Deniz Hukukunda Londra`da tahkim
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Deniz hukukunda tahkimi, ticaret gemilerinin denizde seyrüseferi dolayısıyla ortaya çıkan uyuşmazlıkların devlet mahkemeleri dışında çözümünü sağlayan bir hukuki vasıta olarak tanımlamak mümkündür.Deniz hukukuna ilişkin ihtilaflar, birçok yerde tahkim yoluyla görülmekteyse de, bu tür ihtilafların en çok Londra'da LMAA Kuralları'na göre halledildiğini söylemek doğru olacaktır.Deniz hukukunda Londra'da tahkim (London maritime arbitration), örneğin bir çarter parti (charter party)den, konişmento (bill of lading)dan veya bir gemi satım sözleşmesi (ship sale agreement)nden doğan ihtilaflar gibi, bir şekilde gemiyle ilgili ihtilafların Londra'da tahkim yoluyla çözülmesine ilişkin kullanılan genel bir kavramdır.Günümüzde İngiltere ve Galler'de milli ve milletlerarası tahkime ilişkin hükümler 1996 Tahkim Kanunu (The Arbitration Act 1996) içinde yer almaktadır. Deniz tahkimi (maritime arbitration)nin kendine özgü (sui generis) bir yapısı olduğu kabul edilmektedir. Dünya'da olduğu gibi, Londra'da da deniz tahkimi, genelde kurumsal değil, ad hoc tahkim şeklinde yürütülmektedir.İngiliz Hukuku'nda tahkim anlaşmasının varlığı ve geçerliliği sözleşme hukukunun (contract law) genel prensiplerine göre değerlendirilir. Yazılı tahkim anlaşmaları 1996 Tahkim Kanunu'na tabi iken, yazılı olmayanlar sadece müşterek hukuk (common law) kurallarına tabidir.Esasen İngiliz Hukuku'nda tahkim anlaşması, yazılı, sözlü, sarih veya zımni olarak yapılabilmektedir. Yazılı olmayan tahkim anlaşmaları İngiliz Hukuku'na göre geçerli olmakla birlikte, 1996 Tahkim Kanunu'nun tahkim anlaşmaları üzerindeki koruyucu ve denetleyici etkisi sadece yazılı tahkim anlaşmaları bakımından söz konusu olacaktır.1996 Tahkim Kanunu'nun 5. maddesi gerek tahkim anlaşmalarının ve gerekse tahkimi ilgilendiren diğer anlaşmaların yazılı şekilde yapılacağını düzenlemektedir. Kanun'un 5/2. maddesi, tahkim anlaşması hususunda yazılı şekil şartının hangi hallerde yerine gelmiş sayılacağını belirtmektedir.Buna göre tahkim anlaşmasının, imzalı olsun ya da olmasın, yazılı bir belgede vücut bulmasıyla veya taraflar arasında herhangi bir iletişim aracıyla teati edilmiş olmasıyla ya da yazıyla ispat edilebilir olmasıyla Kanun'un aradığı yazılı şekil şartı yerine gelmiş olacaktır.Kanun'un 5/3. maddesinde, taraflarca yazı dışında başka bir yöntemle de olsa, içinde bir tahkim şartı bulunan herhangi bir sözleşme veya kurala yapılan atıf yoluylada tahkim anlaşmasının yazılı yapılması gereğinin yerine getirilmiş olacağı düzenlenmiştir.Kanun'un 5/4. maddesinde ise, yazıdan başka bir şekille yapılmış olan bir tahkim sözleşmesinin taraflardan birince veya taraflardan almış olduğu yetkiye istinaden bir üçüncü şahısça kayıt altına alınmış olmasıyla tahkim anlaşmasının yazılı bir belge ile ispat edilebilir olması şartının yerine gelmiş sayılacağı belirtilmiştir.Nihayet 5/5. maddede, tahkim veya dava yargılaması sırasındaki yazılı beyanlarında (written submissions) taraflardan birinin taraflar arasında yazılı olmayarak yapılmış bir tahkim anlaşması bulunduğunu iddia etmesi ve diğer tarafın kendi yazılı beyanlarında bu hususta bir itirazda bulunmaması suretiyle de taraflar arasında yazılı bir tahkim anlaşması kurulmuş olduğunun kabul edileceği ifade olunmuştur.1996 Tahkim Kanunu, taraflarca sözleşmede yazılı şekildeki bir tahkim şartına ya da tahkim şartı içeren bir belgeye o tahkim şartını sözleşmenin bir parçası haline getirecek şekilde atıf yapılmışsa, böyle bir atıfla taraflar arasında tahkim anlaşması yapılmış olacağını düzenlemiştir.Anılan maddenin metninden, Kanun'un, birleştirme yoluyla tahkim anlaşmalarının kurulduğunu kabul için taraflar arasındaki sözleşmede tahkim şartı içeren diğer bir belgeye yapılacak atıfta özellikle oradaki tahkim şartına da atıf yapıldığını belirtmenin gerekli olup olmadığı kesin biçimde anlaşılamamaktadır.Kanun'un hazırlayıcısı DAC, Şubat 1996 tarihli raporunun 42. paragrafında, Kanun'un 6/2. maddesinin metnini bilinçli olarak bu şekilde kaleme aldıklarını, zira amaçlarının bu konuda İngiliz mahkemelerinin her olayı kendi özelliklerine göre değerlendirip karar vermesine olanak tanımak olduğunu belirtmiştir.İngiliz mahkemeleri tarafların sözleşmelerinde içinde tahkim şartı bulunan örneğin LOF gibi bir tip sözleşmeye veya sigorta şirketlerininki gibi genel şartlara yollama yapmaları durumunda, bu yollama genel bir ifadeyle, yani özellikle oradaki tahkim şartından bahsetmeksizin yapılsa bile, birleştirme yoluyla bir tahkim anlaşmasının meydana gelmiş olacağını kabul etmektedir.Genel olarak İngiliz Hukuku'na göre konişmentodaki birleştirme klozu uyarınca, atıf yapılan çarter partinin hükümlerinin konişmentonun bir parçası haline gelmesi ve konişmento ilişkisi bakımından geçerli olabilmesi için öncelikle konişmentoda hangi çarter partiye atıf yapıldığının tespit edilmesi, daha sonra konişmentodaki birleştirme klozunda yer verilen ifadelerin tefsiri ile çarter partinin hangi hükümlerinin konişmentoyla birleştirildiğinin belirlenmesi, konişmentoyla birleştirildiği belirlenen çarter parti hükümlerinin orada kullanılan dil bakımından konişmento ilişkisine uygulanabilir olması ve nihayet ilgili çarter parti hükmünün konişmentoda yer alan kayıtlarla tutarlı olması gerekmektedir.1996 Tahkim Kanunu öncesinde İngiliz mahkemelerinin eğilimi, çarter partide yer alan tahkim klozlarının birleştirme yoluyla konişmento hamiline karşı da bağlayıcı olduğunu kabul için konişmentodaki birleştirme klozunun çarter partinin tahkim klozunu da kapsayacak şekilde açık bir ifadeye sahip olması gerektiği, konişmento hamili tarafından talep olunduğunda kendisine temin etme imkânı bulunmayan sözlü tahkim anlaşmalarının konişmentoyla birleştirildiğini kabulün mümkün olmadığı ve konişmento üzerinde konişmento ilişkisine taraf olanların gerçek