Toprak dağılımı ve tarımsal işletmelerde yeni bir tabakalandırma girişimi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
168 ÖZET Çalışmanın birinci bölümünde, inceleme dönemi içinde, daha çok da verilerin müsaade ettiği 30 yıllık dönemde Türk tarım yapısı ile ilgili işgücü, işletme ve toprağa ilişkin ilk tanıtıcı özellikler aktarılmıştır. ikinci ve üçüncü bölümde Türk tarım yapısına biraz daha yakından bakılarak, ikinci bölümde toprak dağılımıyla ilgili analizlere yer verilmiş, üçüncü bölümde ise, işletmelerin diğer ayrım ölçütleri ile yeniden tabakalandırılması için bir `deneme` yapılmıştır. Dördüncü bölümde ise, ilk üç bölümde ortaya çıkan yapısal özelliklerle, fiziki gelişim ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarından önemli görülenleri seçilerek, aşağıda özetle sunulmaktadır: 1927'de yapılan ilk tarım sayımında işletme sayısı olarak belirlenen 1.75 milyondan yola çıkarak, Cumhuriyet döneminin tarım kesiminde `çok işletmeli` bir yapıyı devraldığı söylenebilir. Bu işletme sayısı, 53 yıllık bir sürede 2.8 kat artarak 3.65 milyona ulaşmıştır. Böylece çok işletmeli yapı özelliğinin son tarım sayımına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Tarımsal toprak varlığı ise, tarım sayımları bulgularına göre 12.8 milyon hektardan 20.6 milyon hektara vararak 1.6 kat artmıştır. Bu çok işletmeli yapı, doğaldır ki, içinde çok sayıda `küçük üreticiler`! barındırmaktadır. Gene aynı sayımların sonuçlarına göre Türk tarımında 30 yıllık dönem boyunca işletmelerin %80'leri aşan bölümü, 100 dekardan az toprağı işletimlerinde bulundurmaktadır. İşletmeler arasındaki toprak dağılımında, hesaplama olanağı bulunan yaklaşık son otuz yıllık dönemde (1952-1980) eşitsizlik ölçüsü olarak kullanılan Gini oranı çeşitli yıllarda 0.61 ile 0.54 arasında az bir farkla değişerek, eşitsiz, ancak zaman içinde istikrar gösteren bir toprak dağılımını sergilemektedir.169 Kırsal nüfusun ve Gini oranının az bir farkla da olsa değişmesi, Türk tarımında belli bir gelişmenin varlığı olarak yorumlanmaktadır. Kırsal nüfusun, toplam nüfus artış oranından daha az bir oranda artması, kırsal alandan göçün sürdüğünü göstermektedir. Göçün burada küçük üretici yapının sürmesinde önemli bir rol oynadığını da vurgulamak gerekir. Çoğu küçük üretici yapıya sahip ülkede olduğu gibi, göç, Türkiye'de de bu yapının sürmesinde önemli rol oynamaktadır. Kapitalist gelişmeyle birlikte kırsal alana hızla giren bütün öğelerin (örneğin kurumsal kredi, daha çok pazar için üretim, teknolojik gelişmeler) etkisi, diğer yandan toprağın miras yoluyla parçalanması, klasik metinlerde ileri sürülen sonuçları doğurmamış, çiftçiler, hızla topraksızlaşmayıp tarım işçisine dönüşmemiş, bir anlamda topraktan değil büyük oranda köyden kopuş yaşanmıştır ve yaşanmağa devam etmektedir. Gerçekten Türk tarımında, toprağın tasarruf biçimine ilişkin sayım sonuçları, toprak sahipliğinin yaygınlığını göstermektedir. Bu durumda Türk tarımında, topraksızlıktan çok, toprak yetersizliği sorununun yaşandığı anlaşılmaktadır. Burada toprak yetersizliği, sahip olunan toprağın yetersizliği değil, toprağa sahiplik ölçütünün dışına çıkılarak, ekonomik güçsüzlüğü ön plana çıkaran bir kavram olarak önerilmektedir. Yaşanmış ve yaşanmakta olan göç olgusu, bu savın bir kanıtı olarak düşünülmektedir. Türk tarımının emek kullanımına ilişkin özellikleri konusunda varılan sonuç, ücretsiz hane halkı ferdi çalıştıran işletmelerin, küçük işletmeci yapının doğal gereği olarak, çoğunlukta olmasıdır. Buna rağmen yabancı emek kullanımının 1980'de önemli oranda arttığı saptanmıştır. Bu artış, dağılımın alt ucundan orta dilimlere doğru ve Gini oranını