Din öğretiminde öğretmen yetiştirme
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
188 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ÖZET, SONUÇ ve ÖNERİLER Araştırmamızın bu son bölümünde, İlahiyat Fakültelerinde öğretmen yetiştirme çalışmasının kısa bir özeti, literatür ve anket bulgularına dayalı olarak verilen sonuçlar ve bu sonuçlardan oluşturulan önerilere yer verilmiştir. A. ÖZET Türkiye'de din eğitimi problemi, cumhuriyetin kuruluşundan buyana, halkın ve ilgililerin üzerinde önemle durduğu, gerçekleştirilebilmesi için uzun badirelerin atlatıldığı, buna karşıda zaman zaman bazı kesimlerin hedefi haline getirilen konulardan birisi olmuştur. Cumhuriyetin başından beri din eğitimi alanına, devletin temkinle yaklaşmasının yersiz olduğu gerçeği, geçte olsa anlaşılmış oluyordu. Bu gerçek, din eğitiminin önemli problemini de böylece ortadan kaldırarak, din eğitiminin önü açılmış, birçok İmam- Hatiplerin yanında yüksek seviyede din eğitimi kurumu olan İlahiyatların sayısmm hızla artmasıyla, 1998 yılı itibarıyla 24'e ulaşmıştır. Hassas bir toplum olan Türk toplumunun din duygularının istismar edilmesi, bu kurumlarca önlendiği bir gerçektir. Resmi din eğitimi kurumlan tarafından, dinin halka daha iyi anlatılması, hurafe ve provokasyonları ortadan kaldırmış, dindar insanları kendi emellerine istismar etmek isteyen, din kisvesine bürünmüş kişi ve mercilerden çekip almıştır. Bu sayede toplum, dini, gerçek manada öğrenip algılaması bu kurumlara karşı bazı endişe ve tutumlarında yersiz olduğunu anlatmıştır. İnsanın doğumuyla başlayan eğitim faaliyeti, ona çeşitli alışkanlıklar, bilgi ve beceriler, inanç, tutum ve davranışlar kazandırmakta, bunlar ise bireyin davranışlarında gözle görülebilecek değişikliklere neden olmaktadır. Zaman içerisinde süregelen bütün etkileşimler, onda belli davranışların değişmesine veya gelişmesine sebep olan bu eğitim düzleminin kontrol altına alınıp planlı eğitimle istenilen davranışlarla donatılmış inşam meydana getirmek amaçlanmıştır. Bu da geniş çaplı eğitim kurumlarını ortaya çıkarmıştır. Günümüze kadar, din öğretimi öğretmenlerinin mesleki niteliklerinin artırılması yönünde önemli gelişmeler sağlansa da, henüz istenilen seviyeye ulaştırılamamıştır. Ekonomik ve sosyal şartlar yüzünden, gün geçtikçe öğretmenlik mesleği, prestijim`189 yitirmektedir. Artık günümüzde, meslek seçiminde; o mesleğin toplumdaki statüsü ve ekonomik yönü kriter alınmaktadır. Manevi yönü ağır basan mesleklerden birisi de öğretmenlik olmasına rağmen bugün öğretmenlik, gençler İçin çekiciliğini yitirmekte ve en son tercih edilen bir meslek haline gelmektedir. Eğitimde, özellikle öğretmenlik mesleğinde çağın şartlanna ve gereklerine göre verim alınmak isteniyorsa, öğretmeni, gerekli olan en iyi şartlarda yetiştirmemizin yanında, yine ona en iyi koşullar içerisinde görev yapma imkanını sağlamalıyız. İlahiyat Fakültelerinde öğretmen yetiştirmenin nasıl olduğunu tespit ettikten sonra, nasıl olması gerektiğinin belirlenmesi araştırmamızın temel amacım oluşturmaktadır. Yaptığımız bu çalışmada, araştırmamızın amaçlan doğrultusunda, İlahiyat Fakültelerinde öğretmen yetiştirme konusunda mevcut durum ve problemlerin tespiti için, literatür taraması yapılmış, mevcut durum ve problemlerle ilgili İlahiyat Fakültesi öğrenci ve öğretim elemanlarının görüş ve önerilerinin belirlenmesi içinde, hem öğrencilere, hem de öğretim elemanlarına anket uygulanmıştır. Bu anketle; din öğretimi öğretmeni yetiştiren İlahiyat Fakültelerinin yapı ve yönetiminden programlarına, akademik ve sosyal faaliyetlerinden staj ve stajyerliğe varıncaya kadar bütün yönlerini araştırmaya çalıştık. Din eğitimi alanında öğretmen yetiştirme meselesinde günümüzde vardığımız noktayı