iradelerinin aralarındaki ihtilafları tahkim yoluyla çözmek yönünde olduğunu gösterecek emareler bulunmadığı takdirde kendisine atıf yapılan çarter partinin tahkim klozunda sadece donatanla taşıtan arasındaki ihtilaflardan bahsedilmişse sözel değiştirme yaparak bunu donatanla konişmento hamili arasındaki ihtilaflara da teşmil edecek hale getirmenin kabul edilmediği yönündedir.1996 Tahkim Kanunu sonrasında da İngiliz mahkemeleri, konişmentodaki birleştirme klozu uyarınca atıf yapılan çarter partinin tahkim klozunun konişmento hamilini bağlayabilmesi için birleştirme klozunda çarter partinin tahkim klozundan açıkça bahsedilmesi gerektiği yönündeki tutumlarını devam ettirmişlerdir.Ancak diğer yandan, sürastaryaya ilişkin kayıtların konişmento hamiline karşı bağlayıcı olabilmesi hususunda katı şekilde aradıkları dil bakımından uygulanabilirlik meselesinde, söz konusu tahkim klozu olduğunda yumuşama eğiliminde oldukları ve sadece konişmentodaki birleştirme klozunda çarter partinin tahkim klozundan da bahsedilmiş olmasını, tarafların gerçekte iradelerinin aralarındaki ihtilafları tahkim yoluyla çözmek olduğunu anlamak ve bu nedenle tahkim klozunda gerekiyorsa sözel değiştirme yaparak bunu konişmento hamilini de bağlayacak şekilde değerlendirmek için yeterli görmeye başladıkları anlaşılmaktadır.Uygulamada, özellikle bağlantı özetlerinde yer verilen ve Türk mahkemeleri nezdinde görülen davalarda da konu edilmiş olan bir kısaltma olarak ?ga/arb? veya ?general average/arbitration? (müşterek avarya/tahkim) şeklindeki ifadeye sıkça rastlanmaktadır.Bu hususta incelenen kararlar doğrultusunda, İngiliz Hukuku'nda, sözleşmede ?ga/arb in London?, ?general average/arbitration in London?, ?general average & arbitration in London?, ?general average and arbitration in London? veya benzeri ifadelerin yer alması durumunda, bununla tarafların mutlak suretle sadece müşterek avaryaya ilişkin ihtilafların Londra'da tahkim yoluyla çözülmesini veya hem müşterek avarya dispeçinin Londra'da yapılmasını ve hem de müşterek avaryadan doğanlar da dahil sözleşmeyle ilgili tüm ihtilafların Londra'da tahkim yoluyla çözülmelerini arzu etmiş olduklarını kabul etmeyi gerektirecek genel bir kural bulunmadığını, mahkemenin, her olayı kendi özelliklerine göre değerlendirip, sözleşme hükümlerini, tarafların gerçek iradelerini ortaya çıkartmaya yönelik olarak yorumlaması gerektiğini söylemek mümkündür.Temsilci vasıtasıyla yapılan tahkim anlaşmaları için temsilciye özel yetkinin verilmesinin zorunlu olup olmadığı hususunda ulusal hukuklar arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır.Bu konuda özellikle kaptanın akdettiği kurtarma sözleşmesinde yer alan tahkim klozunun yükle ilgili kişileri bağlayıp bağlamayacağı meselesi Türk mahkemelerinde görülen davalarda da konu edilmiş önemli bir sorundur. 1989 Sözleşmesi'nin 6/2. maddesinde kaptanın, gemi donatanını temsilen, kaptan veya gemi donatanının da yük sahibini temsilen kurtarma sözleşmesi akdedebileceği düzenlenmiş olup, buna göre kurtarma sözleşmelerinin akdinde donatanın ve yük sahibinin temsili meselesi hakkındaki tereddütler bertaraf edilmiştir.Buna karşılık, belirtilen bu temsil yetkisinin kapsamına tahkim sözleşmesi akdetmenin de dahil olup olmadığı hususunda Sözleşme'de bir açıklık mevcut değildir.Ancak, Ministry of Trade of The Republic of Iraq and Another v. Tsavliris Salvage (International) Ltd. (The ?Altair?) davasında İngiliz mahkemesi, 1989 Sözleşmesi'nin 6/2. maddesi hükmünün açık olduğunu belirterek, buna göre gerek kaptanın gerekse gemi donatanının yük sahibini temsilen içinde bir tahkim şartı bulunan bir kurtarma sözleşmesi akdetme yetkisinin bulunduğuna karar vermiştir.1996 Tahkim Kanunu'nun 31. maddesinde, tahkim mahkemesinin yetkisine itiraz edecek tarafın, bu yöndeki itirazını, en geç, tahkim davasına konu ihtilafın esasına ilişkin itirazda bulunmak üzere atılacak ilk adımla birlikte sunması gerektiği düzenlenmiştir.Tahkim mahkemesinin yetkisiz olduğu yönündeki itirazın ileri sürülmesine ilişkin süreye uyulmamasının sonuçları ise Kanun'un 73. maddesinde yer almaktadır. Buna göre, izin verilen sürede yetkisizlik itirazında bulunmayan taraf, tahkim yargılamasında yer aldığı anda veya yer almaya devam ettiği süre zarfında tahkim mahkemesinin yetkisizliği hakkındaki sebepleri bilmediğini veya makul özeni göstermiş olsaydı dahi bilecek durumda olmadığını ispat etmedikçe, bu yöndeki itirazını daha sonra tahkim mahkemesi veya mahkeme nezdinde ileri sürme hakkını kaybedecektir.Taraflar arasında bir tahkim sözleşmesi bulunmasına rağmen İngiliz mahkemesinde dava açılmış olması, tahkim sözleşmesine aykırılık teşkil edeceğinden, İngiliz mahkemesinde aleyhine dava açılmış olan taraf, ya mahkemede açılmış olan davanın devam etmesine imkân tanır ve dilerse tahkim sözleşmesine aykırılık nedeniyle uğradığı zararların davacıdan tazminini talep eder ya da bu davanın durdurulması (stay of the proceeding) için mahkemeye başvuruda bulunur.Ancak, İngiliz mahkemesinin, tahkim sözleşmesine aykırı olarak yabancı devlet mahkemesi nezdinde açılmış davayı durdurma yetkisi ise bulunmamaktadır. Bu nedenle, bu gibi bir dava söz konusu olduğunda İngiliz mahkemesi, sadece tahkim sözleşmesine aykırı şekilde yabancı devlet mahkemesinde dava açma tehdidinde bulunan veya böyle bir davayı açmış olan kişiyi o şekilde bir dava açmaktan veya açılmış olan davaya devam etmekten men etmek hususunda tedbir mahiyetinde bir anti-suit injunction kararı verebilmektedir.Avrupa Adalet Divanı ise, 44/2001 sayılı Brüksel Yönergesi hükümleri uyarınca üye devlet mahkemesinin kendi yetkisi konusunda karar verme yetkisinin bulunduğunu, yetkisizlik itirazının taraflar arasında bir tahkim sözleşmesi bulunduğu iddiasına dayanması durumunda, kendi yetkisi hakkında karar verecek olan mahkemenin bir yandan tahkim itirazının diğer yandan da itiraza konu tahkim sözleşmesinin