Son iki yüzyılda geleneksel Türk sanat musikisinin makam dağarındaki değişmeler
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ÖZET Son îkiyüzelli yıllık bir zaman dilimini inceliyen bu çalışmada öncelikle kav ramların temelini belirliyecek yolda makam, âgâze, şu 'be ve terkîb terimlerinin köke nine ve bu terimlerin gelişimine değinip, makam dağarının düzeniyle perde adlarındaki değişmeleri, yaklaşık 15. yüzyıldan başlıyarak irdeledik. Çalışmanın çekirdeğini oluş turan II. Bölüm' de, makamların değişme nedenlerini ve dağarlarım incelerken karşı laştığımız sorunları aşıtsal özellikler açısından incelerken, zaman-zaman I. Bölüm 'de verilen -dört kuram kitabından alınmış- makam betimlemelerine uzanarak, makam da- ğarmdaki değişmelerin temel nedenlerini ortaya koyduk. Böylece, dağardaki değişme leri değerlendirirken ortaya koyduğumuz etkenlerden herbirinin, (teknik açıdan) bir makamın dağar içindeki yerini belirlemekte yeterli olduğunu da saptadık. Örneğin, 1. Aşıtsal öğelerin önemİendiriliş özelliklerinin ( kürdî ve hicaz gibi önemlen- dirilmiş dolgu perdeleriyle çatkı perdeleri) makamın dağardaki yerini belirleyici etken oluşu, 2. Aşıtsal açıdan birbirine benzer iki makamın dağarlarının da birbirlerinden etkilenişinin, ya a) iki dağardan birinin ötekisinin içine alınmasına (örneğin, Uzzâl, Hümâyûn ve Zengüle ayrım yapılmaksızın 19. yüzyıl ortalarından başlıyarak Hicaz adıyla dağara alınır), ya b) gözdeliklerini yitirip, iki ayrı koldan yaşamalarına ( örneğin, Tâbir ile Muhayyer ve Segah ile Müste'âr) yada c) iki makamdan birinin bütünüyle yokolmasına ( örneğin, Râhat-ul-ervâh Hicaz '& benzerliğinden ötürü gözden düşer) neden oluşu, 3. Aktarıldıklarında başka bir makamla aynı aşıtsal özellikleri gösteren makam ların, dağarlarında sürekli değişken bir eğrinin izlenmesi ( örneğin, Segah ile Irak' m dağarında- 19. yüzyıl ortalarında- aynı anda düşme, ardından Segah' da yükselme gözlenmiş; 19. yüzyıl başlarında Mahûr' un dağarındaki yükseliş Acem- aşîrân'ı olumsuz yönde etkilemişti) biçiminde karşımıza çıktı. Özet olarak burada bir kez daha serdiğimiz bu üç önemli özelliğin yamsıra, bana göre bir makamın dağar içindeki gözdeliğini belirleyici en önemli etken, o ma kamın aşıtında artık ikili aralığının bulunup-bulunmamasıdır. Daha açık söyleyişle, bu aralığı kullanma özelliği, dağar içinde kalmayı hatta gözdelik kazanmayı sağlıyan etkenlerin en önemlisidir. Bizi bu sonuca ulaştıran teknik yaklaşımları önceki bölüm lerde saptadık. Ancak şimdi, konuya salt teknik açıdan yaklaşımı biryana bırakıp, bu sonucumuzu destekliyen öteki nedenlere de değinmekte yarar görüyoruz. Belirtmek istediğimiz nedenler, kaynağım bu kez toplumsal değerlerden alır. -87-Anımsanacağı gibi, Bir Dağarın Makamlarım Belirliyen ölçütler başlığı altında kimi etkenlerin varlığından sözetmiştik. 19. yüzyıl ortamında geçerli olan bu etkenler, günümüz koşullarında değişik bir bakış açısıyla, ama temelde aynı yaklaşımla karşı mıza bir kez daha çıkar. Bu yaklaşımı doğrulayan en önemli kanıtlan, bir toplumun yapısal özelliklerinde bulabiliriz. Teknolojik toplumların azgelişmiş toplumlar üzerindeki etkileri bilinen bir ger çektir. İlkel toplumlardaki arpa verip esrâb alma uygulaması bugünkü teknolojik top lumlarda geçerli olamaz kuşkusuz. Başka bir deyişle, artık arz ve taleb' in karşılığım arpa yerine daha farklı bir m e t a ile ödemeyi ilke edinmiş toplumların bireyleri sözkonusudur. Böyle bir toplumda bireylerin değer yargıları para-, kadın-, su sesi üçlemiyle biçimlendiği anda ise, ayrım yapılmaksızın tüm değerler, başka bir deyişle