Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ışığında Türk Medeni Usul Hukuku açısından adil yargılanma hakkı
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
İnsan, içinde yaşadığı ulusun bireyi olmasından önce, yalnızca insan olması sebebiyle birtakım hak ve özgürlüklere sahiptir. Çağımızda, insan hak ve özgürlükleri, ulusal bir hukuk sorunu olmaktan çıkmış, evrensel bir anlam kazanmıştır. Birbirleriyle yakından ilişkili olan temel iki prensip: adil yargılanma hakkı ve hukuk devleti ilkesi, insan haklarının korunmasında temel işleve sahiptir. Zira insan hakları, ancak bireyler, hak ihlallerine karşı mahkemelere başvurarak hukuki korunma talep edebildikleri ve bu talepleri hakkında, bağımsız mahkemelerce yapılan adil bir yargılama sonucunda karar verildiği takdirde korunabilir. Adil yargılanma hakkının uygulama alanı oldukça geniştir. Bir insan hakkı ve temel bir yargısal hak olarak, hem ceza yargısı hem idari yargı hem de medeni yargılama alanında kabul edilip uygulanmaktadır. Bununla birlikte, Ülkemizde daha ziyade ceza yargılaması ve idari yargı bakımından ele alınmış, birkaç eser dışında medeni yargılama bakımından ayrıntılı çalışma konusu yapılmamıştır. Adil yargılanmanın hem bir insan hakkı hem de temel bir yargılama ilkesi olduğu düşünüldüğünde, özel hukuk uyuşmazlıklarına ilişkin davalardaki önemi üzerinde ayrıca durmak gerekliliği hasıl olmuştur. Amaç adil yargılanma hakkının medeni yargılama hukukundaki yerinin belirlenmesi olduğundan, bu çalışmada, adil yargılanma hakkının genel çerçevesi ortaya konmakla birlikte, konuya özellikle medeni yargılama hukuku perspektifinden bakılmıştır.1950'li yıllardan itibaren esen değişim rüzgârları ile birlikte, medenî usul hukuku kuralları daha çok uluslararası anlaşmaların etkisi altında gelişim göstermiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, insan haklarının ve bunlardan biri olan adil yargılanma hakkının korunması açısından diğer uluslararası metinler arasında öne çıkmaktadır. Bunun ilk sebebi, Sözleşmenin iç hukuklardaki otoritesi (öncelikle ve direkt olarak uygulanması) iken; ikinci sebebi, devletlerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) bireysel başvuru yolunu kabul etmeleridir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olan Devletler, Sözleşmeyle korunan hakları milli hukuklarında garanti altına almayı taahhüt etmektedirler. Devletlerin bu taahhütlerini yerine getirip getirmediklerini denetleyen bir kontrol mekanizmasının olması da iç hukukların Sözleşmeye uygun olarak düzenlenmesi ve geliştirilmesi yönümde itici kuvvet olmuştur. Türkiye'nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkını tanıdığı 1987 yılından beri, bireyler Sözleşmesel haklarının ihlal edildiği iddiasıyla doğrudan AİHM'ne başvuruda bulunabilmektedirler. Bu da bir anlamda Türkiye'nin adil yargılanma hakkı ve Sözleşme ile korunan tüm diğer haklarla ilgili olarak uluslararası alanda denetim altında olduğunu göstermektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin, adil yargılanma hakkının açıkça tanındığı ve hakkın gerçekleşmesi için yargılama hukukuna ilişkin temel ilkelerin belirlendiği 6.maddesinin birinci paragrafı, bu çalışmanın esas çerçevesini oluşturmaktadır. Bununla birlikte, medenî usul hukukunun yapısına uygun düştüğü ölçüde ve adil yargılanma hakkının daha etkin şekilde gerçekleşeceği düşüncesiyle gerektiğinde 6.maddenin üçüncü paragrafı da inceleme konusu yapılmıştır.Çalışmanın birinci bölümünde, öncelikle adil yargılanma hakkı kavramının ortaya çıkışı ve tarihsel gelişimi genel bir bakış açısıyla incelenmiştir. İkinci olarak, özellikle ikinci dünya savaşı sonrasında, insan haklarının korunması endişesinin evrensel boyut kazanmasının bir sonucu olan, uluslararası sözleşmeler bölgesel olarak ele alınmıştır. Çalışma konumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6.maddesiyle sınırlı olmakla birlikte, genel bir fikir edinebilmek amacıyla, bu başlık altında, her bölgesel metin (Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi ve Afrika İnsan Hakları Sözleşmesi) kapsamında adil yargılanma hakkının nasıl düzenlendiğine göz atılmıştır.Birinci bölümün ikinci kısmında, adil yargılanma hakkının uygulama alanı incelenmiştir. Bir olayın, Sözleşme'nin 6.maddesinin uygulama alanı kapsamında olup olmadığı tespit edilirken AİHM tarafından