geçerliliği konusunda karar verme yetkisinin de olacağını, anti-suit injunction türündeki kararların ise üye devlet mahkemesinin bu yetkilerini ortadan kaldırmaya yönelik bir sonuç doğurduğunu ifade ederek, anti-suit injunction türündeki kararların Yönerge'ye aykırı olacağına hükmetmiştir.1996 Tahkim Kanunu, tahkim mahkemesinin kaç hakemden oluşacağı meselesi hakkında tarafların serbestçe karar verebileceklerini, buna göre dilerlerse hakemlerin yanında bir de chairman (başkan) veya umpire (üst hakem) atanmasını da kararlaştırabileceklerini, taraflar arasındaki tahkim sözleşmesinde aksine bir düzenleme bulunmamak kaydıyla, sözleşmede tahkim mahkemesini oluşturacak hakem sayısının iki veya diğer bir çift sayı olacak şekilde belirtilmiş olması durumunda, bununla tarafların belirtilen bu hakem sayısına ilaveten bir başka hakemin de chairman olarak atanmasını kabul ettiklerinin varsayılacağını düzenlemektedir. Kanun, hakem sayısı hakkında taraflar arasında bir sözleşme bulunmaması halinde, tahkim mahkemesinin tek hakemden oluşacağını belirtmektedir.Fakat, tahkim klozunda ?arbitration in London in the customary manner? (tahkim Londra'da mutad tarzda) veya ?arbitration in London in the usual way? (tahkim Londra'da olağan biçimde) gibi ifadeler yer alıyorsa, bununla tarafların yasal düzenin dışına çıktıklarının ve Londra'da görülen tahkim davalarında tahkim mahkemeleri genellikle kaç hakemden oluşuyorsa, kendi tahkim davalarında da o kadar sayıda hakemin görev yapmasını arzu ettiklerinin kabul edilmesinin mümkün olduğu ifade edilmektedir.Tahkim mahkemesinin usule uygun şekilde oluşmuş olup olmadığı hususunda tahkim mahkemesine başvuruda bulunmak ve bu başvuru üzerine verilecek hakem kararına karşı devlet mahkemesinde itiraz etmek imkânı mevcuttur.Hakemin tarafsız, ehil veya akli dengesinin yerinde olmadığı ya da tahkim yargılamasını sebepsiz yere geciktirdiği gibi gerekçelerle hakemin görevden alınması yönünde karar elde etmek için de mahkemeye gidilebilecektir.Hakemlerin atanmasına ilişkin işlemlerin usule uygun olup olmadığı hakkında devlet mahkemesinin vereceği kararlara karşı temyiz yoluna başvurabilmek için kararı veren mahkemenin temyize gitmeye izin (leave to appeal) vermesi gerekmektedir.Ancak, CGU International Insurance plc and Ors v. Astrazeneca Insurance Co. Ltd. davasında, tahkim mahkemesinin adaletsiz davrandığı gerekçesiyle yetkisine karşı devlet mahkemesi nezdinde itiraz edilen hallerde, ilk derece mahkemesinin temyize gitmeye izin vermediği hallerde, ilk derece mahkemesinin temyize gitme izni talebi hakkında vermiş olduğu bu kararın adaletsiz olup olmadığı hususunda temyiz mahkemesinin karar verebileceği vurgulanmıştır.Ne 1996 Tahkim Kanunu ne de 2006 tarihli LMAA Kuralları tahkim davasının açılmasıyla ilgili özel bir süre öngörmüştür. Aksine bir sözleşme veya özel bir düzenleme bulunmadıkça, İngiliz Hukuku'nda sözleşmeden doğan alacaklar için dava açma süresi, alacağın doğumundan itibaren 6 yıllık bir sürenin dolmasıyla sona erer. Bu nedenle deniz hukukunda taşıyanın navlun, sürastarya ve benzeri alacaklarına ilişkin dava açma süresi de 6 yıldır. Buna karşılık, örneğin yük hasar veya ziyaı söz konusu olan hallerde yük sahibinin taşıyana karşı açacağı davalar ise Hague-Visby Kuralları m. III/6 uyarınca malların teslim edildiği veya teslim edilmeleri gereken tarihten itibaren 1 yıllık süre içinde açılmalıdır.Taraflar arasında tahkim sözleşmesi bulunan hallerde bu gibi dava açma sürelerinin kesilmesini temin etmek için atılması gereken adımların ne olduğunu tespit etmek çok önemlidir.Bu hususlar 1996 Tahkim Kanunu m. 14'te düzenlenmiştir. Buna göre, taraflar, tahkim davasının ne zaman açılmış sayılacağını aralarındaki sözleşmede serbestçe düzenleyebilirler. Bu konuda sözleşmede açıklık bulunmayan hallerde ise, tahkim davası, eğer tahkim sözleşmesinde hakemin kim olacağı belirtilmişse, taraflardan herhangi birinin diğerine aralarındaki ihtilafın o hakeme havale edilmesini talep eden yazılı ihbarının tebliğiyle, hakem veya hakemlerin kim olacağı sözleşmede belirtilmemişse ve bunların taraflarca sonradan atanması gerekiyorsa, taraflardan herhangi birinin diğerine belirli bir hakemin atanmasını kabul etmesini ya da kendi hakemini atamasını talep eden yazılı bir ihbar tebliğ etmesiyle, hakem veya hakemler taraflar dışında başka bir kişi tarafından atanacaksa, taraflardan birinin hakem atamasını yapacak kişiye ilgili atamayı yapmasını talep eden yazılı bir ihbar tebliğ etmesiyle açılmış sayılacaktır.Görüldüğü üzere, İngiliz Hukuku'na göre tahkim davasının açılmış sayılması için dava dilekçesi sunmak gerekmemektedir. Hatta, ne 1996 Tahkim Kanunu ne de 2006 tarihli LMAA Kuralları tahkimde dava dilekçesi sunulması için bir süre göstermektedir. Sadece, 2009 tarihli LMAA Orta Seviyeli Alacaklar Usulü'nde dava dilekçesinin tahkim mahkemesinin teşekkül etmesini müteakip 14 günlük bir süre içinde sunulması gerektiği düzenlenmiştir. Anılan kurallarda, dava dilekçesinin sunulması için belirtilen bu süreye riayet edilmediği takdirde tahkim mahkemesinin, süre uzatım vermek için haklı bir neden de bulunmuyorsa, davayı reddetme yetkisinin olacağı düzenlenmiştir.Burada dikkat edilmesi gereken diğer önemli bir husus, taraflar arasında, ihtilafların tahkim yoluyla Londra'da çözüleceğine ilişkin bir sözleşme bulunmasına rağmen herhangi bir devlet mahkemesinde veya Londra dışında bir tahkim mahkemesinde açılmış olan bir dava ile İngiliz Hukuku'na göre geçerli olan dava açma süresinin kesilmiş olmayacağıdır.Deniz hukukuna ilişkin olarak Londra'da verilen hakem kararlarının Türkiye'de tanınması ve tenfizinde hem İngiltere'nin hem Türkiye'nin taraf olduğu Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizi alanındaki 1958 tarihli New York Sözleşmesi özel düzenleme olarak öncelikle uygulanacaktır.