saptadıktan sonra, istenilen hedeflere varmak için nelerin yapılabileceğini de ortaya koyduk. Yine bu çalışmamızın, literatür bölümünün başlangıcında, din eğitimi ve kurumlarının ta baştan günümüze kadar olan gelişim seyrini ele aldık. Bu gelişim seyrini özetle ifade edersek; 3 Mart 1924'te çıkarılan 429 sayılı kanunla Şeriyye ve Evkaf Vekaleti kaldırılmış onun yerine, 430 sayılı kanunla `Tevhid-i Tedrisat Kanunu` yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla din eğitimi alanında ki bütün kurum ve kuruluşlar bu kanunla bir araya toplanarak, Maarif Vekaleti'ne bağlanmıştır. Böylece vakıflara bağlı tedrisat yapan müesseseler, Maarif Vekaleti'ne bütçeleriyle birlikte bağlanmıştır. Bu kanun gereğince, Darülfünunda bir İlahiyat Fakültesinin açılmasına ve İmam-Hatiplik için de mektep açılması öngörülmüştür. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile köklü bir değişikliğe gidilirken, önemli ölçüde halkın talep ettiği, din eğitimi alam ihmal edilmiştir. Darülfünun bünyesindeki İlahiyat Fakültesi, bu geniş halk kitlelerinin ihtiyaçlarına cevap vermede çok uzak kalınca, duyulan din elemanı ihtiyacı için, geçici tedbirlere başvurulmuş bu paralelde190 halkın, din alanında ihtiyaç duyduğu cenaze, teçhiz, gassal ve tekfin işlerini yapacak elemanların yetiştirilmesi amacıyla İmam-Hatip Mektepleri açma teşebbüslerine başvurulmuşsa da, bu da çare olmaktan çok uzakta kalmıştır. Imam-Hatip Mekteplerinde olduğu gibi, İlahiyat Fakültesi de, öğrencisizlikten dolayı, 1933'de kapanmış ve onun yerine Edebiyat Fakültesi bünyesinde, İslami İlimler Enstitüsü kurulmuşsa da, öğretim kadrosunun dağılmasıyla 1936'da bu kurum da eğitim ve öğretimine son verme durumunda kalmıştır. Bu yıllardan sonra din eğitiminde, 16 yıllık fetret devrinden sonra Millet Partisi kendi programına 22 Temmuz 1948'de Ankara ve İstanbul'da birer İlahiyat Fakültesini açmayı koyarken CHP'nin 1948'de parti gurubunca kurulan din eğitimini araştırma komisyonu da; İmam-Hatip okullarıyla birlikte İlahiyat Fakültesinin açılmasını, ayrıca ilkokulda da din dersinin konulması şeklindeki 9 Mayıs 1949'da Meclise getirilen İlahiyat Fakültesi açılma hükmü, 4 Haziran 1949'da kabul edilerek, Ankara Üniversitesine bağlı İlahiyat Fakültesinin açılmasına karar verildi. Türkiye'de çok partili dönemin başlangıcı olan Demokrat Parti döneminde, İmam- Hatip Okulu sayısının gittikçe artması ve orta okullara da din dersleri konulunca, Ankara İlahiyat Fakültesi artan öğretmen ihtiyacına cevap veremez hale gelmişti. İmam-Hatip okulu mezunlarına da dini yüksek öğretim sağlamak gerekiyordu. Çünkü İlahiyat Fakültesi lise mezunlarını almaktaydı. Imam-Hatip Lisesi mezunlarına dini yüksek öğrenim kazandırmak, ve bu okullara meslek dersleri ve diğer orta, lise ve dengi okullara Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmem, Diyanet İşleri BaşkanlığVna vaiz, müftü gibi dini yüksek tahsil görmüş elemanlar yetiştirmek üzere Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak, İlk Yüksek İslâm Enstitüsü 1959-60 yılında İstanbul'da açıldı. Ve kısa bir süre içinde halkın desteğiyle, bütün ülke geneline yayıldı. Yüksek din eğitimi veren bu okullar, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı olup dört sene eğitim-öğretim vermekteydiler. Yüksek İslâm Enstitülerine yalnızca Imam-Hatip Lisesi mezunları imtihanla alınmaktaydı. Bu kurumların en önemli yönü, diğer öğretmen yetiştiren Enstitülerde olduğu gibi giriş sınavının yanında alan ve öğretmenlikle ilgili kişisel yeteneklere göre öğrenci alınmasıydı. Bunun yanında günümüz ilahiyat Fakültesinden ders programlarındaki bölümleşme bakımından, sistem bakımından daha ileri bir noktadaydı. öğretmenliğin modern anlamda sanat ve bir meslek haline