dikkate alınan ölçütler ele alınmıştır. AİHS'nin 6.maddesi, adil yargılanma hakkının koruma alanını, yalnızca medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili davalar ve ceza yargılamaları ile sınırlandıracak şekilde kaleme alınmışsa da, idarî yargı alanına giren birçok uyuşmazlık bugün AİHM içtihatları ile 6.maddenin korumasından faydalandırılmaktadır. Mahkeme, bir uyuşmazlığın 6.maddenin koruma alanında olup olmadığı değerlendirmesini yaparken, ilgili uyuşmazlığın çözümü için verilecek kararın bireyin medeni hak veya yükümlülüklerinden birisini etkileyip etkilemediğine bakmaktadır. Bu tespitler, ilgili hak veya yükümlülüğün iç hukuktaki sınıflandırmasından bağımsız şekilde yapılmakta, böylelikle, bir hak veya yükümlülük AİHM tarafından medenî karakterli sayıldığında, ilgili uyuşmazlık konusu, tüm taraf devletlerdeki yargılamalar bakımından 6.maddenin uygulama alanına dahil edilmiş olmaktadır. Medenî hak veya yükümlülüğe ilişkin yargılamanın 6.maddenin denetim alanına girebilmesi için ayrıca söz konusu hak ve yükümlülüğün iç hukukta tanınıyor olması ve uyuşmazlığın karara bağlanma sürecinde söz konusu hak ve yükümlülük için kesin sonuç doğması aranmaktadır. İç hukukta hak olarak tanınmayan, bir başka deyişle milli merciler önünde hak sıfatıyla ileri sürülüp makul zeminde savunulamayacak bir iddia 6.madde kapsamında sayılmamaktadır. `Medeni hak ve yükümlülük` kavramını iç hukuklardan bağımsız olarak yorumlayan AİHM'nin, bir yandan iç hukukta kabul edilmiş bir medeni hak arayışına girmesi eleştiriyi hak eden çelişkili bir yaklaşımdır. Zira bu arayış, medeni hak kavramının özerk yorumunu ortadan kaldırmakta, hakkın olup olmadığını iç hukuka bağımlı hale getirmektedir.Birinci bölümün son kısmında, adil yargılanma hakkı kapsamında sağlanması gereken güvenceler üzerinde kısaca durulmuş; Sözleşmede yer almamakla beraber AİHM içtihatları ile adil yargılanma hakkı kapsamına alınan mahkemeye erişim hakkı ve hükmün icrası hakkına geniş yer verilmiştir. Adil yargılanma güvenceleri, yalnızca 6.madde metninde sayılanlarla sınırlı değildir. AİHM, Sözleşmeyi yorumlama yetkisini, yeni güvenceleri adil yargılanma hakkı kapsamına alacak şekilde geniş kullanmaktadır. Bu yöntemle türetilen ve bugün 6.maddeye zımnen dahil olduğu tartışmasız olarak kabul edilen haklar, mahkemeye erişim hakkı ve hükmün icrası hakkıdır. Özellikle mahkemeye erişim hakkı, adil yargılanma hakkının etkili şekilde kullanılabilmesini sağlayan çok önemli bir güvencedir. Mahkemeye erişim hakkı, haklarını mahkeme önünde ileri sürerek hukuki korunma talebinde bulunmak isteyen her kişinin, aşılması güç bir engelle karşılaşmaksızın bu olanaktan yararlanabilmesi anlamına gelmektedir. Ayrıca, taraf devletlerin iç hukuk sisteminde verilen nihai ve bağlayıcı bir kararın, lehine hüküm elde eden tarafın zararına geçersiz kalmasının önlenmesi amacıyla hükmün icrası hakkı kavramı yaratılmıştır. Kararların icrası aşamasının, yargılamanın bütünleyici parçası olduğu görüşünden hareketle ortaya çıkan bu hak, mahkemeye erişim hakkının etkin şekilde gerçekleşmesine hizmet etmektedir. Zira, yargılama sonucunda verilen kararın icrası garanti altına alınmadığında, bireylerin mahkemeye erişiminin veya yargılamanın adil şekilde yürütülmesinin bir anlamı kalmamaktadır. İkinci bölümde ise, adil yargılanma hakkının 6.maddede açıkça belirtilen unsurları inceleme konusu yapılmıştır. Adil yargılanma hakkının, sağladığı güvenceler bakımından kapsamı oldukça geniştir. 6. maddenin birinci paragrafında açıkça sayılan güvencelerden ilki, kanunla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanmaktır. Bu özelliklere sahip mahkeme önünde yapılan yargılamanın makul süre içinde bitirilmesi ikinci güvencedir. Bir diğer unsur, yargılamanın aleni yapılması ve hükmün açık oturumda verilmesidir. Duruşmaların aleni olması kuralı, yine maddede ifade edilen bazı istisnai hallerde sınırlandırılabilir. Maddede belirtilen son unsur ise, davanın adil yani hakkaniyete uygun şekilde görülmesidir ki bu ilke hem hukuki dinlenilme hakkını, hem çelişmeli yargılama ilkesini hem de silahların eşitliği ilkesini bünyesinde barındırmaktadır. İkinci bölümde ele alınan her bir hak ayrı bir monografinin konusu olabilecek nitelikte ve genişliktedir. Ancak aynı hakkın unsurlarının bir arada incelenmesindeki önem sebebiyle bunlardan herhangi birini çalışma kapsamı dışında tutmak mümkün olamamıştır. Bununla birlikte, konunun özünü kaçırmak endişesi ile her bir hakkın ele alınma yöntemi, AİHM içtihatları ile oluşturulan ilkeler ışığında Türk medenî usul hukuku kurallarını incelemek şeklinde belirlenmiştir. 