Türk ekonomisinde banka yapısının değişimi 1980-1986
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Son olarak dış kredilerin (P14) gölge fiyatlarına bakıldığında, bu kredilerin önem kazandığı 1984-86 döneminde gölge fiyatın pozitif olduğu görülmektedir (Grafik 4-14). Özellikle küçük bankaların dış kredilerden yararlanarak karlarını büyük bankalara göre daha çok artırabilecekleri gözlenmektedir. Nitekim bu dönemde bu kredileri daha çok küçük bankalar kullanmıştır. Dış kredilerin gölge fiyatı diğerlerinden daha yüksek olan Bank B'nin durumunda dış kredilerin toplam aktifler içindeki payı 1986'da yüzde % 25'e ulaşmıştır. 4.4. Özet ve Değerlendirme Çalışmanın bu bölümünde bir doğrusal programlama modeli kullanılarak 1980-1986 döneminde Türk bankalarının düzenlemelere uyum süreci ve kısıtların 'maliyetleri' ile mali yenilikler arasındaki ilişkiler karşılaştırmalı statik bir yöntemle incelenmiştir. Bu alt- bölümde bu incelemenin sonuçları özetlenmekte ve modelin geliştirilme imkanları tartışılmaktadır. İlk olarak, 1980-86 döneminde bankaların yeni düzenlemelere uymalarının zaman aldığı görülmektedir. Model seçilmiş bir büyük (Bank A) ve bir küçük banka (Bank B) için t, `cükf Öğünde ti»R'!uiia*:.in: uui;<«&ts,t>ı*jfertu. Uti^ırrui^ugi yeni L-^»vey.Wü,'U¥Oni.^;>F^ftİn-,ta.'rku. olduğu gözlenmektedir: (/) Önemli ölçüde iştiraki bulunan Bank A dönemin başında iştiraklerle ilgili sınırlama nedeniyle sermaye yetersizliği sorunuyla karşılaşmış, sermayesini ancak 1982 yılında artırarak bu düzenlemeye uyum sağlayabilmiştir. Türkiye'nin büyük mevduat bankalarından olan Bank A ayrıca 1981 yılında hızlı bir mevduat artışıyla karşılaşmış, o dönemde geçerli olan mevduat kabul sınırlamasına uyamamıştır. (//) Dönemin başında çok küçük bir banka olan Bank B mevduat faizlerinin serbest bırakılmasıyla hızla büyümüştür. Az şubeli bir banka olması nedeniyle perakende mevduat piyasasına ulaşması zor olan Bank B, o dönemin yeni aracı 4-71mevduat sertifikasını yeni bir mali kurum olan bankerler aracılığı ile pazarlayarak tasarruf mevduatı toplamıştır. 1982 sonunda bu yolun tıkanması nedeniyle tasarruf mevduatı 1983'de mutlak olarak azalan Bank B, kambiyo rejiminin serbestleştirilmesiyle ortaya çıkan iki yeni aracı, döviz tevdiat hesabı ve dış krediyi, kullanarak bu darboğazı aşmıştır. (iü) Özkaynaklarla ilgili sınırlamaya uyum sağlamak için Bank A ödenmiş sermayesini 4 kez, Bank B ise her yıl artırmıştır. Bu artırımlara rağmen Bank B için 1983 ve 1986'da yeni getirilen genel kredi sınırı bağlayıcı olmuştur. (iv) Bank B, 1976 yılında yürürlüğe giren ve banka plasmanlarının bir bölümünün orta vadeli kredilere ayrılmasını öngören düzenlemeye uyum sağlamakta güçlük çekmiştir. Bu düzenlemenin 1986'da yürürlükten kaldırılması üzerine Bank B orta vadeli kredilerini mutlak olarak azaltmıştır. Bank A bu düzenlemenin öngördüğünün üzerinde orta vadeli kredi kullandırmaktadır. Bank A sınırlamanın kaldırıldığı yılda orta vadeli kredileri % 76.7 artırmıştır. Uyum sürecindeki bu farklılara rağmen 1980-86 döneminde her iki bankanın da mali yapılarının optimal mali yapıya giderek yaklaştığı gözlenmektedir. türetilen gölge fiyatlar kullanılarak değerlendirilmiştir: (/) Munzam karşılıkla ilgili düzenleme bankalar açısından maliyeti çok yüksek bir düzenlemedir. Bu kısıtın maliyeti 1983 yılında faizlerin düşmesiyle azalmış, 1984-86'da yeniden yükselmiştir. Munzam karşılık oranında 1985-86'da gerçekleştirilen kademeli düşüşe rağmen, tercihli oranların kaldırılması efektif oranın düşmesini geciktirmiş, karşılıklara ödenen faizlerinin düşürülmesi ve 1986'da sıfıra indirilmesi kısıtın maliyetinin yüksek düzeylerde kalmasına neden olmuştur. (//') Modelde disponibilite kısıtı bağlayıcı bir kısıt olarak ortaya çıkmamaktadır. Türk bankalarının likidite