getirilmesinin `Darülmuallimin`e dayandığım görmekteyiz. Cumhuriyetin kuruluşuyla eğitimin T.C. YÜKSEKÖĞRETİM gOffiOLI İİMfJTâSYöl 1EKB191 birleştirildiğini, dolayısıyla din eğitimini vermekte olan kurumlar dahil olmak üzere aynı zamanda bütün öğretmen yetiştiren eğitim kurumlan da Milli Eğitim Bakanlığı'na verilmişti. Bunun, 1982 yılma kadar devam ettiğini, bu yıldan sonra öğretmen yetiştiren kurum ve kuruluşlar Yüksek Öğretim Kurumu'nun kurulmasıyla bu kuruma bırakılıp, öğretmenin istihdam edilmesi ise yine Milli Eğitim de kalmıştır. Öğretmen yetiştiren kurumlar, 1982 yılma kadar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı, 2-4 yıl öğrenim süreli yüksekokullar olarak görevlerini sürdürmüşlerdir. Bu ve bu kurumlarla birlikte bütün öğretmen yetiştiren yüksek öğretim kurumlan 41 sayılı Yüksek Öğretim Kurumlan Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 20 Temmuz 1982 tarihinde, diğer öğretmen yetiştiren kurumlar gibi, Yüksek İslâm Enstitüleri de, İlahiyat Fakültesi adını alarak, Milli Eğitim Bakanhğı'ndan alınıp üniversitelere bağlanmıştır. Dolayısıyla, '82 öncesi ve sonrasının mukayese imkanı doğmuş, '82 öncesindeki eğitime katkı ve uygulamalarla yeni sistemdeki eksiklikler dile getirilerek günün ihtiyaç ve gelişmelerine uygun modeller üzerinde çalışmalann yapılmasına sebep olmuştur. Böylece 1982 öncesi ve sonrasının öğretmen yetiştiren kurum ve programlannın mukayesesi de yapılmıştır. İlahiyat Fakültesine alınacak öğretmen adayları, mesleğe uygunluk bakımından kişilik özellikleri, mesleğe karşı ilgi ve tutumu aynca mesleki yeterliliği, mülakat, mesleki uygulama ve testlerle ölçülerek alınmalıdır. Bu andaki ÖSYM'nin yaptığı öğrenci seçimi ile, öğrencinin bilgisi dışında herhangi bir kişilik veya mesleki özelliği ölçülememekte ve böylece öğrenci, tesadüfen öğretmenlik mesleğine sokulmaktadır. İlahiyat Fakültesi mesleki eğitim verdiği için özellikle kişilik özellikleri önem arz etmektedir. Öğrenci seçimi ve alımında, günümüzde uygulanan sistem yeterli değildir. Öğretmen yetiştiren kurumlardan biride İlahiyat Fakültesi olduğuna göre buraya alınacak öğrencinin yetenek ve kişilik özellikleri öğretmenliğe uyum sağlamalıdır. Öğrencinin zeki veya çalışkanlığı yazılı sınavla, yetenek ve meslekle kişiliğinin uyumu ise mülakat veya sözlü uygulamalar ile ölçülebilir. Kaliteli din eğitimi öğretmeni yetiştirilmek isteniyorsa öncelikle İlahiyat Fakültelerinin programlarında alan uygulamasına geçilmelidir. Buna göre program muhtevaları, program muhtevalanmn ağırlıklan ve yıllara dağılımı yeniden düzenlenmelidir. Öğrenci alımında ise bu branşlaşmaya göre sınav dışmda bazı kıstaslar getirilmelidir. 1998-99 öğretim yılında bazı İlahiyat Fakültelerinde Din Kültürü ve Ahlâk192 Bilgisi öğretmenliği bölümünün açılmasını, branşlaşma konusunda olumlu bir adım olarak nitelemekle beraber, alan uygulaması bakımından yeterli olduğunu sanmıyorum. Sonuç olarak ilahiyat öğrencilerinin mesleki başarılarını artırmak ve daha kaliteli din öğretimi elemanlarını yetiştirmek için bütün bu problemleri dikkate alarak fakülte programlarını bölümleştirmek için gözden geçirmeliyiz. Çünkü, ülkemiz ve dünya şartlan bunu gerektirmektedir. Geleceğe yönelik, daha iyi öğretmen yetiştirmek için, öğrencilerin daha ilköğretimden itibaren okul-aile ve kişisel problemlerine, gerek öğretmenler, gerekse idareciler rehberlik yapmalıdırlar. Sağlıklı bir kişiliğe sahip olmayan, ruhi ve bir takım problemlerini zamanında halledemeyenler; değil öğretmenlik başka bir meslekte de asla başarılı olamazlar. Öğretmen olarak öğrencilerin kişilik özelliklerinin tanınmasında ve yeteneklerin tespitinde yine rehberlik son derece önemlidir. Öğretmen adayı öğretmenliği de öğrenmelidir. Öğretmenlerin