2001 yılına kadar, Türk hukukunda adil yargılanma hakkı kavramına açıkça yer verilmemişse de, gerek Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan Anayasalardaki gerekse yargılama kanunlarındaki çeşitli hükümlerde, bu hakkın unsurlarına rastlamak mümkündür. Ayrıca, adil yargılanma hakkı, 1982 Anayasası'nın 2.maddesindeki hukuk devleti ilkesi gereğince, yine de hukuki dayanağa sahipti. Kavram, Anayasamızın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesine, 2001 yılında yapılan bir eklemeyle açıkça Anayasal dayanağa kavuşmuştur. 36.maddede, adil yargılanma hakkının tanımı yapılmamaktadır. Hakkın içeriği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Organlarının belirlediği evrensel standartlara uygun olarak doldurulacaktır. Anayasamızın 90.maddesindeki düzenleme de bu sonucu destekler niteliktedir. Medenî usul hukukuna ilişkin pozitif düzenlemelerde, adil yargılanma hakkından açıkça söz eden bir hükme rastlanmamaktadır. Bununla birlikte, hakkın unsurlarının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun farkı hükümlerinde dağınık şekilde yer aldığı görülmektedir. 1 Ekim 2011'de yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun hazırlanması aşamasında, kanun koyucunun yargılamanın adil biçimde gerçekleşmesi yönünde gerekli tedbirlerin alınması konusundaki haklı endişesi kanunî düzenlemeye yansımış, bu yönde çokça olumlu adımlar atılmıştır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 1086 sayılı Kanuna kıyasla, hakkı korumaya yönelik daha fazla düzenlemeyi içermektedir. Kanunda, adil yargılanma hakkı ayrıca ve açıkça belirtilmemişse de, bu hakkın unsurları sayılan temel haklar, yargılamaya hâkim olan ilkeler başlığı altında düzenlenmiştir. Bunlar, hukuki dinlenilme hakkı (m.27); aleniyet ilkesi (m.28); usul ekonomisi ilkesi (m.30) olarak sayılabilir. AİHM içtihatlarının etkisiyle, son yıllarda hız kazanan iyileştirme çabaları kayda değer olmakla birlikte Türk medenî usul hukukunda, adil yargılanma hakkının tamamen garanti altına alınabilmesi için atılması gereken daha pek çok adım vardır. Mahkemeye erişim hakkının Türk medenî usul hukuku bakımından gerçekleştirilmesi için öncelikle adli yardım sistemi iyileştirilmelidir. Kanunda öngörülen adli yardım koşullarının somut olayda var olup olmadığı araştırılırken, biraz daha esnek bir yorum yönteminin tercih edilmesi, bireylerin mahkemeye erişimini kolaylaştıracak; daha da önemlisi onları, haklarını bu sebeple kaybetme tehlikesinden koruyacaktır. Ayrıca adli yardım talebinin kabul veya reddine ilişkin kararlara karşı kanun yolu açık bırakılmalıdır. Bu yönde yapılacak bir düzenleme, bireylerin mahkemeye erişim hakkını daha etkili bir şekilde garanti altına almış olacaktır. Hükmün icrası bakımından yapılması gereken ise, özellikle Devletin yargılamanın tarafı olduğu davalar sonucunda verilen kararların gecikmeksizin icra edilmesinin sağlanmasıdır. Yürütme organının, yargı kararlarına uymaması sebebiyle Türkiye aleyhine verilen mahkûmiyet kararlarının çokluğu, idarenin bu olumsuz alışkanlıktan kurtulmasının önemine işaret etmektedir. Mahkemeye ilişkin garantiler bakımından üzerinde durulması gereken nokta, hâkimlerin bağımsızlığı ilkesinin kuvvetlendirilmesi ihtiyacıdır. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı, diğer güvencelerin sağlanabilmesi için öncelikle garanti altına alınması gereken koşuldur. Yargının özellikle yürütme organına karşı bağımsızlığının sağlanması amacıyla ilave tedbirler alınmalıdır. Bu tedbirlerin başında, Adalet Bakanı ile müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bünyesinden çıkarılması gelmektedir. Hâkimlerin mesleğe kabulü, atanması, nakli ve haklarında disiplin soruşturması açılması gibi, onların mesleki anlamda kaderini belirleyebilecek tüm konularda karar almaya yetkili bir kurulun başkanının Adalet Bakanı olması, Türk yargısının bağımsızlığı konusunda güven verici bir izlenim oluşturmamaktadır. Hâkimler hakkındaki disiplin cezalarına karşı yargı yolunun açılması ve mesleğin ekonomik yönden cazip hale getirilmesi alınması gereken diğer