davranışları bu düzenlemede öngörülenin üzerinde 4-72disponibl değer tutma yönündedir. Kamu menkul değerlerinin vergi avantajları ve faizlerinin Merkez Bankasınca yönetilen bir piyasada belirlenmeye başlaması nedeniyle banka portföylerinde 1984'den başlayarak menkul değerlerin payı hızla artmıştır. Disponibilite ile ilgili olarak 1986'da gerçekleştirilen yeni bir düzenleme iJe nakit ve menkul değerler için ayrı oranların belirlenmesi bu gelişmeler karşısında yerinde olmuştur. Yeni düzenleme modelde bağlayıcı bir kısıt olarak yeralmamakla birlikte, gelecekte bu durumun değişebileceği tahmin edilmektedir. (///') Munzam karşılık ve disponibilite ile ilgili yukarıdaki sonuçlar Türkiye'de karşılık rejiminin rasyonelleştirilmesi gereğine işaret etmektedir. Munzam karşılık oranının I987'de % 10' a kadar düşürülmesi olumlu bir gelişme olmuş, ancak oran 1988'de tekrar artırılmıştır. (iv) Türk bankacılığı ile ilgili bir dizi düzenleme bankanın tasarruf mevduatı, kredileri, iştirakleri ve gayrimenkulleri ile özkaynaklarını ilişkilendirmektedir. Bu düzenlemelerin yanında, bankaların kuruluşta sahip olmaları gereken sermaye ile şube başına sermaye miktarlarını belirleyen en az özkaynak sınırlaması vardır. Model çözümünde de görüldüğü gibi bankaların özkaynakları Özkaynaklarla ilgili genel düzenlemenin modelde ele alınışı yeterli olmamakla birlikte, bu kısıt genellikle bağlayıcı olmakta, diğer kısıtların atılması model çözümünü değiştirmemektedir. Oysa bu kısıtların amaçları birbirinden farklıdır. 1983'de mevduat kabul kısıtının yerini alan genel kredi kısıtı bankanın borç/özkaynak oranını belirlemekte, iştirak ve gayrimenkul kısıtları ise bankanın sabit değer ve uzun vadeli yatırıma ayırdığı sermayenin üzerinde bir sermayeye sahip olmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Ancak bu kısıtların katsayıları oldukça yüksek tutulduğu için bağlayıcılıkları kalmamaktadır. Kamu otoriteleri genel özkaynak sınırını artırma eğiliminde olduğuna göre, bu kısıtların gelecekte de bağlayıcı olmaları pek muhtemel değildir. Eğer bu düzenlemelerin amaçlarına ulaşmaları isteniyorsa yeniden tanımlanmaları gerekecektir. 1986'dan bu yana Merkez Bankasının bankaları izlemekte 4-73kullandığı bazı oranlar bu amaçla kullanılabilir. Bu yönde yeni geliştirilen uluslararası ölçülerden de yararlanılarak, bankaların aktiflerinin risklerine göre ağırlıklandırılarak özkaynaklarla ilişkilendirilmesi, iştirak kısıtının oranı düşürülerek iştiraklere tahsis edilecek yeni sermayeye uygulanması, gayrimenkul kısıtının daha da sıkılaştırılması bu konuda tartışılabilecek bazı önerilerdir. (v) Plasman limitinin 1986'da kaldırılması banka kaynak tahsislerine esneklik kazandırma açısından olumlu olmuştur. Bu kısıtın kaldırılması bir anlamda Türkiye'de tercihli yatırımların ticari bankalar aracılığı ile teşviki politikasından vazgeçilmesi anlamına da gelmektedir. Orta vadeli kredilerin faizlerine 1984 sonrasında getirilen esneklik ticari bankaların bu tür kredilere plasmanları içinde kendi getiri ve risk hesaplarına göre yer vermelerini sağlayacaktır. (vi) Bağlayıcı bir kısıt olan reeskont limiti ile ilgili olarak modelde ve genel olarak bu çalışmada çok az şey söylenebilmektedir. Gizlilik içinde yürütülen bu uygulama ile ilgili bilgi yetersizliği bu konuda büyük bir engel oluşturmaktadır. Bu bölümde son olarak model bazı araç ve piyasa yeniliklerini açıklamak için kullanılmıştır. Silber mali yenilik kuramı çerçevesinde yürütülen bu çözümleme ile aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır: (/) Mevduat munzam karşılık kısıtının maliyetinin yüksekliği bankaları karşılığa konu olmayan mevduat aramaya zorlamıştır. Döviz tevdiatı bir süre bu işlevi üstlenmiştir. Ancak bu konudaki asıl yenilik kamu menkul değerlerinin ihale ile satılmaya