İdeoloji ve özne: Türk-İslam sentezi
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Bu tez çalışmasında Türk- İslam sentezi olarak bilinen ideolojinin çözümlemesi yapılmaktadır. Çalışmanın temel amacı, öncelikle Türk- İslam sentezinin ortaya çıkmasına yol açan toplumsal ve siyasal koşulların yorumlandığı bir bağlamda, bu ideolojinin öznesinin profiline yönelmektir. Sentezin ideolojik evreninin konfigüre ettiği öznenin nasıl bir özne olduğu, hem Türk hem de Müslüman olarak kurulan bu öznenin hangi siyasal ve ideolojik arzulara yanıt oluşturduğu üzerinde durulmaktadır. Sentezin ideolojisinin çözümlenmesi, başta Türk İslam sentezi kuramcılarının tartışma metinleri olmak üzere, 1980 sonrası etkinliğini arttıran teorik ağırlıklı Türk Kültürü dergisi ve daha çok 12 Eylül sonrası tutukluların forumu olarak beliren Bizim Ocak dergileri içerisinden gerçekleştirilmektedir. Türk- İslam sentezi, devletin resmi ideolojisi olarak 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi sonrasında güç elde etmiştir. Ancak sentezin ilk belirmesi, Aydınlar Ocağı olarak bilinen derneğin faaliyetleri çerçevesinde hazırlanan ve Türkiye'nin yapısal sorunlarına yönelik çözüm önerilerinden oluşan raporlarla gerçekleşmiştir. 1970 -1980 arasındaki dönemi kapsayan Türk- İslam sentezinin geliştirilmesi süreci, askeri müdahalelerin, toplumsal yapının yerinden edilmesine verdiği yanıtlarla yakından ilgili görülmektedir. Dolayısıyla tezin ilk ve ikinci kısmı, askeri müdahalelerin mantığına ve sembolik ekonomisinin nasıl işlediğine ayrılmaktadır. Bu amaçla, öncelikle Türkiye'de bütün askeri müdahalelerin mantığı, ideolojik uzamlarının neye işaret ettiği üzerinde durulmaktadır. Darbelerin, Türkiye'de tarihsel olarak süre giden bir bekaa davası ve kaygısıyla bağlantısının da kurulduğu bubölümde, özelinde 12 Eylül askeri darbesinin sentezin etkinlik kazanması bakımından ne tür yapısal olanaklar sunduğuna bakılmaktadır. Sentezdeki Türkçü, İslamcı ve Kemalist söylemlerin nasıl bir araya getirilerek buluşturulduğuna ve inşacı bu buluşturmanın olabilirliğine yoğunlaşılmaktadır. Üçüncü bölüm, Türk İslam sentezinin fantezi uzamının ve öznesinin merkez alındığı bir bölümdür. Fantezi uzam, çalışmanın yaklaşımı gereği, ideolojinin işleyiş sürecini olanaklı kılan ve insanın özdeşleşmelerinin gerçekleştiği uzamdır. Türk- İslam sentezinin ideolojik evreninin kurucu fantazisi, Türk olmanın ancak Müslüman olmakla olanaklı olabileceği temasında merkezileşmektedir. Dolayısıyla ikinci bölümde, bu kurucu fantaziye ve bu fantazinin özneye hangi özdeşleşmeleri sunduğuna yoğunlaşılmaktadır. Türklük ile Müslümanlık ile özdeşleşmeye davet edilen öznenin kendi içindeki bölünmüşlüğünün nasıl belirdiği, kurucu ve destekleyici ideolojik fantaziler boyunca irdelenmektedir. Türk- İslam sentezinin öznesi, imgesel özdeşleşme düzeyinde milli kültürün benzersizliği boyunca, sembolik özdeşleşme düzeyinde ise Batı medeniyetinin evrenselliği boyunca inşa edilen bir öznedir. Bu anlamda, öznenin kurucu yangı, sentez içerisinde fazlasıyla belirgin bir yarıktır. Çözümleme, sentezin çelişik ve bölünmüş öznesinin, Türklükten çok müslümanlığın baskın olduğu bir özdeşleşme sürecine dahil edildiğine dikkat çekerek tamamlanmaktadır. This study concerns how the Turkish Islamic synthesis constructed and what kind of identification processes were offered to the subject. This is an ideological analysis about Turkish Islamic Synthesis. It was focused on the social and political conditions between 1970's and 1980's in the first chapter of the analysis. Although synthesis was not firstly configured after 1980, it has gained a hegemonic power after the military intervention of 12 September 1980. How and why it became one of the hegemonic ideologies of that period and what the role of `tradition` of all military interventions are examined from the angle of the psychoanalytic approach and Turksh Islamic synthesis was taken as an idelogical response to the dislocatory process of the Turkish socio- political structure. It has argued that the logic of the military interventions which is centered on the matter of surviving (bekaa davası) is parallel to the discourse of the synthesis historically. Thus the 12 September military intervention has offered some constructive possibilities to this synthesis. The third chapter of the thesis is focused on the fantasy spaces of the Turkish- Islamic synthesis. The notion of the fantasy space is curicial in this analysis. The fantasy space makes the ideological operation possible. This space is not opposite to the real; on the contrary to this, it is a frame which coordinates our desires in the social. Fantasy enable people to constitute their socio-political identifications. Ideological desires are structured throught fantasy. A subject can construct himself or herself as a coherent entity in and by the fantasy. 'To be a Turk is only possible by being a muslim` is the constitutive fantasy of Turkish Islamicsynthesis. This ideological space is interpellating the subject as Turk and muslim at the same time. Under the conditions of the military government, right wing- Kemalism is also another identificatory element in the frame of this ideology. Thus, the subject of the Turkish Islamic synthesis can be considered as a divided subject: While in the process of imaginary identifications, this subject is identify itself with the unique, particular and sublime position of the national culture, in the symbolic identifications Turkish Islamic subject can identify itself with the universal position of Western civilisation. The analysis shows the way in which the subject emerges as a divided subject in the Turkish- Islamic synthesis.
Collections