tedbirler arasındadır. Adil yargılanma hakkı ve etkin hukuki korunma açısından önem arz eden bir başka unsur, makul sürede yargılanma hakkıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne adil yargılanma hakkının ihlal edildiği şikâyeti ile Türkiye aleyhine yapılan bireysel başvurularda, sayı itibariyle en fazla olan, makul sürenin aşıldığı iddiasıdır. Makul süreye riayet edilmemesi sebebiyle Türkiye, çok ciddi tazminatlar ödemek durumunda kalmaktadır. Mahkemelerdeki iş yükü bu hakkın önündeki en büyük engeldir. Ancak AİHM'nin bu konudaki görüşü açıktır: yargılama faaliyetindeki geçici tıkanıklıklar, biran önce bu durumun giderilmesi için gerekli önlemler alındığında, devletin sorumluluğunu gerektirmez. Ancak bu tıkanıklık, devletin yargı sisteminde yapısal bir özellik halini almışsa, 6.madde kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının gereği yerine getirilemiyor demektir. Türk yargı sistemindeki yavaşlığın bu ikinci gruba dahil olduğunu ve ne yazık ki artık yapısal bir özellik halini aldığını kabul etmek gerekir. Bu olumsuz durumun sona erdirilmesi için, hâkim sayısı arttırılmalı, delillerin ve özellikle bilirkişi raporlarının zamanında mahkemeye sunulması sağlanmalı; ayrıca alternatif uyuşmazlık çözümleri gibi, iş yükünün azalmasına dolaylı olarak katkıda bulunacak kurumlar göz ardı edilmemelidir. Adil yargılanma hakkının fonksiyonel garantilerinden bir diğeri olan aleniyet ilkesi bir bütün olarak duruşmaların aleni olmasını, ilgililerin dinleyici olarak ya da basın yolu ile duruşmaları takip edebilmesini ve hükmün aleni şekilde verilmesini kapsamaktadır. Türk hukuk yargılamasında aleniyet ilkesinin gerçekleşmesi bakımından kronik bir soruna rastlanmamaktadır. Aksine, duruşmaların gizli yapılmasına imkân veren ihtimallerin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde belirtilen, duruşmaların aleniyeti kuralının istisnalarına paralel şekilde arttırılması yerinde olacaktır. Adil yargılanma hakkının son unsuru olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının içeriği, yine AİHM içtihatları ile netlik kazanmıştır. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı, birbirlerini tamamlayan üç alt unsurdan oluşmaktadır. Çelişmeli yargılanma hakkı gereğince, taraflar, dava dosyasına giren tüm dava malzemesinden haberdar olabilmeli ve bunları tartışabilmelidirler. Anayasamızdaki genel eşitlik ilkesinin usul hukukundaki yansıması olan silahların eşitliği ilkesi, bir davanın tarafı olan herkesin davasını takip ederken karşı tarafın sahip olduğu şartlara nazaran daha dezavantajlı duruma sokulmadan iddialarını mahkemeye sunabilmesi imkânına sahip olmasına anlamına gelmektedir. Yine bu başlık altında yer alan, hukuki dinlenilme hakkı ise, bir hukuk davasında, tarafların, ileri sürülen iddialar hakkında bilgilendirilmesini, bu iddialar hakkındaki cevaplarını ve varsa karşı iddialarını ileri sürebilmesini ve mahkeme tarafından dikkate alınma hakkını içermektedir. Bir yargılama sonucunda verilen kararın doğru ya da adil olup olmadığını ilk bakışta anlamak mümkün olmadığına göre, yargılamanın taraflarında ve kamuda, hükmün ortaya çıkmasını sağlayan yargılamanın adil şekilde yürütüldüğü kanaatinin oluşturulması önem kazanmaktadır. Tarafların iddia ve savunmalarını, kendilerine tanınan eşit imkânlarla mahkemeye sunabildikleri ölçüde ve hükme etki edebilme şanslarının olduğu bir yargılama sonucunda, verilen kararın adil olduğu varsayımı da artacaktır. Bu nedenle, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı bakımından Türk hukuk uygulamasında özellikle tebligat işlemlerinin tebligat mevzuatına uygun olarak gerçekleştirilmesine özen gösterilmelidir. Buna ilaveten mahkeme kararlarının gerekçelendirilmesi konusuna biraz daha titizlikle yaklaşılmalı, tarafların iddia ve savunmalarının dikkate alındığı ve müzakere edildiği, kararların gerekçesinden net bir biçimde anlaşılabilmelidir. Bu çalışmada üzerinde durulan konular 6.maddedeki hakların esas koruyucuları olan hâkimler açısından özel bir önem arz etmektedir. Bir yargılamada adil yargılanma hakkının tüm unsurlarının gerçekleşmesini temin etmek öncelikle o davaya bakan hâkimin sorumluluğu altındadır. Hâkimler gibi, avukatlar da müvekkillerinin adil yargılanma hakkı güvencelerinin teoride ve hayali değil ve fakat uygulanabilir ve etkin kılınması için mesleki sorumluluk