri ve biçimleri arasında büyük farklılıklar vardır. Hem Male Gothic / Erkek Gotik hem de Female Gothic / Kadın Gotik romanda kadın karakterler içinde bulundukları erkek egemen toplum tarafından ya kendi iç dünyalarına hapsolmuşlar ya da yine bir erkek aracılığıyla bir manastıra, labirente, gizli bir odaya ya da kaleye kilitlenmişlerdir. Her ne zamanki, erkek egemen toplum kadını toplumun artık geleneksel hale gelmiş kadını küçük gören ve onu her türlü haktan mahrum eden sistemine karşı bir tehdit olarak görse, onu zor kullanarak bastırmaya, durdurmaya ve mahkum etmeye büyük çaba göstermiştir. Hem kadın Gotik Romanda hem de erkek Gotik Romanda kadın karakterler çaresizliklerini aşamadıkları ve doğalarında saklı olan ancak karşı koyamadıkları arzuları ve hayalleri yaşayamadıkları için, onları sinir sistemi hastalıkları, histeri, travma ve delilik gibi aslında o dönemde en çok kadınlarda rastlanan hastalıklar bekler. Dönemin ünlü erkek Gotik yazarları arasında bulunan Horace Walpole'un The Castle of Otranto, Matthew Lewis'in The Monk ve Charles Robert Maturin'in Melmoth the Wanderer eserlerinde kadın karakterler erkek karakterler tarafından şiddete, hapse ve tecavüze maruz kalmışlar ve romanları ya intihar ederek, ya erkek karakterler tarafından öldürülerek ya da yaşadıkları olayların etkisi altında kalıp yarı delirmiş bir halde sonlandırmışlardır. Yine aynı şekilde kadın yazarlar tarafından üretilmiş Gotik yazında da kadın karakterler erkek egemen bir toplumda ruhları ve vücutları hapsedildiği için romanı histerik ve yukarıda bahsedilen sonlarda bitirmişlerdir.Aslında bu durum 16. yüzyıldan beri süregelen ve özellikle Viktoryan Çağı boyunca büyük ivme kazanan sosyolojik yapının bir sonucudur. Dönemin erkek egemen toplumu kadının toplumdaki yerini cinsiyetinin belirlediğine inandığı için, kadınları doğurganlığa ve ev hayatına hapsetmişlerdir. Kadının fizyolojik özellikleri onun davranışlarını ve hayatını kontrol ettiğinden, cinsiyet sosyal rolü belirleyen tek unsur olmuştur. Dönemin ileri gelen din ve tıp adamları, onların normları ve kurallarıyla yetişen annelere, kızlarına kadınlık ve eşlik gibi doğal görevlerinden ayrılmaları durumunda tüm geleceklerinin mahvolacağını anlatmaları konusunda uzun vaazlar vermişlerdir. Bu sebeple, annelik, hürmet, itaat ve boyun eğme erdemleştirilirken, kadınlar için eğitim arzusu, yazarlık isteği ya da doğum kontrol fikri hem kadınların hem de tüm toplumun sonunu hazırlayacak günahlar olarak kabul edilmiştir. Bu sosyal baskının bir sonucu olarak histeri, delilik ve travma orta ve üst tabakalardaki kadınlarda en yaygın hastalık haline gelmiştir.Ann Radcliffe ve Bronte kardeşler farklı dönemlerde yaşamış olsalar bile kendi kişisel yaşamlarında da aynı baskın toplumdan muzdarip olmuşlar ve edebi yazımları büyük engeller görmüştür. Emily Bronte bir erkek takma ismi olan ?Ellis Bell?, Charlotte Bronte de ?Currer Bell? takma isimlerini kullanmışlardır. Radcliffe'in kadın kahramanları Emily ve Adeline tipik olarak romanda uzun süre odaya ya da kuleye hapsedilmiş ve gördükleri baskı, hissettikleri endişe ve korku dolayısıyla hayal görmeye ve aklın gerçekle fantazi sınırları arasında dolaşmaya başlamışlardır. Radcliffe yazdığı dönem dolayısıyla erkek egemen topluma karşı Bronte kardeşlere kıyasla açıkça baş kaldıramamış, Emily ve Adeline çektikleri tüm acılar ve sıkıntılar sonucunda kendi içsel farkındalıklarını olgunlaştırmışlardır. Ancak geleceklerini yeniden şekillendirecek fırsatı yakaladıklarında romana aynı düzen içerisinde itaatkar olarak mı yoksa kendi benliklerini elde etmiş isyankar bireyler olarak mı devam edecekleri kesin olarak anlatılmamıştır.Radcliffe' den farklı olarak tam bir geçiş dönemi ve yeni yeni feminist hareketlerin ve bilincin ortaya çıkmaya başladığı bir dönemde yazan Emily Bronte, Wuthering Heights eserinde birbirini takip eden iki farklı nesil