Konjenital nazolakrimal kanal tıkanıklığında sondalama cerrahisinin başarısını etkileyen faktörler
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Amaç: Çalışmamızın amacı KNLKT olgularının demografik özelliklerini saptamak ve KNLKT 'da uygulanan sondalama cerrahisinin başarısını etkileyen faktörleri belirlemekti.Gereç ve Yöntem: 2002 ile 2010 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı'nda KNLKT tanısı konularak sonda uygulanan 115 hastanın 146 gözü retrospektif olarak incelendi. Sondalama öncesi tüm hastalara tam oftalmolojik muayene yapıldı. Hasta dosyaları yaş, cinsiyet, sulanan göz, sulanmanın başladığı yaş, gün içindeki sulanma miktarı, eşlik eden anomaliler, eşlik eden komplikasyonlar ve daha önce uygulanan tedaviler açısından incelendi. Sondalama öncesinde hastalar konservatif yöntemlerle tedavi edildi. Hastalara mukopürülan sekresyonun oluştuğu dönemlerde topikal antibiyotik tedavisi verildi. İşlem öncesinde hastalar Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ile konsülte edilerek intranazal patoloji açısından değerlendirildi.Sonda uygulaması laringeal maske ile genel anestezi altında uygulandı. Tüm cerrahiler tek bir cerrah tarafından uygulandı (B.H). Hastanın yaşına uygun olarak 00 veya 0 Bowman probu kullanıldı. Takipler sırasında sulanmanın devam edip etmediği, ediyorsa sıklığı ve çapaklanmanın eşlik edip etmediği sorgulandı. Muayene sırasında gözyaşı menisküsü asimetrisi ve reflünün olup olmadığı kaydedildi. Reflü ve epiforanın olmaması başarı, sulanmanın tam olarak düzelmemesi ve keseye basıyla reflünün olması başarısızlık olarak kabul edildi.Bulgular: Hastların yaş ortalaması 23.5±13.3 ay (2-96 ay) idi. Kırkbeşi kız (%39.1), 70'i erkek (%61.9) olan hastaların 31'inde (%26.9) çift taraflı, 84'ünde (%73.1) ise tek taraflı KNLKT mevcuttu. Gözlerin 74 'ünde (%50.7) sağ gözde, 72'sinde (%49.3) ise sol gözde KNLTK tespit edildi. Şikayetler 129 gözde (%88.4) doğumu takip eden ilk 1 ay, 17 gözde ise (%11.6) ise ilk 3 ay içinde başlamıştı. Tanı sırasında gözlerin %52.7'sinde (77 göz) hafif düzeyde sulanma (0-4 kez/gün), %43.8'inde (64 göz) orta düzeyde sulanma (5-10 kez/gün), %3.5'inde (5 göz) ise şiddetli düzeyde sulanma (>10 kez/gün) mevcuttu. Altmışbeş gözde (%44.5) antibiyotikli damla kullanımını gerektiren konjonktivit ve/veya kronik dakriyosistit mevcuttu. Olguların birinde dakriyosel ve 1 olguda da kese fistülü izlendi. Kulak Burun Boğaz muayenesinde 3 hastada septum deviasyonu ve 1 hastada adenoid vejetasyon saptandı.Sonda uygulaması 8 gözde (%5.5) ilk 12 ayda, 100 gözde (%68.5) 13-24 ayda, 38 gözde (%26.0) ise 2 yaşından sonra uygulandı. Sondalama gözlerin %86.3'ünde (126 göz) primer olarak uygulandı. Farklı kişiler veya farklı kliniklerde sonda uygulaması sonrasında semptomları düzelmeyen ve kliniğimizde sonda uygulanan 20 gözde (%13.7) ise sekonder uygulamaydı. Gözlerden 139'unda (%95.2) sondalama sonrası burundan flöresein aspire edildi. Yedi gözde (%4.8) ise işlem sonrası burundan flöresein aspire edilemedi. Hastalar ortalama 14.0±7.7 ay (4-48 ay) takip edildi. Takip süresi sonunda sonda uygulanan 146 gözden 139'unda (%95) sondalama sonrası semptomlar düzeldi. Yedi gözde (%5) ise başarı elde edilemedi.Sondalama cerrahisinin başarısını belirlemede cinsiyet (p=0,101), etkilenen göz (sağ/sol) (p=0,247), sondalama şekli (primer/sekonder) (p=0,258), sulanmanın şiddeti (p>0.05) ve enfeksiyon varlığının (p=0,055) başarı üzerine etkisinin olmadığı gösterildi. Bilateral olgularda (p=0,044) ve sonda uygulamasının 24 aydan sonra yapılması durumunda (p<0,001) başarısızlık olasılığının artması istatistiksel olarak anlamlıydı.Sonuçlar: Konjenital nazolakrimal kanal tıkanıklığında uygulanacak olan sondalama cerrahisinin başarısı, artan hasta yaşı ve bilateral etkilenme ile azalmakla birlikte, başarısızlık daha çok tıkanıklığın kompleks yapıda olması ile ilişkili olabilir. Sonda uygulaması KNLKT olan tüm olgularda yüksek başarı oranı nedeniyle ilk seçenek olarak tercih edilmelidir.Anahtar kelimeler: Konjenital nazolakrimal kanal