The evolution of the theory of financialization: The case of Turkey
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Marksizm'in temel kavramlarından biri olan Mali Sermaye teorisi Marks'ın sermaye teorisinden hareketle geliştirilmiştir. 1970'li yıllardan itibaren hâkimiyetini güçlendirmiş olan finans-kapital, sanayi sermayesini egemenliği altında almış ve en son aşamada finansal/reel piyasalar arasındaki farkı ortadan kaldırmıştır.Finansal krizler, sosyal bilimcilerin mali piyasaların kapitalizmdeki rolüne dikkat çekmiş oldu. O zamandan bu yana, irdelemeye devam edilen durum finansal piyasaların baskın rolü olmuştur. Bunun yanı sıra ekonomik faaliyetlerin itici gücü haline gelmiş finans-kapitalle birlikte dünya ekonomisinde yaşanan dönüşüm;globalleşme, neo-liberalizm gibi kavramlarla açıklamaya çalışmıştır. Ancak, bu kavramların iktisadi yapıyı açıklamadaki yetersizliği yeni tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Bu noktada bağlayıcı sorunsal; finansal sermayenin baskın olduğu yeni bir birikim modelinin ortaya çıkmasına dair olacaktır.Kapitalist birikim modeli meta-sermaye akımlarına evrilmiştir. Kapitalizmin temel dinamiği, kar oranlarını maksimum düzeye çıkarma çabası, finansal piyasalar aracılığıyla varlığını sürdürebilir hale gelmiştir. Bu dinamik, reel üretimde oluşturulan artı değere kanalize olarak değil, hatta gerçek piyasalarda mevcut herhangi bir değere mutlaka karşılık olmadan, `meta olarak para` üzerinden yeniden üretilir olmuştur. Ampirik çalışmalarından yola çıkılarak kâr oranının düşme eğilimi ve firmaların yatırımlarında finansal varlıklara yönelmeleri arasında eş yönlü bir ilişki olduğu ortaya konmuştur. Bu anlamda finansal derinliğin artışı ve kapitalizm temel hareket yasaları arasında çelişkili olmayan bir gidişat söz konusudur.Tezin teorik çerçevesini oluştururken koyduğu temel varsayım; toplam sermayede genişleme olsa dahi kar oranlarındaki düşme eğiliminde olduğudur. Kar oranlarının düşme eğilimi yasası Marks'ın anlatımıyla şu biçimde özetlenmiştir;`Ücret ile işgünü veri olarak ele alındığında, 100 birim olarak belirlenmiş değişken sermaye işçi sayısını temsil etmektedir Diyelim ki 100 £, 100 işçinin bir haftalık ücreti olsun. Bu işçilerin, eşit miktarlarda gerekli ve artı-emek harcadıkları, günde, kendileri için, yani ücretlerinin yeniden-üretimi için çalıştıkları kadar, kapitalist için, yani artı-değer üretmek için çalıştıkları kabul edildiğinde, bu işçilerin yarattığı toplam ürünlerinin değeri = 200 £ olacaktır. Ürettikleri art-değer miktarı ise 100 £'dur. Artı-değer oranı, a/d = %100'dür. Ama gördüğümüz gibi, bu artı- değer oranı, kendisini, kâr oranı a: S olduğu için, değişmeyen sermaye s ve dolayısıyla toplam sermaye S'nin farklı büyüklüklerine bağlı olarak, çok farklı kâr oranları ile ifade eder. Artı-değer oranı %100 olduğuna göre:c = 50, v = 100, => p' = 100/150 = 66%%; c = 100, v = 100, => p' = 100/200 = 50%; c = 200, v = 100, => p' = 100/300 = 331/3%; c = 300, v = 100, => p' = 100/400 = 25%; c = 400, v = 100, => p' = 100/500 = 20%.`Toplam sermayenin ortalama organik bileşiminde değişmelere neden olduğu varsayılırsa, artı- değer oranı ya da emeğin sermaye tarafından sömürülme yoğunluğu aynı kaldığı sürece, değişmeyen sermayenin değişen sermayeye göre tedrici büyümesi, zorunlu olarak, genel kâr oranında tedrici bir düşmeye yol açar.` Kapitalizmin rekabet ortamı, piyasa aktörlerini daha fazla sabit sermaye yatırımlarına zorlar ve sermayenin organik bileşimi, değişken sermayenin sabit sermaye oranı, giderek daha düşük seviyelere iner. Bu sebeple firmalar, gelirlerini gerçek varlıklarından finansal varlıklara aktarmak eğilimindedir. Firmaların yatırım portföyleri, reel yatırımlardan kaynaklanan kayıpları telafi edebilmek adına, ağırlıklı olarak görece yüksek kar oranlarına sahip finansal kâğıtlardan oluşmaktadır. Son yirmi yılda, bankacılık politikalarının odak noktası reel sektör kredilerden bireysel tüketim kredileri kaymıştır. Firmalar ve finansal aracıların güçlü ekonomik bağları göz önüne alındığında, ağır borç yükü altında sokulmuş ücretliler esnek işgücü piyasaları karşısında güçsüz ve güvencesiz kalmıştır. Daha pek çok ekonomik boyun eğdirme mekanizmalarıyla işçi sınıfı baskı altına alınmıştır. İş çi ve işveren arasındaki ezeli mücadele sekteye uğramış, finansal aracı kurumlar ve bankacılık sistemi bu ilişkide araya girerek tampon rolü