Öte yandan, New York Sözleşmesi'nin VII. maddesi uyarınca, tenfiz talebinde bulunan kişi, Türk Hukuku'nun yabancı hakem kararlarının tenfizi hususunda New York Sözleşmesi'nin hükümlerine nazaran daha lehe olan hükümlerinin de uygulanmasını isteyebilecektir.Bu nedenle, tenfiz talebinde bulunan kişinin istemesi durumunda, yabancı hakem kararının tenfizi hususunda MÖHUK hükümlerinin, tahkim sözleşmesinin tanınması hususunda ise Türkiye'nin taraf olduğu 1961 Avrupa Sözleşmesi'nin veya Milletlerarası Tahkim Kanunu'nun hükümlerinin New York Sözleşmesi'nin hükümlerine nazaran daha lehe olan hükümlerinin uygulanması söz konusu olabilecektir.Tenfize engel olabilecek durumlar, New York Sözleşmesi'nin V. maddesinde sayılmıştır. Buna göre, tarafların ehliyetsizliği, tahkim sözleşmesinin geçersizliği, savunma haklarının ihlal edilmiş olması, hakemlerin yetkilerini aşmaları, tahkimin tâbi olduğu usul kurallarına aykırılık, hakem kararının bağlayıcı olmaması veya iptal edilmiş olması, uyuşmazlık konusunun tahkime elverişli olmaması ve kamu düzenine aykırılık yabancı hakem kararının tenfizine engel olabilecek hallerdir.Tahkim sözleşmesinin geçerliliği ve hatta şahsi statüye göre ehliyetsiz olunduğu yönündeki itiraz hakkının kötüye kullanılmasının önlenmesini teminen ehliyet meselelerinde, tarafların tahkim sözleşmesine uygulanacak hukuk olarak seçmiş olmaları durumunda ya da böyle bir hukuk seçimi yapılmamış olan hallerde tahkim yeri hukuku olarak İngiliz Hukuku'nun uygulanması söz konusu olabilecektir. Bu durumda, tahkim sözleşmesinin İngiliz Hukuku'na göre geçerli olduğu, tarafların da İngiliz Hukuku'na göre ehil olduğu hallerde, söz konusu hakem kararının tenfizine New York Sözleşmesi'nin V (1) (a) maddesi kapsamında engel olunamayacaktır.Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni imzalamıştır. Sözleşme'nin 6. maddesinde, herkesin medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar konusunda davasının, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin bahşettiği bu haktan feragat niteliğini taşıyan tahkime yönelik iradenin açık ve kesin olması gerekir. Tenfiz talebini inceleyecek olan Türk mahkemesi, tarafların tahkime yönelik iradesinin açık ve kesin olup olmadığını, tahkim sözleşmesinin maddi geçerliliğine uygulanacak hukuktan bağımsız olarak denetleyebilir.Bu nedenle, ?ga/arb in London? veya benzeri şekilde kaleme alınmış sözleşmelerde tarafların tahkime yönelik iradelerinin açık ve kesin olup olmadığı, bu hususta İngiliz Hukuku'nun öngördüğü çözümler bir yana bırakılarak Türk mahkemesi tarafından değerlendirilmelidir.Benzer şekilde, konişmentoda yer alan birleştirme klozunun atıf yaptığı çarter sözleşmesinin, gerek konişmentoda hiçbir çarter sözleşmesi tarihinin yazılı olmaması gerekse bir tarih yazılı olmasına rağmen aynı tarihli birden çok çarter sözleşmesi bulunması nedeniyle, tespit edilemiyor olması durumunda da İngiliz Hukuku ışığında değil, Türk milletlerarası kamu düzeni kapsamında değerlendirme yapılmalıdır.Konişmentonun atıf yaptığı çarter sözleşmesinde yer alan tahkim klozunun sadece çarter sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklardan veya taşıyan ile çarterer arasındaki uyuşmazlıklardan bahsetmesi durumunda da, İngiliz Hukuku'nun kabul ettiği sözel değiştirme metodu kabul edilmemeli ve Türk mahkemesi, konişmento hamilinin tahkime yönelik iradesinin açık ve kesin olup olmadığını Türk milletlerarası kamu düzenine uygunluk açısından incelemelidir.New York Sözleşmesi'nin V (1) (b) maddesi uyarınca, adil yargılanma hakkının ihlal edilmiş olması, yabancı hakem kararının tenfizi isteminin reddine sebebiyet verebilecektir.Hakem mahkemesinin, tahkim anlaşmasının kapsamı dışında kalan bir husus hakkında karar vermesi halinde, New York Sözleşmesi'nin V (1) (c) maddesi gereğince kararın tenfizine engel olunabilecektir.Hakem mahkemesinin teşekkülünün veya hakemlik usulünün tarafların anlaşmasına ve anlaşma olmayan hallerde tahkim yeri hukukuna göre uygun olmadığı hallerde, kararın tenfizi New York Sözleşmesi'nin V (1) (d) maddesi uyarınca reddedilebilecektir.Hakem kararının tenfizine, kararın taraflar arasındaki anlaşmaya, anlaşma yoksa kararın verildiği ülke hukukuna göre bağlayıcı olmadığı veya kararın verildiği ülke ya da tahkimin tâbi olduğu ülke hukukuna göre yetkili olan bir mahkeme tarafından iptal yahut icrasının ertelenmiş olduğu hallerde, New York Sözleşmesi'nin V (1) (e) maddesine göre engel olunabilecektir.Uyuşmazlığın tahkime elverişli olmaması, New York Sözleşmesi'nin V (2) (a) maddesinde düzenlenmiş bir tenfiz engelidir. Günümüzde doktrin ve uygulamada geminin menkul bir mal olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle, geminin aynına ilişkin uyuşmazlıkların tahkime elverişli olduğu hususunda tereddüt edilmemelidir.Öte yandan Yargıtay, birçok kararında, uyuşmazlık konusu alacağın TTK m. 1235'te sayılan gemi alacaklısı hakkı veren alacaklardan olması ve istemin de bu tür alacak sahiplerine TTK m. 1236 uyarınca bahşedilen kanuni rehin hakkının tanınmasına yönelik bulunması halinde davanın Türk mahkemelerinde görülmesinin zorunluluk olduğuna karar vermiştir.Gemi alacaklısı hakkı sahibi, alacağını takip edebilmek için icra takibinde bulunmayı seçerse, Türkiye'de icra organlarına başvurabilir. Fakat bu takip uyarınca itirazın iptali davası gibi genel mahkemelere götürülecek uyuşmazlıkların, eğer taraflar arasında geçerli bir tahkim sözleşmesi varsa, tahkim yoluyla halli gerekecektir. Bu itibarla, geminin işletilmesiyle ilgili çeşitli borç ilişkilerinden kaynaklanabilen gemi alacaklısı hakkının doğmasına sebebiyet verebilecek uyuşmazlıkların tahkime elverişli olduğu hususunda tereddüt etmemek gerekir.Hakem kararının, tenfiz istenen ülkenin kamu düzenine aykırı olması hali New York Sözleşmesi'nin V (2) (b) maddesinde düzenlenmiştir. Burada dikkate alınması gereken kamu düzeni, Türkiye'nin milletlerarası kamu düzeni olmalı ve Türk hâkimi, bir hakem