Uluslararası politikada güç ve güce ilişkin alternatif stratejiler
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Dünya tarihinin hemen hemen her döneminde uluslararası sistemi yeniden şekillendirebilecek güçlü, sistemi etkileyen devletler olmuştur. Aynı şekilde, uluslararası ilişkiler literatürünün en önemli kavramlarından biri olan güç de tarihin her döneminde devletler tarafından arzu edilen, arzu edildiği kadar da ulaşılmaya çalışan bir kavram olarak tanımlanmıştır. En genel ifade ile uluslararası ilişkiler literatüründe bir devletin normal koşullarda yaptıramayacağı bir şeyi yaptırması anlamına gelen güç, uluslararası sitemin her değişim evresinde unsurları yeniden tanımlanan bir kavram olmuştur. Nitekim güç 17.yüzyıl uluslararası sisteminde daha çok askeri kapasite ve yetenekleri ifade etmekteyken, 18.yüzyıl ile birlikte ekonomik kapasite ve yetenekler de uluslararası ilişkiler literatürüne girmeye başlamıştır.Güç, yalnızca sistemin değişimine bağlı olarak unsurlarının etki derecesi değişen bir kavram olmakla sınırlı kalmamış aynı zamanda tarih boyunca sistemin yapısını da etkileyen bir kavram da oluvermiştir. Bu varsayımdan hareketle, yalnızca büyük güçlerin sistemi etkileyeceğini ve sisteme yön vereceğini söyleyebiliriz.Büyük güçler, sistem içerisinde daha fazla etkide bulunma istenciyle güç politikalarını oluştururlarken, bunu başlıca iki alternatif strateji ile yapmaktadırlar: Çatışma ve işbirliği. Çatışma, devletler arasında uyumsuzluğu, uzlaşıya varamamayı ve kimi durumlarda şiddeti içerse de daha çok askeri ya da ekonomik zorlamayı ifade etmektedir. İşbirliği ise çatışma kavramının alternatifi olarak devletler arasındaki ilişkilerde uyum, birlikte hareket etmek olarak tanımlanır. Hem çatışma hem de işbirliği devletlerin amaçlarına ulaşırken kullandıkları dış politika enstrümanlarıdır. Amaç diğer aktörleri etkilemektir. Bu yöntemlerden hangisinin daha etkili olduğu güç kavramının unsurlarına, sisteme ve aktörlerin kendi aralarında farklılık taşıyan birçok özelliğine göre değişir, değişmeyen gerçek aktörlerin bu alternatif stratejileri, güç ve etki elde etmek için kullandıklarıdır.Günümüz uluslararası sisteminde güce ilişkin stratejilerden çatışmacı politikalara verilecek en iyi örnekler Amerikan Dış Politikasında mevcutken, işbirliğine verilecek en iyi örnek Avrupalı devletlerin entegrasyon sürecidir. Amerikan Dış Politikası, çatışmacı stratejiye dayanır. Bu çatışmacı stratejilerin temelinde farklı birçok etmen olmasına rağmen, Amerikan yöneticileri çatışmacı güç politikalarına iten ana unsur, Amerika'nın görece kendi kendine yeterliliği yani gücüdür. Azalan hegemonya tezine rağmen, dünyanın birçok yerinde ABD, tek yanlı politikalar uygulayabilir, aynı anda farklı bölgelerde savaşabilir. Dünya ekonomisinin nabzını tutar teknolojide tüm dünyaya öncüllük eder. Muhteşem ekonomisi onun yumuşak gücünün artmasına katkı sağlarken, tek yanlı politikaları meşruluk krizinin doğmasına neden olur ve Amerika ilişkisel güç sürecinde havuç yerine sopayı ön plana çıkarırken uluslararası arenadaki cazibesini kısmen kaybetmiş olur.Amerika diğer devletlerle karşılaştırıldığında sert güç unsurlarına diğer devletlerden daha fazla sahip olmasına rağmen yumuşak güce Avrupa devletleri kadar sahip değildir. Sert güç ile yumuşak güç arasında ters orantı yoktur ancak sert gücün uluslararası hukuk kurallarının çiğnenerek kullanılması kullanan günümüz uluslararası sisteminde devletin önemli bir güç unsuru olan meşruluğu kaybetmesine neden olmaktadır. Uluslararası sisteme meşruiyet kavramını bir güç unsuru olarak kazandıran AB, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, savaşın yaşattığı acı tecrübeleri tekrar yaşamamak üzere oluşturulan bir uluslar üstü (supranasyonel) örgüt olarak, güç politikasını devletler arasında işbirliği, güvenliği iletişim (bilgi) ve birliğin stratejisini karşılıklı bağımlılık olarak tanımlamaktadır.ABD'nin karşısındaki en ciddi rakip olan AB, ekonomik olarak sisteme yön verse de askeri ve siyasi alanlarda etkisizliği onun uluslararası arenada başat güç olarak nitelendirilmesini engellemektir. Ekonomik olarak başarıyla tamamlanmış AB entegrasyon süreci, bundan sonra ortak bir Avrupa ordusunu ve ortak bir dış politikayı ifade eder. Ulus-devletlerin egemenlik paylaşımı konusundaki isteksizliği, Avrupalıların önünde bir engelken Avrupalılar bu engeli kademeli bir şekilde, kurumsallaşma, bilgi gücü ile aşmaya çalışmaktadır.Avrupa'nın önümüzdeki yıllarda bir başat güç olarak çıkıp çıkmayacağı onu oluşturan devletlerin egemenlikleri aleyhine gösterdikleri fedakarlıklara bağlıdır. ABD de tek yönlü politikaların meşruiyet krizini aştığı ve kapasitesini diğer devletler oranında arttırdığı sürece başat güç olarak kalacaktır. Sonuçta her iki aktörün amacı güç yarışında var olmak, var olmanın ötesinde bu yarışı lider tamamlamaktır.Anahtar Kelimeler: Güç, Çatışma, İşbirliği, AB, ABD. Almost at every period of the world history, there have been states