üstlenmiştir. Böylece, işçi ve işveren arasında dolaylı bir ilişki ortaya çıkmıştır. Finansallaşma ekonomik aktörler arasındaki ilişkileri dönüşüme uğratmış ve tüm ilişkiler ağı, dolaylı ilişkiler ağına dönüşmüştür.Bu çalışmanın temel amacı finansallaşma teorisine ait literatürdeki önemli katkıları yeniden okumaya çalışmak ve finansallaşma tanımlamalarını eleştirel olarak yeniden değerlendirmektir. İkinci bölümde, Türkiye'nin finansallaşma süreci analiz edilecek ve yapısal dönüşümlerin ideolojik temellerine vurgu yapılacaktır.Bu çalışma kapitalist birikimin ilerleyişini açıklamaya çalışan teorik köşe taşlarını tarihsel bir çerçeve ile ortaya koymaya, finansallaşma sürecini, kapitalizmin hareket yasalarının rasyonalitesine vurgu yaparak birikimin aşamalarını incelemeye çalışmaktadır. Son olarak, yazar finansallaşma'nın daha geniş bir tanımını yapabilmeyi amaçlamaktadır. Ekonomideki hızlı büyüme oranları, Neoliberal politikalar, sermayenin küresel düzeyde tabana yayılması, bilgi-işlem teknolojilerindeki devrimsel nitelikteki gelişim finansal aktörlerin merkezi rolünü dönüşüme uğratmış ve kristalize etmiştir. Fakat bu dönüşümleri tanımlamak ve kavramsallaştırmak ve kategorize etmek konusunda literatür oldukça tartışmalı bir süreç yaşamaktadır. Bu çalışma bu dönüşümleri derinlemesine analiz etmeyecek olsa da tartışmanın ucundan tutmakta, ekonomik aktörler arasındaki dönüme uğramış ilişkileri tanımlamalara indirgenmiş bir bölümü de içermektedir. Bu bölümde yazar, kapitalist sistemin tarihsel eğilimlerinin reel ve finansal piyasalardaki ekonomik aktörler arasındaki ilişkinin doğal olmayan dönüşümüne etkisini dikkatle ortaya koymaya çalışmaktadır. Dönüşüm olarak ifade edilen ilişkiler finansallaşma sürecini yeniden tariflemede ana etken halini alacaktır.Birinci bölüm kapitalist birikim modelinin aşamasal gelişimine ilişkin bazı ciddi teorik katkıları vurgulayacaktır. Tezin tam anlamıyla sunmaya çalıştığı finansallaşma teorisinin evrimini içeren teorik araştırmadır. Ancak, sadece kronolojik bir literatür taraması değildir. Sermaye birikiminin tarihsel dönüm noktalarını analiz etmeye çalışan önemli teorik katkılar ele alınacaktır. Küresel ekonominin finansal açılımlarını her aşamasında yeniden kuramsallaştırmış yaklaşımlar incelenecektir. Böylece, kapitalizmin tarihsel gelişimi finansallşama teorisi üzerinden anlatılmış olacaktır.Hoca'nın sunduğu katkı kapitalizmin en son aşamasına dair yapılan tartışmalar içinde Marks'ı yeniden okuyarak son dönem finansal yapıyı ciddi bir soyutlama düzeyine çekmeyi başarmış ve finansallaşma teorisine `commodifiedcapital` kavramını kazandırmıştır. Buradan hareketle bu tezin ana referans noktası Hoca'nın çalışması olacaktır. Hoca, Lapavitsas teorisi hakkında eksikli ve tartışmalı taraflar olduğunu söylese de, ekonomik aktörler arasındaki ilişkilerin finansallaşma süreci ile dönüşümüne dair somut vurgu Lapavitsas'ın analizlerinde dile getirilmiştir. Çalışmanın temel amacını şöyle özetleyebiliriz: Hoca'nın yaptığı soyutlama ile Lapavitsas'ın ortaya koymaya çalıştığı işçi ve işveren arasındaki ilişkinin dönüşümünü, yani somutlamayı, harmanlanmaya çalışılacaktır. Bu birlikte okuma çabası, finansallaşma tanımını, ücretliler, düşük gelir grupları ya da kapsayıcı bir deyişle işçi sınıfı üzerindeki etkiyi dikkate alarak, genişletmeyi hedeflemektedir.Finans sermaye, özellikle kriz sonrasında, bunun bir büyük ve artan kısmı oluşturarak sanayi sermayesinin finansal piyasalarda dolaşır ve özellikle mali kurumlar aracılığıyla finansman kapitalistler sınıfı tarafından kontrol edilir ve tekeline.Finansallaşma, kapitalizmin en yüksek aşaması tanımından metalaşmış sermaye akımlarına değin uzanan, bütünüyle dönüşmüş yeni bir birikim modelini ifade etmektedir. Bu tez, son süreçte finansallaşmanın ekonomik aktörler arasındaki ilişkilerde yarattığı dönüşümü üç temel ilişkiye indirgemiştir; (i) işçi ve işveren arasındaki ilişki, (ii) kapitalist ve finansal kurumlar arasındaki ilişki ve son olarak (ii) işçi ve devlet arasında kurulan ilişki.Türkiye ekonomisinin finansallaşma evrimini ele alan bölümde bankacılık sistemindeki gelişimin yanı sıra Türkiye'nin bağımlılık ilişkilerinin tarihsel kökenlerine vurgu yapılmıştır. Kapitalizm öncesi olarak da adlandırılabilecek, sermaye ilişkilerinin gelişimi öncesi, Türkiye'deki dâhili unsurlar bu ara birikim evresinin taşıyıcısı olmuştur. Gelişmemiş bankacılık sistemi 1930'dan 1970lere kadar tüm aracılık faaliyetlerini yürütmüştür. 