Kültürel ve zihinsel yapılanmanın Türk melodram sineması üzerindeki etkileri
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ÖZET Batı kültürüne ait bir estetik form olarak melodram, Aydınlanma Dönemi ile birlikte Avrupa'da yeni sosyal yapılanmalar ve sınıf oluşumlarına paralel bir tarihsel ve toplumsal değişim sonucunda edebi ve görsel sanat anlayışlarında belirginleşmeye ve yerleşiklik kazanmaya başlar. Hıristiyanlığa ait dinsel arketipler olarak isa'nın acısını ve Meryem'in masumiyetini; kadın ve erkeğin toplum içindeki varoluş nedenlerini 'acı çekme' edimine odaklayan 'evrensel aşk' düşüncesi, Aydınlanma ile birlikte melodramların yapısını belirleyerek yaygın ve kalıcı bir biçime ulaşır. Bir yönüyle, sınıflararası bir çatışma sonucunda kitlesel bir boyuta ulaşan melodramlar, tragedyanın indirgenmiş biçimi olarak, aristokrasinin sonsuzluk ve evrensellik söylemi yerine, burjuva sınıfının sonlu ve güncel söylemini benimser. 'Duygusal drama' ve 'evcil tragedya' anlayışı ile gelişen yapılanma, özellikle Victorien dönemin ahlaki öngörüleri doğrultusunda 'santimantal estetik' ile tanımlanan 'acıdan haz alma' düşüncesiyle birlikte toplumsal ve ahlaki bir düzenlemenin gereği olarak melodramların yapısında belirginleşir. İdeolojik bir tavır olarak, kendi dünyasını melodramlar aracılığıyla görmek isteyen burjuva, orta ve alt sınıfların benimsediği bu tarz, diğer yandan Tanrı'nın gerçekleştiremediği adaleti, sanat aracılığıyla gerçekleştirme düşüncesine dayanan 'erdemin ödüllendirilmesi' bakış açısı ile 'şiirsel adalet' (poetic justice) anlayışının melodram tarzı eserlerde yerleşikleşmesini sağlar. Batı'da, yeni toplum düzenine ilişkin modernizasyon çalışmalarında, kadın ve aile kurumu ancak 'modern muhafazakarlık' terimiyle açıklanabilmektedir. Avrupa'da Aydınlanma düşüncesinin bir ürünü olarak bu terim, Amerika'daki edebiyat, tiyatro ve film biçimlerine 'püriten etik' doğrultusunda aktarılmıştır. 'Maternal Melodram' ve 'Domestik Feminizm' özellikleri içinde ABD'de farklı bir mecra bulan bu bakış açısı, kadının ve ailenin merkeze alındığı patriarkal bir söylem doğrultusunda yeniden üretilerek sinema filmlerine ulaşır. İçeriğindeki 'muhafazakarlık' öngörüsünü yitirmeden her kalıba, her kültürel ve zihinsel biçime rahatlıkla uyum sağlayabilen 'melodram', Hollywood Sinemasının dünya pazarına yönelik ticari politikası ile Türkiye Sineması'nda da etkili olmuş ve neredeyse Türk Sinema Tarihini, 'Melodram Sineması Tarihi' olarak adlandıracak ölçüde etki yaratmıştır. Zihniyet ve kültürün aktarılabilir, tekrarlanabilir özelliği ve kolektif davranmanın verdiği güven duygusu ile melodramların seyirciye sunduğu garanti, beklentilerin gerçekleşmesi ve belirlenen kalıpların farklı versiyonlarda olsa da yinelenmesi arasında benzerlikler kurulabilir. Halihazırda, tekrar ve taklit unsurlarıyla varolan Türkiye kültürünün sinema formunda belirginleşen bu zihinsel özelliği kendi yapısına uyarlaması kaçınılmazdır. Kültürel içeriğinde taşıdığı ve aktardığı 'kollektif davranma, isimsizlik ve üslupsuzluk', bir bakıma Türk sinemasında 'melodram filmlerin' oluşturulması anlamında VIIdoğal bir gelişme gibi görünmektedir. Bu 'doğal gelişme'nin sonucunda, 1960'lı yıllarda çekilen '1692' adet filmin büyük çoğunluğu 'melodram' adı altında tanımlanır. Bu proje kapsamında incelenmek üzere seçilen filmler aslında birer prototip niteliğindedir. Aslında bu döneme ait tek bir filmin izlenmesi dahi, Yeşilçam'a ait üretme, seyretme ve yaratma eğilimini anlayabilmek açısından yeterli olmaktadır. Bu tarzın yaygınlaşması ve benimsenmesindeki başlıca nedenler, 'yaratma' edimi yerine kültürel bir özellik olarak tekrar, çeşitleme ve taklit olgusunun geçerli olması, anlatı klişelerinin bu tekrar, taklit ve çeşitlemeye olanak vermesidir. Ayrıca üretenin herhangi bir toplumsal ya da ideolojik öngörüye sahip olmayıp, seyirciyle aynı bakış açısında buluşmaları, kültürel anlamda acı çekmeye ilişkin aktarılan genetik kodların şamanist ve tasavvufi özelliklerinin değişmiş biçimleri olarak filmlerin konularını da 'acı' ve 'kader' duygusuna bağlanması olarak açıklanabilir. Sonuç olarak Batı melodramının ana teması 'aşk' temeline odaklansa da, tarihsel ve toplumsal değişimin, toplum-birey ilişkileri çerçevesindeki gelişimi, Türk melodram filmlerinde, kısmi bir modernleşmenin geçerli olduğu yeni biçimin altından daima eski içeriğin çıktığını kanıtlar. 