Lütfi Ö. Akad, Metin Erksan ve Yılmaz Güney filmlerinde gerçek ve gerçekçilik ilişkilerinin üsluplaştırılması
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ÖZET Sinemanın tarihi, sanatın tarihi gibi tam da, gerçekçiliğin tarihidir aynı zamanda. Sanatın aldığı yol, son tahlilde ve en genel anlamıyla gerçekçiliğin yoludur: Sanat, gerçekçilik ile aynı yolu paylaşmakla birlikte, gerçekliğin ve gerçekçiliğin biçimlendirdiği ve mülkiyet haklarını elinde bulundurduğu yolda yol almaktadır hem de. Genelde sanatın, özelde de sinemanın sanat olarak varolması, sanatçının sanat duygusu, yaratıcı seçiciliği ve yaratışın bizzat kendisine öykünmesi ile başlar. Tam da bu noktada sanat, gerçekliğin/gerçek hayatın/gerçekçiliğin mülkiyet haklarını elinde bulundurduğu yolda, sanatçının kılavuzluğunda kendi yolunu ve kendi gerçekliğini yaratır. Sanat artık, gerçekliğin yolunda kendi yolunu yürüyen başka ve özgün bir gerçekliktir. Türk sinemasında gerçek ve gerçekçilik ilişkilerinin üsluplaştırılması sorunsalının evrimi ve gelişimi, genelde sinemanın üslup arayışlarının yarım asır gerisinden aynı yolda gerçekleşmiştir. Türk sinemasının Batı sinemasından farklılaşmaya başladığı özgün süreç, Batı sinemasının tamamladığı gerçekçilik yürüyüşünü Türk sinemasının da tamamlamasından sonra başlar: Türk sinemasının kendi yolunu, özgün gerçekliğini yaratabilmesi süreci; yola girmiş olması, yolda yürümesi, yolu ve yürümeyi öğrenmiş olması, Türk sinema adamlarının izlemeye çalıştıkları dünya sinemasının örneklerinden hareketle önce el yordamı ve bilinçdışı bir düzeyde sahip oldukları sinema duygusuyla sinema dilini konuşmaları ve daha sonra Batılı kuramcıların izinden giderek bir Türk sineması kuramı oluşturmaya çalışan Türk sinema yazar ve kuramcılarının bilinç düzeyine çıkararak kuramsal bir çerçeveye oturtmaya çalıştıkları sinema sanatının dilinin içselleştirilmesi ve kameranın bir kalem gibi işlev göreceğinin anlaşılması sürecinin tamamlandığı noktada başlar. Tam da bu noktada, dış dünyanın gözlemcisi Lütfi Akad, iç dünyanın gözlemcisi Metin Erksan ve nihayet sinemada insanı bütün gerçekliği içinde yaratmayı başararak sinemayı da değiştiren devrimci Yılmaz Güney durmaktadır. ABSTRACT The history of the cinema is, as the history of art, the history of reality in fact. The way that art follows, in the ultimate analysis and in the widest understanding, is the way that reality follows. Art, beside sharing the same way with reality, follows the way in which reality forms and have the ownership. The existence of art in general, and the existence of cinema as an art in particular, begins with the artistic feelings of an artist, his creative selection and the imitation of the creation to itself. Exactly at this point, art creates its own way and its own reality, guided by the artist, in the way which possessed by reality/ real life/ realism. Doing so, art is now another and unique reality that follows its own way in reality's way. The evolution of the stylizing problem of reality and realism relations in Turkish cinema achieved half century behind general searching on stylizing in cinema in the same way. The original duration in which Turkish cinema began to differentiate from western cinema, begins after Turkish cinema finished its walk on reality.The duration of Turkish cinema to create its own way, its original reality begins in the point when Turkish cinema men begin to talk a cinema language with their feelings on cinema which they have unconsciously, by the help of the samples of the cinema of the world that they tried to follow; and then Turkish cinema authors and theorists internalized the cinema language that they had tried to establish a conceptual framework by following western theorists; and when it is understood that camera can be used as a pencil. Exactly at this point, there are the observator of outer world, Liitfi Akad, the observator of iner world, Metin Erksan, and the revolutionist Yılmaz Güney, who changed cinema by creating human with his all reality in cinema. VI
Collections