tıkanıklığı, epifora, sonda uygulaması. Purpose: The aim of the study is to determine the demographic characteristics of patients and to identify the factors affecting the success of nasolacrimal duct probing for congenital nasolacrimal duct obstruction (CNLDO).Materials and Methods: One hundred fourty-six eyes of 115 patients who underwent nasolacrimal duct probing for CNLDO between 2002 ile 2010 at Ankara University Medicine Faculty Ophthalmology Department were evaluated retrospectively. Complete ocular examination was performed in all patients prior to probing. Medical records of patients were reviewed for age, gender, laterality, onset of epiphora, frequency of epiphora, associated anomalies, complications and treatment modalities. All patients were treated with conservative methods before probing. Patients were prescribed topical antibiotics when mucopurulent secretion occured. All patients were counselted with Otolaryngologist for intranasal pathology before probing.Probing was done under general anesthesia with a laringeal mask. All the surgeries were done by the same surgeon (B.H). The procedure was performed using 00-0 Bowman probe in accordance with the age of the patient. During follow- up, patients were questioned about the presence and frequency of epiphora and associated ocular discharge. Tear meniscus asymmetry and reflux were recorded during the inspection. Lack of epiphora and discharge were noted as success. Continuous or decreased epiphora associated with discharge were accepted as failure.Results: The ages of the patients were 2-96 months (mean± SD, 23.5±13.3). Fourty-five (39.1%) of the patients were females and70 (61.9%) of them were males. Thirty-one (26.9%) of the patients had bilateral and eighty-four (73.1%) of the patients had unilateral involvement. Seventy-four of the eyes with CNLDO were 74 (50.7%) right and 72 (49.3%) of the eyes were left. In 129 eyes (88.4%), complaints had been recorded one month after the birth; in 17 eyes (11.6%) complaints had been recorded within the first 3 months. Seventy-seven eyes (52.7 %) had mild (0-4 times/day), 64 eyes (43.8%) had moderate (5-10 times/day) and 5 eyes (3.5%) had severe tearing (>10 times/day) at the time of the diagnosis. Sixty-five eyes (44.5%) had conjunctivitis and/or chronic dacryocystitis which required the use of topical antibiotic drops on presentation. One patient had dacryocele and one patient had fistula. Otolaringological evaluation demonstrated septal deviation in three patients and adenoid vegetation in one patient.Probing had been performed before 12 months in 8 eyes (5.5%), between 13 to 24 months in 100 eyes (68.5%)and after 24 months in 38 eyes (26.0%). Probing was performed as primary procedure in 86.3% of eyes (126 eyes) and as a secondary procedure in 20 eyes (13.7%) who had previous probing by different surgeons or different hospitals. Fluorescein was aspirated through the nose in 139 eyes (95.7%) after probing. In 7 eyes (4.8%) flourescein could not be aspirated through the nose after the procedure. The mean follow-up time was 14.0±7.7 months (4-48 months). At the end of the follow-up, symptoms were improved in 139 of 146 eyes (95%) after probing. Failure was observed for seven eyes (5%).Gender, laterality of the affected eye, primary or secondary probing, frequency of epiphora and infection did not correlate with the success of probing (p>0.05). There was a significant decrease in the cure rate when probing was performed after the age of 24 months (p<0.001) and when bilateral involvement was detected (p=0.044).Conclusion: Although the success rate of probing for treatment of congenital nasolacrimal duct obstruction decreases with the increasing age of the patients and bilateral involvement, failure may be associated with the complex nature of the obstruction. Probing should be preferred as the first option for treatment of CNLDO because of the high success rate in all cases.Key words: Congenital nasolacrimal duct obstruction, epiphora, probing.
Collections