Osmanlı ulemasının III. Selim ve II. Mahmud reformları karşısındaki tavrı
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
XVI. yüzyılın sonlarına kadar askerî ve iktisadî üstünlüğünü koruyan Osmanlı İmparatorluğu, XVII. yüzyılın başlarından itibaren bu üstünlüğü kaybetmeye başlamış, ciddî sosyal, iktisadî ve askerî problemlerle karşı karşıya gelmiştir. Osmanlı müesseselerinin bir çoğu, gelişen Batı dünyasının ekonomik, teknolojik ve askerî gücü karşısında eski işlerliğini yitirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun içerisine düştüğü bu buhranı aşmak için bazı Osmanlı aydınları bir takım çözüm yollan önermişler, devlet adamları da bir takım tedbirler almaya çalışmışlardır. Ancak, XVII. yüzyılın sonlarına kadar alınmasına çalışılan bu tedbirler, daha çok geleneksel metodlarla bozulan kurumların ıslâhına yönelik olmuştur. Bu arada XVIII. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlıların diplomatik ilişkilerle Batı dünyasını tanımaya başlamaları, onlarda söz konusu kurumların ıslâhı için Batılı yöntemlerin de kullanılabileceği fikrini uyandırmıştır. Böylece bu fikirlerin etkisiyle Türkiye'nin Batılılaşma veya çağdaşlaşma süreci başlamıştır. Lâle Devri'nde başlayan bu Batılılaşma çabaları, XVIII. yüzyılın sonlarına kadar büyük ölçüde askerî ve teknolojik alanlarla sınırlı kalmış ve oldukça yavaş işlemiştir. 1789 yılında III. Selim'in tahta geçişinden itibaren yoğunluk kazanan Batılılaşma çabaları, askerî ve teknolojik alanlar dışına da taşarak sosyal hayatı etkilemeye başlamıştır. Sultan II. Mahmud'un 1826 yılında Yeniçeri Ocağı' m lağvetmesinden sonra da geleneksel Osmanlı müesseselerinin bazıları tasfiye edilerek yerine Batılı anlamda yeni müesseseler kurulmuştur. Adlan geçen her iki yenilikçi padişah da reformlarını uygulamaya çalışırken kendilerinden önceki reformistlerden daha fazla Batılı yöntemler tatbik etmişler ve Batılı uzmanlardan faydalanmışlardır.Ancak, bu yenileşme çabalan başından beri toplumun muhafazakâr kesimleri tarafından tepkiyle karşılanmış ve bu kesimlerin muhalefeti sebebiyle zaman zaman kesintiye uğramıştır. Genellikle bu muhafazakâr kesimlerin başında bir bütün olarak ulemâ sınıfının yer aldığına dair kısmen doğru, fakat eksik bir kanaat vardır. Konunun bu yönünü incelediğimiz çalışmadan elde ettiğimiz sonuca göre, söz konusu reformlar karşısında ulemâ sınıfı da devletin diğer idareci sınıfları olan `kalemiyye` ve `seyfiyye` mensuplarından farklı bir tutum sergilememişlerdir. Ulemâ sınıfının bir kesimi reformları destekler, hatta bizzat icrasında yer alırken, diğer kesimi reformlara şiddetle muhalefet etmiştir. Onların reformları destekleme veya yerine göre karşı çıkış sebeplerinin başmda içerisinde bulundukları sosyal ve ekonomik konumları gelmiştir. Üst kademedeki ulemâ aristokrasisi, III. Selim ve II. Mahmud'u reform çabalarında genellikle desteklerken, ilmiye sınıfının alt tabakalarında yer alanlar bu reformlara karşı çıkmışlardır. Yenileşmeye karşı çıkış sebeplerinin en başında gösterilmek istenen dinî taassub meselesi ise, ilk ve temel sebep değil, bu sebepler içerisinde en sonda yer alan tâli sebeplerden biri olmuştur. The Ottoman Empire, which had sustained its military and economic superiority until the latter part of the the 16. century, began to lose this superiority around the beginning of the 17. century and found itself facing serious social, economic and military problems. Many of the Ottoman institutions had lost their former effectiveness in the face of the economic, technological and military strength of the developing Western world. In order to overcome this decline Ottoman intellectuals proposed various solutions while governmental leaders sought to employ various remedies. However, these remedies, which were pursued until the latter part of the 17. century, primarily sought the reform of these decaying institutions through rather traditional methods. At this point, incipient knowledge of the Western world gained by the Ottomans through diplomatic relations, which began in the early 18. century, gave rise to the idea of employing Western techniques in the reform of the institutions in question. Thusly, under the influence of these ideas, Turkey's process of Westernization, or modernization began. These Westernizing efforts, which began in the Tulip Period, remained largely limited to military and technological matters and proceeded slowly. With the ascension of Selim the Third to the throne in 1789, these Westernizing efforts intensified and, spreading from merely military affairs, began to effect social life in the Ottoman Empire. Furhtermore, after Sultan Mahmud the Second abolished the Jannisaries in 1826, many other traditional Ottoman institutions were removed and new ones, patterned after Western models, were established in their places. As the two innovationist sultans mentioned endeavoured to pursue their reforms they adopted more Westernmethodology than the reformers who had preceded them, and they also employed Western experts. However, from the very start these efforts at innovation had drawn reactions from the conservative segments of the society and due to the opposition of these elements from time to time the reforms were brought to a standstill. There is a view, partially correct but in itself inadequate, that generally the ulemâ as a whole was leading these conservative elements. In this thesis we have studied this aspect of the subject and have concluded that the ulemâ class did not display a different attitude to these reforms than that of the other government administrative classes, namely the `kalemiyye` and `seyfiyye` classes. While one segment of the ulemâ supported the reforms, and even actively participated in the implementation of them, the other segment of the ulemâ violently opposed the reforms. The reasons these segments of the ulemâ had for supporting or resisting the reforms is seen to be primarily related to the social and economic positions of the partisans in question. Whereas the privileged members who formed the upper echelons of the ulemâ hierarchy generally supported the reform efforts of Selim the Third and Mahmud the Second, those who made up the lower levels of the ilmiye class opposed these reforms. As for the matter of religious fanaticism, which is often suggested as the primary motivation for opposition to these innovations, far from being the preeminent and fundamental factor, this actually proves to be the least significant consideration.
Collections