öğretimini, öğretmenlik uygulamasından ayrı düşünmek mümkün değildir. Uygulama; verilen bilgi ve becerileri canlandırmak, onlara hayat vermek demektir. Etkili uygulama çalışması için uygulama ve staj okulları, öğretmen yetiştiren kurumlarının içinde yer almalı ve buradaki öğretmenlerle, öğretmen yetiştiren kurumlar arasında sıkı bir işbirliği kurulmalıdır. Bir öğretmenin görev yapacağı okulda başarılı olabilmesi, iyi bir alan, genel kültür ve öğretmenlik meslek bilgisinin yanında iyi bir uygulama eğitiminden geçmesiyle mümkün olacaktır. İlahiyat Fakültelerine lise mezunlarının da alındığını düşündüğümüzde cami uygulamalarının daha ilk yıllardan başlama gerekliliği söz konusu olacaktır. Bunun için mutlaka her İlahiyat Fakültesinin uygulama camisi bulunmalıdır. Müftülüklerle işbirliği yapılarak camilerdeki görevliler ve öğretim elemanlarının gözetiminde ikinci sınıftan itibaren cami uygulamaları müezzinlik, imamlık ve vaaziık gibi basitten zora doğru bir metot izlenerek tedrici olarak cami hizmetlerinin gerektirdiği diğer uygulamalara küçük mescit veya camilerden büyüğe doğru başlanmalıdır. Üç yıl süreyle devam edecek olan bu uygulama öğretim elemanı ve cami görevlilerince takip edilerek not verilmelidir. Başarısız olan adaylar Diyanet İşleri Başkanlığında büro ve geri hizmetlerinde göreve tabi tutulmalıdır. Cami uygulamalarıyla öğrenciye hitabet teknikleri öğretilerek halkın hassasiyetine ve psikolojisine uygun özellikte vaazlar yaptırılmalıdır. Bu vaazlar aktüel konulan kapsamalı ilmi ve dini bilgilere (ayet ve hadis olmak üzere) dayanmalı asla hissi193 içerikli olmamalıdır. Verilen hutbe ve vaazlar cemaatın yaş ve kültür seviyesine göre ayarlanmalı halkımızın sosyal ve manevi ihtiyaçlar doğrultusunda planlı bir şekilde hazırlanarak yapıcı, öğretici, uyarıcı, sevdirici, birleştirici, müjdeleyici gibi özellikleri taşımalıdır. Ayrıca ilahiyat mezunlarının ilk görev yılı olan stajyerlik dönemlerindeki önemli problemlerin başında; stajyerlik programı üzerinde yeterli olarak durulmamakta ve rehberlik yapacak tecrübeli öğretmenlerin seçiminde titizlik gösterilmemektedir. İlk atamaları, merkezi ve gelişmiş okullar olması gerekirken, öğretmen yetersizliği bulunan yerler olmakta, hatta bazen de branşında öğretmen bulunmadığı için de, stajyerlikleri başka branş öğretmenlerince kaldırılmaktadır. Mezuniyet sonrası öğretmen adaylarının yeterliliklerini sürekli bir biçimde artırmak ve onlara çağın gelişen ve değişen bilgilerini kazandırmak ancak hizmet-içi eğitimle mümkündür. Hizmet-içi eğitimin sağlıklı, başarılı ve verimli olabilmesi için de Üniversite ve Milli Eğitim Bakanlığı 'mn koordinasyon ve işbirliği gerekmektedir. Bütün bölgelerde mahalli hizmet-içi eğitim merkezlerinin açılıp hizmet-içi eğitimin bütün bir yılı kapsaması gerekmektedir. Halen meslek içinde bulunan ve mesleğe yeni atanmış öğretmenlerin mesleki yeterliliklerini artırmak için bilgi bankalarıyla onları yenilemek, soru bankalarıyla ise mesleki yeterliliklerin tespit edilerek ideale ulaşmak için gerekli özendirici tedbirlerin alınması gerekmektedir Toplumu anlayabilmek, problem ve sıkıntılanmn incelenip tespit edilmesiyle olacaktır. Toplum yapışım iyi bilen din eğitimcisi, genel kültür sayesinde dini daha iyi anlatabilecektir. Çağımızın ideal bir din eğitimcisi, içine kapalı, hiçbir şeyden anlamayan ve toplumdan kaçan değil, her konuda bilgili, aktif ve toplumla iç içe ve toplumun önünde olmalıdır. Bunun için ise din öğretici adayı olan veya olmayı düşünenler, ta öğrencilik yıllarından itibaren çok kitap okuyan, araştıran, inceleyen ve her alanda kendisine yetebilecek seviyede bilgi ve kültürle kendisini donatmalıdır. Ayrıca bu bilgileri devamlı yenileyerek canlı tutmalıdırlar.
Collections