1960'lı yıllara ait filmler bağlamında ele alınan bu çalışma, başka bir açıdan, yeni bir öngörü sunamayan Türkiyeli sinemacılar değişmeyen bir zihniyet yapısıyla, bu kez günümüzde dizi film alanında aynı 'tekrar kabiliyeti'ni gelişmiş bir teknoloji aracılığıyla sürdürmektedirler. Şamanist yaklaşım, tasavvuf estetiği ve bu yoğunlukta çekilen 'melodram' filmler doğrultusunda, yeni ve özgün bir üsluba ulaşmanın yolu yine kültür ve zihniyet özelliklerinin doğru, öngörülü ve eleştirel bir bakışla değerlendirilmesi olacaktır. vın ABSTRACT Melodrama being an esthetical form in the Western culture, started to become more apparent and more established in the literature and visual arts as a result of historical and social changes parallel to new social formation in Europe started with the Enlightenment. The Christian archetypes of Passion of Christ and innocence of Virgin Mary; the thought `universal love` based on the reason of existence of men and women in the society is `to suffer` form the structure of melodrama and reaches of a widespread and permanent state with the start of the Enlightenment. Melodramas which became massive due to conflict between different social classes on one side, accepts the ending and up-to- date sayings of Bourgeoisie as reduced form of tragedy instead of the expression of eternity and universality of aristocracy. The structure which developed as `Sensitive drama` and `domestic tragedy` became more dominant in the social and moral arrangement as the thought of `enjoying the suffering` especially described with `sentimental aesthetics` according to Victorian period moral consideration. This style which Bourgeoisie, middle arid lower classes prefer to see its world through as an ideological preference makes the understanding of `poetic justice` which God failed to achieve by art settled down in melodramas based on the point of view of `awarding the virtue`. In the Western World, women and family can only be explained in the modernisation related to new social structure with `modern conservatism`. This term which was a result of Enlightenment in Europe was transferred into American literature, theatre and film industry as `puritan ethic`. Being taken from a different perspective within `Maternal Melodrama` and Domestic Feminism`, this point of view re-produced in a patriarchal saying in which woman and family are put in the centre reached the American movies. Melodrama, which fits any form, any cultural and mental form without loosing its conservatism was quite active in Turkish film industry as a result of commercial policies of Hollywood towards the world and the history of Turkish film industry can be called as the history of Melodrama movies. The similarities can be established among the potential of mentality and culture to be transferred, to be repeated and the feeling of confidence as a result of collective act, the guarantee offered by melodramas, expectation coming true and the ability of using the established prototypes in different forms. It is inevitable that the Turkish culture based on the repetition and imitation adopts this form which becomes evident in the cinema form into its own structure. Being collective, anonymous and the lack of genre which exists in the cultural content and transferred can be seen as a natural development in the case of IXTurkish film industry producing `melodrama movies`. As a result of this natural development, major part of the 1692 movies shot in the 1960's are described as melodramas. The films chosen in this project to examine are prototypes. Actually watching only one movie of this period is enough to understand the tendencies of production, watching and creating of Yeşilçam. The main reasons for acceptance of this style and its becoming quite common is instead of `creating`, repetition, variety and imitation as cultural features are valid. With this cliche of narration it is possible to repeat, to imitate and to vary. The producer who has no social or political predictions has the same point of view with the viewer. The subjects of the movies are related to `suffer`, `pain` and `destiny` as altered features of `shamanism` and `Sufism` the genetic codes concerning suffering culturally. As a result though the main theme of the melodramas in the West are `love `, in the Turkish melodramas, the historical and social changes within the framework of society- individual relations, it shows that the old content always exists underneath of the new form where there is a partly a modernisation. The unchanged mentality of the Turkish film makers still continues with the `ability of repeating81 in the TV serials using new technologies. The way to reach to a new and original style along with the Shamanist approach, Sufi aesthetics and `melodramas` being made in this intensity will be evaluation of the cultural and mental features in a right, predictive and critical points of view. A.
Collections