1970'lerin başından itibaren dünyadaki kriz gelişmekte olan ülkelerin tümünde neo-liberal dönüşümün tetikleyicisi haline gelmiştir. 24 Ocak Kararları'yla beraber Türkiye'de de bu dönüşümler yaşamıştır. Bir alt başlık olarak 2000'li yıllarda Türkiye Ekonomisindeki yapısal dönüşümler ve ekonomik aktörler değişen roller ele alınmıştır. The root of capital accumulation model evolved to commodified capital transactions. Moreover, the capitalist system has its own internal dynamics, driven by the motive of profit maximization via financial markets. The dynamics can be described, not merely as channeling of surplus value which is created in real markets, but also as circulation of money as a commodity in itself without necessarily corresponding to any value that is existent in real markets . Based upon empirical analysis, Orhangazi argued that there is a contradictory relation between the law of the tendency of the rate of profit to fall and the depth of financial assets in firms' investment decisions.In addition, the organic composition of capital, i.e. the ratio of constant capital to variable capital, is expected to be lower due to the competitive environment of capitalism . Firms tend to transfer their revenues from real assets to financial assets which has relatively higher profit margin with respect to real assets . Firms try to compensate the profit gap resulting from loos in real investments by creating portfolio of investments. It is a striking fact that the relative magnitude have decreased dramatically with respect to the magnitude of the financials. This congested story has shifted the focus of the banking policies from real credits to individual consumption credits . Given the strong economic ties of the firms and financial intermediaries; as the household debt burden has increased, there has emerged an indirect relation of economic subjugation between the laborers and the employers. Due to the high unrequited debt volume, the axis of the class antagonism between the labor class and the employers has changed from direct work relations to an indirect one via financial intermediaries. The main aim of the dissertation is to outline a brief literature survey of the financialization theory. Secondly, the thesis has analyzed the financialization process in Turkey with the structural transformations in the economy. The problem statement of the dissertation tries to examine the process as a whole by means of clarifying the terms and nature of the economic relations between the above mentioned actors. Last but not least, the paper aims at a broader definition of financialization.Till here, it was the short abstract of the thesis. From now on, the summary will be extended. The rapid increase in economic growth rates, deregulatory economic policies, global extension of capital, and the advance in information technologies have changed, as well as crystallized, the central role of financial actors.However, there is an on-going disagreement in the literature about how to (conceptually) categorize these changes; with respect to which features of capitalism should we ever try to define these transformations; and in virtue of what can we apply any of these definitions. In this debate, the author would like to highlight some of the theoretical contributions in a developmental order of the capitalist accumulation models. Historical tendencies of the capitalist system, the transformation in the nature of the relation between real and financial markets, and the corresponding responses of the economic actors will be carefully delineated. In her part, the author will try to frame a structural approach which will be used to analyze the financialization process.This dissertation tries to give a theoretical survey of the theories of financialization. However, the survey is not just a chronological literature review. Critical theories on the historical turning points of accumulation of capital will be outlined as well. Each stage of the financial expansions of the global economy will be added to the new theorization. In this point of view, the historical development of financial capital is going to be identified by the contributions of the scholars.The discussions on the final stage of capitalism are examined in the thesis; however, the recent statement