kararının Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığını değerlendirirken, konuya milletlerarası tahkim uygulamasına uygun bir bakış açısı ile yaklaşmalıdır.Hakemlerin bağımsızlığı kamu düzeni ile yakından ilgili bir konudur.Vekilin, asili adına tahkim sözleşmesi yapabilmesi için özel yetkisinin bulunmaması, kamu düzeni kapsamında değil, New York Sözleşmesi'nin V (1) (a) maddesi uyarınca değerlendirilmesi gereken bir mevzudur.Hakem kararının gerekçesiz olması, Türkiye'nin taraf olduğu 1961 Avrupa Sözleşmesi de dikkate alınarak, tahkim usulüne uygulanan kurallara uygun olmak kaydıyla, kamu düzenine aykırılık engeline takılmamalıdır.Milletlerarası Tahkim Kanunu'nun 15. maddesinde tarafların iptal davası açma hakkından kısmen veya tamamen feragat edebileceklerinin düzenlenmiş olması karşısında, hakem kararına karşı temyiz hakkından peşinen feragat edilmiş olmasının kamu düzenine aykırı olduğundan bahsetmek de doğru olmayacaktır.Yine Milletlerarası Tahkim Kanunu'nun 7/H maddesinde, hakem mahkemesinin kendi yetkisi konusunda karar verebileceği düzenlenmiş olduğundan, hakem mahkemesinin kendi yetkisinin mevcudiyeti ve kapsamı konusunda karar vermiş olmasının kararın tenfizine engel olmaması gerekecektir. Maritime arbitration is a private method of resolving disputes arising out of or in connection with the navigation of ships.Maritime disputes are arbitrated in many places but London has for very many years been the principal international venue for the resolution by arbitration of disputes in the shipping industry in accordance with the LMAA Terms.London maritime arbitration is a broad term usually applied to arbitration taking place in London where the dispute involves in some way a ship, for instance a dispute under a charter party, a bill of lading or a ship sale agreement.The substantive law on both domestic and international arbitration in England and Wales is governed by the Arbitration Act 1996. It is admitted that maritime arbitration has a sui-generis nature. The vast majority of maritime arbitrations worldwide and also in London are ad hoc rather than institutional.Usual principles of contract law govern the validity and effect of an arbitration agreement in English law. The provisions of the 1996 Act apply only where the arbitration agreement is in writing and oral agreements would have effect at common law.Arbitration agreements may take many forms. They may be written or oral, express or implied. Although oral agreements would have effect at common law, they would not attract the beneficial and supportive regime of the 1996 Act.Section 5 of the 1996 Act makes clear that the writing requirement extends beyond the arbitration agreement itself and any agreement to vary an arbitration agreement will be effective only if it is made in writing. Section 5/2 of the Act incorporates a wide concept of agreement in writing and provides that an agreement in writing will be found if the agreement is made in writing; if the agreement is made by exchange of communications in writing or if the agreement is evidenced in writing. Section 5/3 of the Act confirms that an oral agreement which incorporates by reference terms which are in writing does qualify as an agreement in writing. Section 5/4 states that oral agreements which are recorded by one of the parties or by a third party acting with the authority of the parties qualify as an agreement which is evidenced in writing. Finally section 5/5 of the 1996 Act makes clear that an agreement constituted by the Exchange of written submissions in arbitral or legal proceedings in which the existence of the agreement is asserted by one party and not denied by the other is also an agreement in writing.The 1996 Act provides that the reference in an agreement to a written form of arbitration clause or to a document containing an arbitration clause constitutes an arbitration agreement if the reference is such as to make that clause part of theagreement. While recognising in general terms the possibility of incorporation of an arbitration clause by reference, the Act delibaretly leaves open the question of whether or not an arbitration clause contained in a longer document such as a standard form of contract can effectively be incorporated by reference solely to that document, or whether it is necessary to refer expressly to the arbitration clause itself. DAC, the drafting committee of the 1996 Act explained at paragraph 42 of their report on the arbitration bill that this was really a matter for the Court to decide in accordance with the individual circumstances of each case.English courts generally recognise the possibility of incorporation of an arbitration clause by reference by using words of general incorporation in the context of salvage agreements like LOF and insurance agreements.In English law, a charterparty term will be incorporated by a bill of lading incorporation clause by reference by using words of general incorporation if i) the bill identifies the charterparty in question; ii) the bill of lading incorporation clause is wide enough to cover the charterparty term in question; iii) the charterparty provision to be incorporated in the bill is applicable to the bill of lading holder without the need for a verbal manipulation and iv) the charterparty provision is not inconsistent with a specific term of the bill of lading.Before the 1996 Act the English Courts? approach that has prevailed in the shipping context in connection with the incorporation into a bill of lading of a charterparty arbitration clause was that specific reference must be made to the arbitration clause in the bill of lading if it is to be incorporated. Incorporation was allowed where the arbitration clause could be applied to the bill of lading holder without any verbal manipulation and incorporation of provisions of an oral