başlamasından sonra ortaya çıkmıştır. Bankalar 1985'den itibaren büyük mevduat müşterileriyle bu kıymetler üzerinden geri-satınalma anlaşmaları ('repo') yaparak kısa vadeli fon toplamaya başlamışlardır. Yasal olmayan bir işlemin bankalarca uygulanması ve boyutlarının giderek büyümesi 1985 sonrasının ilginç gelişmelerinden birisidir. (//) Bankaların kasalarında tuttukları nakit ve Merkez Bankasındaki serbest tevdiatın maliyeti de çok yüksektir. Bankaların nakit yönetimini geliştirmek için 4-74hazine (treasury) birimleri kurmaları ve Merkez Bankasınca 1986'da geliştirilen bankalararası TL piyasasına hızla ve büyük boyutlarda katılmaları modeldeki nakit kısıtının maliyeti ile açıklanabilmektedir. (a/) Bankaların menkul kıymetlere yönelmeleri, modelde menkul değerler ile kredileri ilişkilendiren kısıtın gölge fiyatının düşmesi ile birlikte gerçekleşmektedir. (iv) Bankaların ticari mevduat ve kredi müşterilerini artırmak ve müşterileriyle daha 'verimli' ilişkiler kurmak için merkezi kredi pazarlama birimleri oluşturmaları ticari mevduat kısıtının gölge fiyatının yüksekliğine bağlanabilmektedir. (v) Modelde bankanın bilançosunun büyüklüğüne sınır koyan ölçek kısıtının gölge fiyatı inceleme döneminde önemli ölçüde düşmüştür. Sözkonusu düşüş faiz oranları arasında dönemin başında varolan farkların giderek kapanması ve daha rasyonel bir faiz yapısının yerleşmeye başlaması ile açıklanmaktadır. Bu durum bankaların büyüyerek eskisi kadar kar elde edemiyeceklerini bankaların aktif ve pasiflerini daha iyi yönetmeleri gerektiğini göstermektedir. Bazı bankaların büyümeden çok karlılığa önem vermeye başlamaları ve aktif/pasif yönetimi birimleri kurmaları bu genştaennı bir sonucudur. (vi) Modelden bankaların iştiraklere ve gayrimenkule kaynak ayırmasının maliyetinin yüksek olduğu gözlenmektedir. (vü) Modelde özellikle küçük bankaların sermaye ve para piyasalarından tahvil ve benzeri araçlarla kaynak sağlamaları optimal bir davranıştır. Ancak bu konudaki idari kısıtlar nedeniyle bankalar bu yolla şu sırada kaynak sağlayamamaktadırlar. Bu durumun gelecekte değişeceği, bankaların bu tür araçlara daha çok yönelecekleri tahmin edilebilir. Türkiye'de 1988'de mevduat toplamayan ticari bankaların kurulmaya başlaması, mevduat dışı kaynaklardan fon bulunabileceğini göstermektedir. 4-75(vlü) Döviz tevdiatının gölge fiyatı 1986'da negatiftir. Bu durum, modelde varsayılan faiz oranlan gerçekçi ise, bankalar açısından bu pasifin kar yaratmayan bir kaynak durumuna geldiğini göstermektedir. (iv) Bış kredilerin gölge fiyatı ise 1984-86 döneminde pozitiftir. Bank B için gölge fiyatın diğerlerinden yüksek çıkması bu bankanın dış kredilerden geniş ölçüde yararlananmasının nedenini açıklamaktadır. Yukarıdaki sonuçlar bu bölümde geliştirilen basit doğrusal programlama modelinin Türk bankacıltğındaki gelişmeleri anlamakta bir ölçüde başarılı olduğunu göstermektedir. Veri tabanının yetersizliğine, kısıtların formülasyonundaki sorunlara, faiz oranı ve parametre tahminlerindeki muhtemel hatalara rağmen, modelin 3. bölümde tartışılan gelişmelerin sistematik olarak incelenmesini sağlaması, programlama modellerinin Türk mali kesimi ile ilgili araştırmalarda kullanılabileceğini göstermektedir. Bu tür modelleri geliştirmede doğrusal ve doğrusal-olmayan programlama yöntemlerinden yararlanılabilir. Bu çerçevede, kısıtların eldeki modelde olduğu gibi 'katı' kısıtlar olarak değil ulaşılması gereken hedefler olarak alındığı hedef programlaması (goal programming) modelleri, kararların zamanlar-arası tutarlılığını sağlayacak dinamik programlama modelleri düşünülebilecek seçenekler arasındadır. 78 Doğrusu! hedef programlamasına (DHP) giriş için bkz Ignizio (1985). Bankacılıkla ilgili basit bir ÜHP modeli iyin bkz Booth ve Dash (1979). 4-76
Collections