of Hoca will be the main point of reference on the literature of the financialization theory. Even if, Hoca has some arguments about Lapavitsas; this dissertation follows the escalation of the theory of Lapavitsas in terms of transformed relations of the economic actors. Also, the author would like to put a little contribution to the definition of financialization by considering the wage earners, the low income group or the working class in a wide description. We can summarize the main purpose of this study as follows: the author tries to combine the very abstract theory of financialization by Hoca (2012), with a more concrete one, i.e., theory of Lapavitsas. However, it should be emphasized that this dissertation mainly follows the approach of Lapavitsas.The financial crises of 1990s raised the attention of scholars in the role of the financial markets within capitalism. Since then, one of the questions that is of interest is whether financial markets, whose role is becoming even more significant, can be considered as the dominant as well as the driving domain of economic activity. If this is so, then a following and more challenging question might be that has capitalism entered to a new stage? If the answers to both of these questions are affirmative, then can we consider financialization as the defining aspect of this new stage of capitalism?Marxian theories of financialization emphasize the acceleration power of capitalist accumulation model. With the growing extent of speculation in markets, the tendency of capitalism towards bringing crisis about has become ever stronger. As an inherent character of the system, Marx also claimed that monopolization is an inherent tendency of capitalism. This tendency eventually leads to financialization which functions as a framework within which monopolization of capital occurs. The fate of capitalism cannot be separate from the effects of the financialization `which expresses itself in the increasing commodification of capital with the development of Capitalism and is aggravated by crisis`. In order to avoid ambiguity on the theory of decreasing rate of profits, the concept of surplus value, which is the basic element of the decomposition of profit, should be defined beforehand. A straightforward example form Marx' writings are given as follows:Marx assumes firstly that, in a given wage level and working-day hours, the number of laborers (variable capital) is 100. Secondly, it is supposed that, during a week, the wages of the labors are kept at £100. If these laborers have equal productivity levels, as well as surplus-labors, and also work same daily hours, if they work in order to reproduce their way, to produce surplus value; the total product of them will be £200. Thereby, the surplus value will be £100. Therefore, the rate of surplus-value is 100%.However, it can be seen that the rate of surplus value (s/v) exhibits the different levels of profits while expressing itself. To put it differently, the profit rate (s/C) depends upon the constant capital (c) and the total capital (C).`The rate of surplus-value is 100%:If c = 50, and v = 100, then p' = 100/150 = 66%%; c = 100, and v = 100, then p' = 100/200 = 50%; c = 200, and v = 100, then p' = 100/300 = 33^%; c = 300, and v = 100, then p' = 100/400 = 25%; c = 400, and v = 100, then p' = 100/500 = 20%.` It is shown that the rate of surplus-value remains the same while keeping variable cost is constant and the constant capital gradually growing. The change in the organic composition of capital, the changing rate of constant capital leads to progressively decline in general rate of profit `as long as the rate of surplus-value, or the intensity of exploitation of labor by capital, remain the same` Because of the diminishing rate in profit rates, firms tend to transfer their money from real assets, which has relatively lower profit margin, to financial assets . Despite of the loss of physical investment, firms try to compensate the profit gap through creating a portfolio of investment. It is a crucial fact that the ratio of real market value relatively turned down and did not comparable with the ratio of financial derivatives in total assets.