charterparty was not accepted unless the charterparty could be provided to the bill of lading holder when he requested provision of same.In cases following the 1996 Act the English Courts maintained their approach that it is necessary to refer expressly to the arbitration clause if it is to be incorporated effectively into the bill of lading but they recognised some degree of verbal manipulation might be involved in applying an arbitration clause which had its origin in a charterparty to the different context of a bill of lading contract. Such manipulation is accepted where the charterparty arbitration clause refers to the disputes under ?this contract? or where the clause refers to disputes between shipowners and charterers.In practice, clauses which read as ?ga/arb in London? or ?general average & arbitration in London? are commonly used in recaps of fixture. The interpretation of these words has been tested in cases that were tried in Turkish Courts as well. In light of English court decisions that were examined, it appears that depending on individual circumstances of each case and the true construction of the relevant clause, the words may indicate either that the parties were agreeing to prefer arbitration to litigation for any dispute as to general average or that their intention was that this clause should have the effect that any dispute under the charter party should be arbitrated in London.There are differences between the laws of different states regarding the issue whether an agent needs express authority to sign an arbitration agreement on behalf of his principal. In particular, the issue whether a master of a vessel has authority to sign an arbitration agreement on behalf of the owners of the property on board the vessel in the context of salvage agreements has been considered in Turkish courts as well. In this respect, the article 6.2 of the 1989 Salvage Convention clarified that the master shall have authority to conclude contracts for salvage operations on behalf of the owner of the property on board but it is not apparent whether such authority would include conclusion of arbitration agreements as well. However, in the case Ministry of Trade of The Republic of Iraq and Another v. Tsavliris Salvage (International) Ltd. (The ?Altair?) the English Court held that the provisions of the article 6/2 of the 1989 Convention are clear and they give to the master and ship owner express and wide authority to conclude salvage contracts on behalf of the owners of the cargo and therefore the owners of the cargo were bound to the LOF arbitration agreement.The section 31 of the 1996 Act provides that an objection that the arbitral tribunal lacks substantive jurisdiction at the outset of the proceedings must be raised by a party not later than the time he takes the first step in the proceedings to contest the merits of any matter in relation to which he challenges the tribunal?s jurisdiction. The consequences of failure to comply with the referred time limitation are shown in section 73 which provides that if a party to arbitral proceedings takes part, or continue to take part in the proceedings without making, either forthwith or within such time as is allowed by the arbitration agreement or the tribunal or by any provision of the Act, any objection that the tribunal lacks substantive jurisdiction, he may not raise that objection later, before the tribunal or the court, unless he shows that, at the time he took part or continued to take part in the proceedings, he did not know or could not with reasonable diligence have discovered the grounds for the objection.In the event proceedings have been brought in breach of an arbitration agreement, the defendant can either allow the proceedings in court to continue and possibly claim damages for breach of the arbitration agreement or apply for a stay of the proceedings.An English court is not competent to stay foreign proceedings. Therefore where proceedings are brought outside of the UK in breach of an arbitration clause the appropriate remedy is an injunction to restrain a party from proceeding.Where the courts of European Union countries are involved, the question as to whether the claim should be pursued in the foreign court or in London arbitration is possibly governed by the Brussels Regulation no. 44/2001 on jurisdiction and enforcement of judgments. In a recent case, the European Court of Justice decided that where courts of EU countries are involved the practice of granting anti-suit injunction would be a breach of the Brussels Regulation.By virtue of the 1996 Act the parties are free to agree on the number of arbitrators to form the tribunal and whether there is to be a chairman or umpire. Unless otherwise agreed by the parties, an agreement that the number of arbitrators shall be two or any other even number shall be understood as requiring the appointment of an additional arbitrator as chairman. If there is no such an agreement, the tribunal shall consist of a sole arbitrator. For example, where a contract simply provides for arbitration in London with no reference to the size of the tribunal there is a statutory presumption that a sole arbitrator is to be appointed.However, if the clause specifies arbitration in London in the customary manner or in the usual way this may amount to a choice excluding the statutory presumption and a reference to such number of arbitrators as most frequently used in London arbitrations.Where a party has reason to argue that a tribunal has been incorrectly appointed it may seek to challenge the appointment by applying to the court to set aside the default appointment.The other main grounds for challenging an appointment might include impartiality, lack of qualification or mental incapacity of an arbitrator.Permission to appeal to the Court of Appeal is