taşımaktadırlar. Özellikle adli yardım avukatları, hukuki yardımda bulundukları kişilerin 6.maddedeki haklarını korumak için görevlendirilmektedirler. Ayrıca, medeni hak ve yükümlülüklerin akıbeti hakkında belirleyici rol oynayan diğer kamu kurumları, bu süreçleri idare ederken niteliklerine uygun düştüğü ölçüde 6.madde ile getirilen güvencelere riayet etmelidirler. Humans have fundamental rights and freedoms, from simply being a human, prior to being a citizen of a state. In our era, human rights and freedoms exceeded the boundaries of states and became a universal concern. The two closely related principle: the right to a fair trial and the rule of law have a major function in preserving human rights. For human rights can only be preserved as long as individuals have the liberty to apply to courts in the event of a violation of his/her rights and these appeals are addressed and resolved by decisions given in fair trials by independent courts. The right to a fair trial has a fairly wide range of practice. As a fundamental human and judicial right, it's acknowledged and practiced in both criminal and civil procedures of law. In Turkey however, the right to a fair trial is rather studied in means of criminal and administrative law while only a few studies have been made in detail regarding the law of civil procedure. Considering the right to a fair trial is a human right as well as a fundamental judicial principle, it became a necessity to remark the importance of the right to a fair trial, regarding disputes in civil actions. Since the main purpose of this study is to determine the state of the right to a fair trial in civil actions as well as the explanation of the general framework of this right, the study embraces a perspective on procedure of civil law.The procedure of civil law developed under the influence of international conventions with the winds of change that began in the 50's. The European Convention of Human Rights (ECHR) is distinguished among other international conventions in preserving the right to a fair trial, one of the human rights. This statement is based firstly on the authority of the Convention (whereas the Convention has priority over domestic laws and is applied directly in these domestic laws); the second basis is that states have adopted the procedure of individual application to the European Court of Human Rights. (ECtHR) Contracting states of the European Convention of Human Rights have undertaken to assure the preservation of rights, which are defined in the Convention. The mechanism, which supervises if the contracting states are fulfilling this commitment, has been a driving force for the preservation of rights in domestic laws. Since 1987, the year in which Turkey has acknowledged the right of independent application; individuals have been able to apply to the Court claiming their Conventional rights have been violated. This - in a sense - shows that Turkey is under international supervision regarding the right to a fair trial and all the rights preserved by the Convention. The general framework of this study is constituted on the first paragraph of Article 6 of the European Convention of Human Rights; which evidently lays out the right to a fair trial and principles of procedural law. Third paragraph of Article 6 is also taken into consideration, as long as it's consistent with structure of the law of civil procedure and with anticipation of increased effectiveness of actualization of the right to a fair trial. In the first chapter of this study, the historical background and evolution of the right to a fair trial has been analyzed with a blanket approach at first. Secondly, the international conventions, which arose from the concerns about preservation of human rights globally after World War II, have been discussed with a regional approach. Although the main subject of this study is limited to Article 6 of the European Convention on Human Rights, each regional convention (American Convention on Human Rights and African Convention on Human Rights) have been given a look in order to have a general idea on how the right to a fair trial is regulated. In the second section of the first chapter, the field of application of the right to a fair trial is studied. The methods ECtHR applies when determining if