strong enough to reshape and to affect the international system. In the same manner, power, as one of the most prominent concepts within the international relations, has been defined as a concept that states have sougt in all periods of history, and gain power as much as they have sought. In the most general expression, in the international relations literature power that means the ability of the state to make others do what the others would not do under normal conditions, has been a concept whose facts are redifened at all transformation periods of the international system. In fact, whereas power was conveying more the military capacity and accomplishments in the 17th century international system, by the 18th century economic capacity and accomplishments started to enter into the literature of international relations.Power has not only remained limited to be a concept whose level of impact differs due to the changes in the system, but only has been a concept affecting the nature of the system throughout the history. Moving forward from this assumption, it can be argued that only great powers can affect and shape the system.Great powers, while constructing their power policies with an attempt of greater influence within the system, realize this mainly through two alternative strategies: Conflict and cooperation. Conflict expresses disharmony between the states, not reaching a compromise and military and economic coercion that includes violence on specific occasions. Cooperation, as an alternative of conflict, is defined as harmony and acting together in inter-state relations. Both conflict and cooperation are foreign policy instruments states use to achive their goals. The goal is to influence other actors. Which of these methods becomes more influent changes depending on the facts of the concept of power, system and various differences among the characteristics of the actors, but what does not change is that the real actors use these alternative strategies to gain power and influence.In today?s international system, whereas examples from strategies related to power to conflictual policies exist in American foreign policy, the best example of cooperation is the integration process of the European states. American foreign policy stands on the conflictual strategy. Although there are many different factors in the origin of these conflictual strategies, the main factor pushing the American administrators towards the conflictual power relations is the relative self-sufficiecy of America, namely its power. Despite the decreasing hegemony thesis, America can implement unilateral policies in many parts of the world and can make war at the same time in different regions. It holds the pulse of the world economy and leads the whole world in the field of technology. Whereas its gorgeous economy contributes to increase in its soft power, unilateral policies cause legitimacy crisis and America through setting forth the stick instead of the carrot in the relational power process loses its attraction partially in the international fora.Although America, when compared with other states, owns more hard power elements than the other states, it does not own soft power as much as the European states. There is not a reverse proportion between the hard and soft power, but the use of hard power through the violation of the rules of international law causes the state loose the legitimacy that is an important power factor in the international system. The EU, as a supranational organization that was created following the World War II in order not to experience again the painful experiences of the war, has contributed to the gaining of legitimacy as a power factor in the international system, defines the power relations in terms of cooperation among the states, security in terms of communication and the strategy of the Union as mutual dependence.Although EU, as the most serious competitor of the USA, guides the system economically, its inefficacy in political and military fields hinders the definition of the Union as dominant power in the international fora. Economically succesfully completed EU integration process, following this, means a common European army and a common foreign policy. The unwillingness of the nation states towards the sharing of sovereignty stands as an obstacle for the Europeans, but Europeans try to overcome this obstacle gradually through institutionalization and the power of knowledge.Whether EU will become a dominant power in the coming years depends on the sacrifices states will give in defiance of their sovereignties. The USA will remain a dominant power as far as it overcomes legitimacy crisis of its unilateral policies and increase its capacity as much as other states. Consequently the aim of both actors is to exist in power struggle, besides this existence finishing this struggle as the leaders.Keywords: Power, Conflict, Cooperation, EU, USA.
Collections