` The conclusion of the empirical analysis , has supported the claim explains the diverge relations in the investment in finance and real markets. They assert that there have been controversial relations between the law of the tendency of the rate of profit to fall and depth of financial assets in firms' investment decisions.Following the definition of the law of the centralization of capital; capital accumulation is a slow process that cannot qualify as the driving motive behind the development of the society. However, the centralization of capital, as a law of motion of capital, seems to be the efficacious phenomenon of material life. In Marx' words, this law is explained as follows: `The world would still be without railways if it had to wait until accumulation had got a few individual capitals far enough to be adequate for the construction of a railway. Centralization, however, accomplished this in the twinkling of an eye, by means of joint-stock companies. (...) Therefore, when we speak of the progress of social accumulation; we tacitly include the effects of centralization` .The congested story which is mentioned as gradual development has shifted the focus of the banking policies from real credits to individual consumption credits . Given the strong economic ties of the firms and financial intermediaries; as the household debt burden has increased, there has emerged an indirect relation of economic subjugation between the laborers and the employers. Due to the high unrequited debt volume, the axis of the class antagonism between the labor class and the employers has changed from direct work relations to an indirect one via financial intermediaries.The root of capital accumulation model has evolved to commodified capital transactions. Marx had not defined the financialization process as commodification of capital, however he defined commodified money transactions which has priory possessed value only within the circulation, by obtaining value in itself, and independent of its functional value. Fallowing the light of this definition the financialization has such a same process with commodified money. Furthermore, Hoca enhanced that the dominant form of capital, that is, financial capital has undergone an irreversible transformation. This transformation stands for the ability of capital to exist as a commodity over and above the value of any commodity or any other real product. Moreover, the capitalist system has its own dynamics: maximization of profit via financial markets can be described not only as channeling of surplus value that has been created in the real markets; but also as circulation of capital as a commodity in itself without necessarily corresponding to some value created in real markets. In Hoca's words , commodified capital which is identified with the concept of financialization in the literature has defined as follows:`Finance capital circulates in financial markets and is controlled by the class of finance capitalists mainly through financial institutions, and monopolizes industrial capital by constituting a large and increasing part of it, especially after crises.`Under the light of the theory of Hoca and Lapavitsas, this dissertation has tried to state the financialization process in following manner;Financialization is a structurally different accumulation model which has evolved from the upgrading capitalistic model through the commodified capital transactions. In the recent version of financialization, there have been primarily transformed relations(i) between laborers and capitalists; (ii) between capitalists and financial intermediaries; and finally (iii) between laborer and the state.The part devoted to a case study of Turkey tries to highlight the historical evolution of financialization process in Turkish Economy.The internal parameters were the carrier of intermediary regime with the pre-capitalistic position . Due to the premature state of the banking system from 1930's to 1970's, the private entrepreneurs had fulfilled the gap in the supply of intermediary activities. However, beginning from the early 1970's, the effects of global economic crisis had reached to such a degree that supply shortages had become a social phenomenon. Finally, following IMF's economic agenda proposal, which is widely known as the January the 24th Decisions, Turkish economy's structure has been fundamentally shifted towards neo-liberal policies. It is the objective of that part to carry out a case analysis parallel to the theoretical survey.
Collections