required for any appeals from judicial remedies governing appointment. In CGU International Insurance plc and Ors v. Astrazeneca Insurance Co. Ltd. the court held that an appeal which is limited to a review of unfairness of an order refusing permission to appeal is possible.Neither the 1996 Act nor the 2006 LMAA Terms require a claimant to make a written claim and/or serve claim submissions within a certain time. Unless otherwise agreed between the parties, under the English law all claims arising out of or in connection with a contract shall expire by passing of 6 years from the date on which the claim became due. Therefore, all claims for freight, demurrage and similar credits are subject to 6 years time limitation. On the other hand, by virtue of the section III/6 of the Hague Rules which apply to contracts for the carriage of the goods contained or evidenced by bills of lading all claims against the carrier for loss or or damage to goods shall expire unless suit is brought within one year after delivery of the goods or the date when the goods should have been delivered.Therefore it is important to determine the steps necessary for a claimant to interrupt a time limit for making a claim in a London arbitration. In this respect, section 14 of the 1996 Act provides that the parties are free to agree when arbitral proceedings are to be regarded as commenced; if there is no such agreement and where the arbitrator is named or designated in the arbitration agreement, arbitral proceedings are commenced in respect of a matter when one party served on the other parties a notice in writing requiring him or them to submit that matter to the person so named or designated; where the arbitrator or arbitrators are to be appointed by the parties, arbitral proceedings are commenced in respect of a matter when one party serves on the other party or parties notice in writing requiring him or them to appoint or to agree to the appointment of an arbitrator in respect of that matter; where the arbitrator or arbitrators are to be appointed by a person other than a party to the proceedings, arbitral proceedings are commenced in respect of a matter when one party gives notice in writing to that person requesting him to make the appointment in respect of that matter.As mentioned before neither the 1996 Act nor the 2006 LMAA Terms envisage a time limit for serving claim submission in an arbitration. However, the LMAA Intermediate Claims Procedure 2009 provides that the claim submissions accompanied by all relevant documents shall be served by the claimant within 14 days of the appointment of the second member of the tribunal or the appointment of a sole arbitrator, as appropriate and in the case of a failure to serve claim submissions the tribunal has the power to make and shall make an award dismissing the claim unless the tribunal is satisfied that it would not be just to require service of claim submissions at that time, in which even the tribunal will extend time as it deems appropriate.It should be well noted that commencing court proceedings or a foreign arbitration within time would probably be ineffective to stop time running where the contract between the parties provides for arbitration in London since incompetent proceedings do not amount to suit under the English law.Both England and Turkey are party to the New York Convention on the Recognition and Enforcement of Foreign Arbitral Awards. Therefore, an award made in a London maritime arbitration can be enforced in Turkey pursuant to the New York Convention 1958.On the other hand, by virtue of the article VII of the New York Convention, the party seeking enforcement may rely on the more favourable provision of either the domestic law or bilateral or other multilateral treaties of Turkey concerning the recognition and enforcement of foreign arbitration agreements and awards.Therefore, a foreign arbitration agreement or award may be enforced pursuant to the provisions of the Act on Private International and Procedural Law or European Convention on International Commercial Arbitration 1961 or Act on International Arbitration which are more favourable then the provisions of the New York Convention.The grounds upon which the court may decline to recognise or enforce a New York Convention award are set out in section V of the New York Convention. In brief, the grounds set out in the referred section are that a party to the arbitration agreement was under some incapacity; that the arbitration agreement was not valid; that the respondent was unable to present his case; that the award contains decisions in excess of the arbitrator?s authority; that the composition of the arbitral tribunal or the arbitral procedure was not in accordance with the applicable procedure rules; that the award has not yet become binding or has been set aside or suspended; that the award is in respect of a matter which is not capable of settlement by arbitration; or that it would be contrary to public policy to recognise or enforce the award.Both the law applicable to the arbitration agreement and the applicable law in respect of the incapacity in order to defeat sophistry, may be the English law in the event the parties designated it as the law applicable to the arbitration agreement, and in the absence of such choice, the award is made in the UK. Accordingly, recognition or enforcement of the award may not be declined by virtue of the section V (1) (a) of the New York Convention if the parties have the capacity to enter into arbitration agreement and the arbitration agreement is valid under the English law.Turkey has signed the European Convention on Human Rights. The article 6 of the referred convention reads: ?In the determination of his civil rights and obligations or of any criminal charge against him, everyone is entitled to a fair and