an event presents a violation of Article 6 of the Convention have been studied. Although Article 6 of ECHR limits the field of application of the right to a fair trial with civil rights and obligations and criminal procedures, today Article 6 is applied to many disputes in the field of administrative law, based on practices of ECtHR. The Court, while determining if a dispute is in the area of application of Article 6, evaluates if the decision on the dispute will be affecting the applicants civil rights and obligations. These evaluations are independent from domestic classifications of the related right and obligation, therefore when a right or obligation is classified with a civil character by ECtHR, the related matter of dispute will be included in the area of application of Article 6 in all the States Parties of the Convention. In order for a proceeding to be included in the field of application of Article 6, the related right and obligation needs also to be acknowledged in domestic law and the decision process of mentioned dispute should be final in means of related right and obligation. In other words, any claim that is not acknowledged or any claim that cannot be raised and defended on a fair ground in the domestic law will not be included within the scope of Article 6. While evaluating the concept of `Civil right and obligations` independent from domestic law, it is contradictory for ECtHR to pursue a domestically regulated civil right and deserves criticizing. For as much as this pursuit obliterates the independent approach on the concept of civil rights, it also deems the existence of this right dependent on domestic law. In the last section of the first chapter, the assurances which need to be established according to the right to a fair trial are briefly emphasized, although the right to reach a court and the right on execution of judgment, which have been included within the right to a fair trial by ECtHR's practices, are discussed in detail. These assurances are not limited to those listed in Article 6. ECtHR uses its power to interpret the Convention in a liberal manner, including new assurances within the right to a fair trial. The right to reach a court and the right on execution of judgment are such rights derived with this method, which are unquestionably accepted to be tacitly included within Article 6. The right to reach a court is an essential assurance, making it possible for the right to a fair trial used effectively. The right to reach a court connotes any individual's ability to appeal to a court in order to establish legal protection on their rights, without the interference of a formidable obstacle. Also, the right on execution of judgment is established in order to guarantee that a final and binding judgment established in States Parties based on respective domestic laws, will not be deemed ineffective to the prevailing party's disadvantage. This right, developed based on the remark that the execution of judgment stage is an integral part of a trial, serves to the effective realization of the right to reach a court. If the execution of judgment is not assured, it becomes meaningless to reach a court or have a fair trial. In the second chapter, the elements of the right to a fair trial, which are clearly indicated by Article 6, are examined. The scope of assurances provided by Article 6 is fairly wide. The first of assurances listed in Article 6 is a fair and public hearing by an independent tribunal established by law. Second assurance is that such trial must be concluded within a reasonable time. Another element is that a hearing must be public and the judgment must be pronounced publicly. The rule of public hearings can be limited based on exceptional circumstances referred in Article 6. The last element mentioned in Article 6 is that a trial must be fair, equitable in other words. This principle embodies the right to be informed promptly in a trial, adversarial system and equality of arms principles. Although each right studied in the second chapter has the attribute and scope enough for a separate monograph, exclusion of any of these deemed impossible due to the importance of studying the elements of a right collectively. Nonetheless, with concerns of diverting from the core subject, the method designated for