Tiroid karsinomu olgularında ince iğne aspirasyonu bulguları
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Tiroid kanseri en yaygın endokrin malignitedir. Tiroid karsinomlarının insidansı zamanla artarken, erken tanı ve tedavideki yenilikler ile mortalite oranı azalmaktadır. Bu karsinomların tanısında en yaygın ilk girişimsel işlem, ince iğne aspirasyon sitolojisidir. İnce iğne aspirasyon sitolojisi gereksiz cerrahiyi azaltırken, malign nodülü olan hastaların klinik müdahalesi için de hızlı ve doğru bir şekilde triyaj yapılmasını sağlar. Bethesda Sistemi, klinisyen ile patolog arasındaki iletişimin anlaşılır olması için tiroid ince iğne aspirasyon sitoloji raporunun genel bir tanı kategorisi ile başlamasını önermektedir. Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Laboratuvarında; 2000-2013 yılları arasında tiroid karsinomu tanısı almış 142 olgudan preoperatif dönemde ince iğne aspirasyonu uygulanmış 93'ü çalışmaya dahil edilmiştir. Yaş, cinsiyet, sitopatoloji tanıları, tümör tipi, tümörün boyutu, tümör odak sayısı, cerrahi sınır özellikleri, karsinoma eşlik eden komponent, var ise lenf nodu disseksiyonu ve ilk rezeksiyon tipi değerlendirme kapsamına alınmıştır. Sitopatoloji preparatları gözlemci tarafından önceki tanıları dikkate alınmadan yeniden taranarak Bethesda Sistemine göre altı grupta sınıflandırılmıştır. Çalışmamızda, sitopatoloji raporlarındaki tanılar ile gözlemci tarafından verilen tanılar arasındaki fark ve/veya uyumsuzluk sorgulanmıştır. Bununla beraber folliküler patern gösteren karsinomların sitopatoloji tanıları ile gözlemci tarafından verilen tanıları arasındaki fark ve/veya uyumsuzluk da sorgulanmıştır. İstatistiksel değerlendirme SPSS v. 18.0 (SPSS Inc., Chicago, IL, USA) programı kullanılarak yapıldı. Sayısal değişkenler için tanımlayıcı istatistikler ortalama±standart sapma, kategorik yapıdaki veriler ise sayı ve yüzde olarak ifade edildi. Kategorik yapıdaki değişkenler bakımından gruplar arasındaki farklılıklar ve değişkenler arasındaki ilişkiler Ki-kare testi ile incelendi. Sitopatoloji raporlarından elde edilen tanılar ile gözlemci tarafından verilen sitopatoloji tanıları arasındaki farklılık, Genelleştirilmiş Tahmin Eşitlikleri (GEE) yöntemi ile bu tanılar arasındaki uyum ise Kappa analizi ile değerlendirildi ve p<0.05 değeri anlamlı kabul edildi. Çalışmamızda iki grup arasındaki fark (p=0.522) anlamlı bulunmazken, gruplar arasında orta derecede uyum saptanmıştır (kappa=0.493). Folliküler patern gösteren karsinom olgularında ise iki grup arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmazken (p=0.560); orta derecede uyum gözlenmiştir (kappa=0.555). 'Önemi Belirsiz Atipi', 'Folliküler Neoplazi/Folliküler Neoplazi Şüphesi' ve 'Malignite Şüphesi' tanıları arasındaki oransal farklılığın tecrübeleri farklı patologlar tarafından atipik özelliklerin, nükleer değişikliklerin ve yapısal dizilimlerin farklı yorumlanmasına bağlanabileceği düşüncesindeyiz. Thyroid cancer is the most common endocrine malignancy. The incidence of thyroid carcinoma has increased over time while the mortality rate has been decreasing due to improvements in early diagnosis and treatment. The most common first interventional procedure in the diagnosis of these carcinomas is fine-needle aspiration cytology. Fine needle aspiration cytology, while reducing unnecessary surgery, provides fast and correct triage for the clinical management of patients with malignant nodules. Bethesda System suggests a thyroid fine needle aspiration cytology report starting with a general diagnostic category for an understandable communication between clinicians and cytopathologists. 93 from 142 cases with a diagnosis of thyroid carcinoma in which fine-needle aspiration was applied during the preoperative period between 2000 and 2013 in Bulent Ecevit University Health Application and Research Center Pathology Laboratory have been included in the study. Age, gender, cytopathologic diagnosis, tumor type, tumor size, the number of tumor foci, characteristics of surgical margins, components accompanying tumor, and lymph node status if dissected and initial resection type were included in the evaluation. Cytology preparations were scanned and classified into six groups according to Bethesda system by observer without knowledge of the previous diagnosis. The difference and/or non-compliance between previous cytopathology reports and the diagnoses given by observer have been questioned in this study. In addition, the difference and/or non-compliance between the patterns of follicular carcinomas in the cytopathology reports and the diagnosis given by one observer have been questioned. Statistical analysis was performed using SPSS 18.0 (SPSS Inc., Chicago, IL, USA). Descriptive statistics for numeric variables were expressed as mean ± standard deviation, and categorical structure of the data were expressed as the number and percentage. Differences between the groups in terms of categorical variables in the structure and relationships between variables were analyzed by chi-square test. Differences between the diagnoses obtained from cytopathology reports and cytopathology diagnosis given by observer were evaluated with Generalized Estimating Equations (GEE) method and the harmony between the numbers was evaluated with Kappa analysis and p value of <0.05 was considered significant. The difference between two groups (p=0.522) was not significant and moderate compliance (kappa=0.493) has been identified in our study. There was no statistical difference between two groups (p=0.560), but moderate compliance (kappa=0.555) was observed in cases with carcinoma showing follicular pattern. We think that relative differences in the diagnoses of 'Atypia of Undetermined Significance', 'Follicular Neoplasm/ Suspicion of Follicular Neoplasm' and 'Suspicion of Malignancy' can be attributed to the degree of experience of the pathologists in terms of interpretation of atypical features, nuclear changes and structural patterns.
Collections