düşürdüğü gözlenen bir kaymayla birlikte ortaya çıkmaktadır. Yabancı emek kullanan işletmeler içinde yabancı emekle birlikte aile emeğini kullanan işletmeler çoğunluktadır. Yabancı emek kullanımında ise, `devamlı ücretli işçi`den çok, tarımın üretim özelliklerinden kaynaklandığı düşünülen `geçici ücretli işçi` çalıştırma söz konusudur. Burada yabancı emek kullanımı ile toprak büyüklüğü arasında pozitif bir ilişkinin olup olmadığı sorusuna, katıksız bir pozitif ilişki olmadığı biçiminde yanıt verilebilir. Aslında ücretli işgücü ile toprak büyüklüğü arasında kuvvetli görünen pozitif ilişki, Türk tarımında küçük topraklarda ücretli işgücü çalıştırma, daha çok da salt ücretli işçi çalıştırma özelliğinden dolayı, kimi bölgelerde ve kimi işletme tiplerinde zaman zaman bozulmaktadır.170 Bu olgu, zaman içinde yabancı emek kullanımının artması ile birlikte düşünüldüğünde, `üretim zamanlarında işgücü gereksiniminin hem küçük işletmelerde, hem büyük işletmelerde yoğunlaştığı savını doğrulamaktadır. Türk tarımsal yapısıyla ilgili bir başka sonuç, küçük işletmeci yapının baskınlığına rağmen, iç görüntüde büyük bir çeşitlilik yaşandığına dair ipuçlarının elde edilmesidir. Gerçekten, ekonominin tümüne damgasını vuran kapitalist gelişmeyle birlikte, toprak yetmezliği yaşayan ailelerde, köyden büyük bir kopuş yaşanırken, toprağının ve üretiminin sınırlarını aşmak isteyen dinamik çiftçiler de görülmektedir. Eski yapının kalıntıları olan feodal ve yarı feodal ilişkilerle birlikte, bazı bölgelerde, kapitalist gelişmenin yönlendirdiği yeni ilişkiler de ortaya çıkmaktadır. Bunun bazı ilginç örnekleri, köyde oturmayan salt yabancı emek kullanan ailelerin ve traktörü ile birlikte, kendi işgücünü, küçük işletmeye kiralayan göreli daha büyük işletme sahiplerinin varlığıdır. Toprak büyüklüğünün, yukarda değinilen çeşitliliği yakalayamayan statik bir ölçüt olduğu düşüncesinden hareketle, çoğunluğunu küçük topraklı işletmelerin oluşturduğu yapıyı, daha iyi kavrayabilmek amacıyla tarımsal işletmeleri yeni ölçütlerle tabakalandırma girişiminden alman sonuca göre, orta, geçimlik ve yoksul köylü olarak adlandırılan tabakalar, toplamın %77 gibi büyük bir bölümünü oluşturmaktadırlar. Bu sonuç, ikinci bölümdeki sonucu destekleyerek, küçük üretici yapıyı yeniden vurgulamaktadır. Ancak bu sonuçların, piyasa süreçlerinin köylü aileler arasında yol açtığı farklılaşmayı daha iyi kavramada ileri bir adım olduğu düşünülmektedir. Bu analizlerle, köylü ailelerin üretim ilişkilerini toprak büyüklüğü ölçütünden daha iyi açıklayan kategoriler elde edilebilmektedir. Buna göre, 1980'de köylü ailelerin %32'si yoksul köylü, %21'i geçimlik düzeyde, %23'ü orta, %20'si üst-orta ailelerdir. Gene bu analizlere göre, 1980'de Türk tarımında 105178 zengin, 729 büyük toprak sahibi aile bulunmaktadır. Burada, bu tür bir tabakalandırmada, işletmelerin tüm ekonomik ve sosyal ilişkilerini kavramak için, üzerinde çalışılan verilerin, bu analizlere daha uygun özellikler taşıması gerekliliği ve bu çalışmanın, konuya bir yaklaşım denemesi olduğu yeniden vurgulanmalıdır. Çalışmada, küçük üreticiliğin başat olduğu tarımsal yapıda, zaman içinde oluşan çeşitlenmelerle birlikte, üretim teknolojisinde de belli bir dönüşümün yaşandığı, verimde171 önemli görülebilecek artışların sağlandığı sonucuna varılmıştır. Böylece ele alınan dönemde, Türk.tarımında küçük üretici yapının, belli bir dinamizmi içerdiği anlaşılmaktadır. Çalışmada, küçük üreticiliğin, düşük tarımsal fiyatlara yol açtığı yolundaki kuramsal yargılara karşın, Türkiye'de, aktif kamu destekleri ile bunun bir dereceye kadar önlendiği, fakat özendirme ve destekleme politikalarının