studying these rights is the analysis of the rules in Turkish Law of Civil Procedure in consideration of ECtHR's practices. Although the right to a fair trial has not been included in Turkish law until 2001, it's possible to stumble upon elements of this right in either the constitutions of Turkish Republic or various articles in procedural laws. Even so, according to the rule of law principle set out in the second article of Turkish constitution of 1982, the right to a fair trial had a legal basis. The concept found its constitutional basis with an amendment made in 2001, to the 36'Th Article of the constitution, which regulates the freedom to claim rights. The right to a fair trial is not defined in the 36'Th article. The contents of the right will be covered according to the universal standards set out by European Convention of Human Rights. It's not possible come upon a clear rule on the right to a fair trial among the positive regulations of law of civil procedure. On the other hand, it's possible to find the elements of the right scattered through the different articles of the old Code of Civil Procedure. During the preparation phase of Code of Civil Procedure, Law Nr. 6100 which came into effect on 1'st of October, 2011, the law makers' rightful concerns on taking necessary measures to guarantee the fairness of trials, reflected onto the code, many positive steps have been taken in this manner. The new Code of Civil Procedure includes more rules aimed to protect the right, compared to the old code Law Nr. 1086. Even though the right to a fair trial is not regulated either clearly or separately, some basic rights that are classified as elements of the right to a fair trial are regulated under the governing principles of procedure. Such as the right to be informed promptly in a trial (Article 27), principle of publicity (Article 28) and judicial economy principle (Article 30) Even if the efforts on improving the right to a fair trial due to the practices of ECtHR are significant, there are many steps to be taken in order to establish a total assurance on fairness of trials in Turkish law of civil procedure. In order for the right to reach a court to be realized in means of Turkish law of civil procedure, the legal aid system should be improved. It is essential to favor a more flexible approach while investigating if the prequisites for a legal aid set out by law are met so that it will make it easier to reach a court and more importantly it will protect individuals from the threat of losing any right due to a lack of aid. In addition to this, the decision made upon a demand of legal aid should be made available for appeal. A regulation in this perspective will improve the efficiency of assuring the right to reach a court. What should be done in the execution of judgment aspect is that in trials where the state is a litigant, the swift execution of judgments should be secured. The plentitude of rulings against Turkish government given by ECtHR due to the executive organ's incompliance to the rulings of judicial organs indicates the significance of circumventing the administrations bad habits on the matter. There is a necessity of improvement on the independence of judges in means of assurances related to court. The right to a hearing by an independent tribunal is an essential condition that needs to be assured initially in order for other assurances to be established. Further precautions should be taken in order to establish the independence of judicial bodies before the executive organ. The first of which should be the removal of the Minister of Justice and its undersecretary from the Supreme Council of Judges and Public Prosecutors. The minister of justice being the chairman of this council, authorized to make decisions on matters which can affect judges' careers such as approving their judgeship, assigning, transferring them to positions and launching disciplinary proceedings against them, does not raise a reassuring impression on the independence of Turkish judicial system. Some of the precautions to be taken are making the decisions on disciplinary proceedings against judges available for appeal and making judgeship economically desirable. Another element of importance in means of the right to a fair trial and effective legal protection