öyküsü ortaya koymuştur. Birinci nesilde Viktoryan Döneminin tipik hanımefendisi rolünü oynayan ancak kendi doğası buna hiç müsait olmadığı için bir kişilik bunalımı yaşayan ve sadece şöhret ve Viktoryan kadınlarına uygun biçimde yaşamak amacıyla yaptığı evliliğinde mutsuz olan Catherine'in kendi kişiliğindeki bölünmüşlüğün onu nasıl deliliğe ve ölüme götürdüğünü aktarmış; ikinci nesil olay örgüsünde ise ortaya yeni yeni çıkmakta olan baş kaldıran ve kendisinin farkında olan kadın figürünü temsil eden Cathy ve Isabella karakterleri ortaya çıkmıştır.Son olarak ise Charlotte Bronte, Jane Eyre romanında akıl hastası Bertha ile ana karakter Jane'i resmetmiş, Bertha topluma baş kaldırması gereken ancak bunu yapamayan ve dolayısıyla kadınların uzak durması gereken kadın figürünü temsil ederken, Jane ise kendi içerisinde hem Bertha gibi ezilmeye şiddetle başkaldırmış, hem de kendisi gibi olması gerekeni yapan ve değerlerine bağlı iki farklı karakter özelliğini kendi bünyesi içerisinde uzlaştırabilmiştir. Charlotte Bronte'nin çizdiği karakterin öncekilere göre çok daha gelecek vaat ettiği ve birey olma yolunda topluma mesaj verdiği söylenebilir. This study aims to explore and discuss, through the novels, Radcliffe?s The Mysteries of Udolpho and The Romance of The Forest; Emily Bronte?s Wuthering Heights and Charlotte Bronte?s Jane Eyre the fact that almost every woman character in Gothic fiction is threatened by a powerful, provocative and bullying male character and that she continually fears and wonders, and that all of these negative representations are the result of the dominant ideology on women of the time.In Gothic fiction, the characters are produced in an atmosphere of mystery and curiosity as the extraordinary and unexplained events constitute the theme. However, there is a big difference between male and female characters? presentations in Gothic fiction. While one or more male characters hold the power in the first rank as a father of a young girl or the protector of an orphan girl throughout the novel, they demand things from women that they can not accept. In these novels, the female characters should face the events that frighten them, make them fainted and burst into tears. The lonesome, thoughtful and the oppressed woman becomes the center of the novel. The Gothic works produced by both males and females create similar types of women characters. When the background sociological and communal facts are the same it is an expected outcome and the contributors to this result are the English and American medical men and clergymen with their increasing influence towards the established Victorian rules. This is the same both in the Gothic works produced by men and in the Female Gothic. The dominant patriarchal society of the age believed that the biological features determine the place of women in the society and it confined women into fertility and within the walls of the home. Women?s reproductory system is considered the determining factor of her in the society. The doctors and mothers of the period preached the daughters that the moment they leave their natural duties such as womanhood and motherhood, their lives would be destroyed. As a consequence, while motherhood, obedience, respect and submissiveness were exalted, the demand for education, the attempt to become a writer and the idea of birth control for women were accepted as the most evil sins that would destroy both women and the whole society. In turn, hysteria, madness and trauma became the most prevalent diseases for the women.Having discussed all these prevalent factors, the scope of this study covers displaying women?s very frequently encountered hysteria, trauma and madness in the chosen Gothic fictions namely with references to Radcliffe?s Emily and Adeline, Bronte sisters?, Catherine, Bertha and Jane characters.
Collections