public hearing within a reasonable time by an independent and impartial tribunal established by law. Agreeing to arbitrate is a waiver of the protection under the article 6 of this convention. The rights under the European Convention on Human Rights can only validly be waived if the waiver is clear and unequivocal. Therefore, the terms of the arbitration agreement must be certain fort he agreement to be valid. Accordingly, Turkish Court may refuse to enforce an arbitral award if it finds that the intention of the parties towards an arbitration agreement is unclear and equivocal notwithstanding the law applicable to the agreement.Consequently, where the arbitration agreement consists of words such as ?ga/arb in London? then the Turkish Court may consider whether the intention of the parties to arbitrate is clear or not notwithstanding the principles of the English law.In the event the bill of lading fails to identify the charterparty either because the bill of lading does not specify a date for the charterparty that the incorporation clause referred to or head and sub-charterparties carry the same date, Turkish Court should leave the solutions suggested by the English law aside and consider the true intention of the parties depending on all the facts and circumstances.Finally, where the relevant charterparty includes an arbitration clause requiring disputes under the charterparty or disputes between the owners and charterers to be referred to arbitration, Turkish Court should disregard the concept of verbal manipulation allowed under the English law and test the true intention of the parties to arbitrate.By virtue of the article V (1) (b) of the New York Convention recognition and enforcement of the award may be refused if the party against whom the award is invoked was not given proper notice of the appointment of the arbitrator or of the arbitration proceedings or was otherwise unable to present his case.The article V (1) (c) of the New York Convention states that recognition and enforcement of the award may be refused if the award deals with a difference not contemplated by or not falling within the terms of the submission to arbitration, or it contains decisions on matters beyond the scope of the submission to arbitration.Irregularity in the composition of the arbitral tribunal or the arbitral procedure is a ground for refusal of recognition and enforcement by virtue of the article V (1) (d) of the New York Convention.According to the article V (1) (e) of the New York Convention, enforcement of the award may be refused if the respondent can prove that the award has not yet become binding on the parties or that the award has been set aside or suspended by the court in the country of origin.The article V (2) (a) of the New York Convention provides that recognition and enforcement of the award may be refused if the competent authority in the country where recognition and enforcement is sought finds that the subject matter of the difference is not capable of settlement by arbitration under the law of that country. Both in practice and doctrine, a vessel is considered as a movable property. Therefore, disputes regarding title to or ownership of a vessel shall be capable of settlement by arbitration under the Turkish law.Turkish Court of Appeal rendered several decisions where it found that an action for recognition of a maritime lien under the article 1236 of the Turkish Commercial Code over a vessel arising out of a maritime claim by virtue of the article 1235 should be exclusively tried by Turkish Courts.The party seeking a maritime claim, can indeed apply to an Execution Office in Turkey if he wishes to start an execution proceeding. However, where there is an arbitration agreement between the parties, a claim for setting aside an objection to the execution proceeding should be referred to arbitration. Therefore, disputes with regard to a maritime claim shall be capable of settlement by arbitration.The article V (2) (b) of the New York Convention states that recognition and enforcement of the award may be refused if the recognition or enforcement of the award would be contrary to the public policy of that country. It is important to draw the attention to the distinction between domestic and international public policy. Turkish judge should consider Turkish international public policy by taking into consideration the practice of international commercial arbitration.The lack of impartiality of an arbitrator is closely connected to the public policy.The lack of authority of a representative to conclude an arbitration agreement on behalf of his principal should be considered under the article V (1) (a) of the New York Convention in stead of the public policy.The lack of reasons in the award should not be a ground for refusal of recognition or enforcement of the award in Turkey since the provisions of the European Convention 1961 which Turkey has signed allow the parties to agree to an arbitral procedure under which it is not customary to give reasons for awards.By virtue of the article 15 of the Turkish Act on International Arbitration, the parties may waive, partially or wholly, their right to file a suit for setting aside the award. Accordingly, recognition and enforcement of an award where the parties agreed to exclude the right to appeal shall not be contrary to the Turkish international public policy.The article 7/H of the Turkish Act on International Arbitration provides that the arbitrator or arbitral tribunal may rule on its own jurisdiction, including any objections with respect to the existence or validity of the arbitration agreement. Therefore, recognition and enforcement of an award where the arbitrator or the arbitral tribunal ruled on its own jurisdiction shall not be contrary to the Turkish international public policy.
Collections