is the right to be tried within a reasonable time. Among individual applications with claims of violation of the right to a fair trial against Turkey, exceedance of reasonable time is the most quantitative. Turkey has been obliged to pay serious amounts of compensations due disregarding this reasonable time principle. The workload of courts is the biggest obstacle in the way of this right. However ECtHR's approach to the matter is clear: temporary obstructions in judicial progress don't imply the government's responsibility if the necessary precautions are taken to resolve these obstructions. But if such obstructions became a structural feature in a state's judicial system, it means that the necessary actions in order to assure he right to be tried within a reasonable time stated in Article 6, cannot be taken. It's necessary to admit that the slowness of Turkish judicial system became a structural feature and it falls in the second category. In order to put an end to this negative state, the number of judges should be improved, evidences and especially expert's reports should be submitted to court in a timely manner and also institutions that can indirectly reduce the workload on the courts such as alternative dispute resolutions should not be disregarded. One of the functional assurances given by the right to a fair trial is the principle of publicity, which includes public hearings as a whole, related persons ability to follow these hearings as a spectator or through the press and public pronunciation judgments. In Turkish law practice, it's not possible to encounter a chronical problem in realization of the principle of publicity. On the contrary, it would be right to improve the means to disclose hearings, corresponding the exceptions of the principle of publicity set out in European Convention. Contents of the right to be tried equitably, last element of the right to a fair trial, is clarified by the practices of ECtHR. The right to be tried equitably consists of three sub-elements, which complete each other. Case parties should be able to get informed and argue on everything that goes into the case file according to the adversarial system. The equality of arms principle, which is a projection of the main equality principle set out by the constitution in procedural law, means the ability for a case party to submit claims to a court, without being in the disadvantage of the opposing party. Also present under this section, the right to be informed promptly in a trial includes being informed on claims made, to be able to reply and if possible present counterclaims and being taken into consideration by the court in a civil action. Since it's not possible to state if a decision given after a proceeding is correct or rightful at a glance, it's important for the public and the case parties' to have a positive opinion on the fairness of a legal proceeding that led to a decision. As a result of a proceeding in which case parties have as much effect on the same resources in presenting their claims and defenses to the court with a chance to affect the decision, the chances fair trial will increase. For this reason, it's essential to deliver the written notices in accordance with its respective code in Turkish law practice to establish the right to a fair trial. In addition to this, the justification of court decisions should be taken more seriously and delicately, reasons should clearly indicate that the court has taken case parties' claims into consideration and decided upon reasoning these claims. The topics of this study have great importance for judges, the real protectors of the rights stated in Article 6. It's primarily the judges' responsibility to ensure the realization of the right to a fair trial and all of its elements. Just as judges, attorneys carry a professional responsibility to materialize the right to a fair trial and push it past theory to make it effective for their clients. Especially attorneys assigned on a legal aid call are commissioned to protect the rights set out in Article 6 for the recipients of their legal aid. Also government agencies, which take a significant part in establishing civil rights and obligations, have to comply with the assurances provided by Article 6. As much as their legibility allows.
Collections