tam bir gelişmeyi de sağlayamadığı bunda da, küçük üreticiliğin kendine özgü yapısının payı olduğu varılan sonuçlar arasındadır. Burada çalışma sürecinde ortaya çıkan bir başka sonuca da yer vermek uygun olacaktır: Çok geniş ve dağınık bir sektör olan tarımda, verilerin çokluğu ve birbirleriyle tutarsızlığı söz konusudur. Bu çalışmada başlıca veri kaynağı olan tarım sayımlarının bu tür tarımsal yapı analizleri için tam bir veri çerçevesi oluşturmadığı, çalışmanın ikincil bir sonucu olmuştur. Bu bağlamda, makro verilerin yanı sıra, onları destekleyecek, zenginleştirecek, köylü ailelerin tüm bölüşüm ve üretim ilişkileri ile sosyo-ekonomik davranışsal özelliklerini ortaya koyan monogrofik, mikro bazda verilere de gereksinim vardır. Böylece, makro bazdaki verilerle mikro bazdaki verilerin bir arada kullanılması, ülkelerin kendine Özgü koşullarını daha iyi kavrayarak kuramsal tartışmalara `gerçeği yansıtan analitik bir çerçeve` sunmuş olacaktır. ABSTRACT Firstly, the study presents labour force, land holdings and land data pertaining to the Turkish agricultural structure within the dimension of time. Then, there are analysis on the distribution of land, an `essay` on a new stratification of these enterprises by using other different measures. Finally, the revealed structural characteristics are linked to physical improvements in the field of agriculture. The Republic has inherited a structure of `many holding` in the field of agriculture. In a period of 53 years, the number of land holdings have increased 2.8 folds and reached 3.65 millions in 1980. It is also understood that this structure of many holdings encompasses many `small producers`. The Gini index in the study, calculated in the last 30 year period displays an `unequal`, yet a stable distribution within the time frame. Decreasing of the rural population and slight fall the Gini index is interpreted as a development in Turkish agriculture. The study identifies that migration from rural areas play a part in the continuation of the structure of small producers, that farmers do not become landless and turn into wage-workers, as has been suggested in classical studies, due to the divison of land through inheritance and this migration from rural areas. It is observed that Turkish agriculture is experiencing a problem of `land insufficiency` rather than landlessness. The study reveals that land holdings employing remunaerated(non-salaried) household members are in the majority but that use of wage- labour force has significantly increased during the 1980s and that this employment is of a temporary kind. Despite the predominance of the small producer structure there are evidence to the effect that there is an enormous `variety` underneath. According to identifications in the study's section dealing with a new stratifications of land holdings (family farms) in relation to new measurements it is observed that those stratas defined as middle class, break-even and those beneath the poverty level comprise 77% of the total. The study concludes that with the help of state policies, the small producer dominated agricultural structure experiences a certain dynamism, increases in production which may be seen as significant but also that some problems still do exist. There is also a secondary conclusion of this study: Agricultural census data do not form a complete data framework for structural analysis. Moreover, besides macro data there is a need for data which enhances them, displaying the distribution and relations of production of peasant families as well as clarifying their behavioural characteristics.
Collections