hangi türden olursa olsun üretim ve tüketimin ilkeleri, bu üçgenin içine giriverir. öyleyse, bugün için -daha önce sözünü ettiğimiz- Sultânın en gözdesi olma, ondan daha çok bahşiş koparma çabasının son örnekleri yüzyıl öncelerde kalmış gibi görü lürse de, gerçek anlamda ogünkii Sultânın biçim değiştirerek bugünkü Sultâna, daha açık bir söyleyişle üreticinin gözüyle tüketici bireylere ve bu bireylerin cebindeki m e t a 'ya dönüştüğü gerçeği ortadadır. Ancak yeni Sultân'larm en ilgiç yönü ise, üretici gözüyle nasıl bir Sultân olduğunu gördüğü anda, kimi zaman saltanatını sona- erdirebilmesindedir. öyleyse başarılı bir üretici olmanın ipucu, kimi değerleri, daha açık söyleyişle bireylerin acılarını, sergilerini, özlemlerini yakalayıp sanat, bilim, tek noloji gibi adlarla bireylere yavaş-yavaş geri vermekte yatar. Konumuzla doğrudan il gili yönü incelendiğinde bu ilişkiyi eniyi kurabilenler, artık bir ustalar çizelgesi' nde, kendi deyimleriyle ` âcizane,, bir yer edinir ve sürekli `Sultânları takdîr buyur dukları,, sürece varolurlar. Bu örneklerden da anlaşıldığı gibi, hangi türden olursa olsun ortaya konmuş bir yaratının yerini belirliyen ölçütler, çoğun yukarda andığımız üçgenin üç köşesinden birine kesinlikle oturur, öyleyse böyle bir ortamda yaratı ortaya koymanın en önemli iki ilkesi şunlar olmalıdır: 1. Tecimsel sorunlar en önemli kaygımız, bu sorunları en hızlı re karlı biçimde çözümlemek ise birinci ödevimizdir. Kitle iletişim organlarının yeğlediği beğeni ölçütleri, genelde varolan talep ve bireylere yavaş-yavaş geri verilen sözkonusu değerlerle biçimlendiğinden, bu ölçütleri taşımıyan bir ürün bireyi aç bırakır. Daha özel anlatımıyla, önceki bölümlerde saptadığımız beğeni ölçütlerine uymıyan bir makam ve hislerimizin tercümanı olmıyan sözlerle yazılmış bir yaratı ortaya koymak yada yayınlamak karlı bir çözüm sayılmaz. -88-2. Bilim adına bireyin önce kendisine hizmeti, bilime hizmetinden önce gelir. Bir araştırmacı gözüyle önce eldeki değerleri doğru saptayıp, ardından yaşanılan ortama ayak basmak uzun yıllar, bilinçli çalışma re özveri istediğinden öneril mez hatta gerektiğinde bu konuda bireyler uyarılır, önerilmiyen bu konunun, bireye hiçbir peşin kazancı da yoktur üstelik. Bu yöndeki değerlendirmelerimiz konuyla ilgisiz gibi görülse de, gerçekte yakın bir ilişki içindedir. Bir toplumun ve bireylerinin değer yargıları ve beğenileri, makam ları teknik özelliklerinin ötesinde, şuurları daha başka ölçütlerle belirlenmiş bir sıra lamaya sokar. Böylece daha yalın olan, sayıları algılanabilirime sınırları içinde bulunan, öğrenip kullanılması için çok fazla ` eğer... ise...` gerektirmiyen makamların kullanımı yerleşir. Üstelik bu makamlar algılanması ve akılda kalıcı olması, kullandığı sözlerin yukarda değindiğimiz bireysel duygularla iyi bağdaşması, giderek seslendirildiği ortamda bireyin yaşadığı dünyaya uygun olması hatta kendinden birşeyler bulması oranında güçlenir. Sonuçta yaşamak zorunda olan bir bağdar da ister-istemez bu yönde biçim lenmek zorunda kalır. özet olarak, yaşamım Tefcure'de sürdüren ve yaratılarım Yaratana olan sergisi ve kulluğunu yüceltecek yolda gerçekleştiren bir musikiciden, günümüz koşullarına uyma zorunluluğu duyan bir başka musikiciye, yaşadığımız bütün aşamalar geleneksel sanat musikimizin türlerinden dağarına, ediminden kuramına dek köklü değişmelere yolaçmış, bam-başka bir görünümle karşımıza gelmiştir. Bütün bu örneklerin sonu cunda olumlu yada olumsuz etkileri biryana, bu alanda tam anlamıyla köklü bir mutasjron' un yaşandığım açıkça söyliyebilirim. -89-
Collections