İstanbul Kandilli`deki Abud Efendi yalısı
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
ÖZET `İstanbul Kandilli' deki Abud Efendi Yalısı` başlıklı yüksek lisans tezinde, 19. yüzyıl Osmanlı sivil mimarimizin özgünlüğünü büyük ölçüde koruyarak günümüze ulaşabilen ender örneklerinden birinin mimari ve bezeme programı açısından incelenerek monografik bir çalışma ile belgelenmesi, dönem içindeki yerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Abud Efendi Yalısı gibi 19. yüzyıl yalı mimarisinin ayakta kalabilmiş seçkin bir örneğine çevre-mekan oluşturan Boğaziçi'nin yerleşim yeri olarak kullanımı İstanbul'un Türkler tarafından ele geçirilişinden sonra başlamış, esas gelişimini ve gerçek kimliğini ise 18. yüzyılda kazanmıştır. Önceleri Haliç ve Boğaziçi'nin merkeze yakın olan bölgelerine kurulan has bahçeler içine zamanla köşkler, kasırlar ve sahil saraylar inşa edilmiştir. Yalı, devletin ileri gelenleri ve zengin kesiminin yazlık konut ihtiyacı sonucu ortaya çıkmıştır. Kelime anlamı olarak `yalamak` fiilinden kaynaklanan ve denizle iç içe olan bu su kıyısı yapıları inşa edildikleri ilk dönemlerde tek katlı, selamlık - haremlik bölümleri ayrı binalar halinde inşa edilmişlerdir. 18. yüzyıldan itibaren batılılaşma dönemiyle birlikte, yalıların haremlik ve selamlık bölümleri tek bir çatı altında toplanarak, plan ve cephelerinin büyük ölçüde gelenekselliğini koruduğu ancak, özellikle iç bezeme ve dekorasyonda Avrupai unsurların kullanıldığı belirlenmiştir. Özellikle Avrupa tarzı mobilyalar dekorasyonda; sarayların duvar ve tavanlarını süslemeye başlayan duvar resimleri ile Neo-barok, rokoko, ampir üsluplu bezeme öğeleri de köşk, konak, yalı gibi sivil mimari yapılarında da bezeme programı içinde yer almıştır. Abud Efendi Yalısı, Boğaziçi'nin Osmanlı padişahları tarafından da rağbet gören Kandilli semtinde, 1853-55 yıllarında Altunizade Necip Bey tarafından, dönemin önemli mimarlarından Karabet Balyan'a inşa ettirilmiştir.Yarısı haremlik, yarısı selamlık olarak geleneksel ölçülerde tasarlanan yalının planı sofasız oluşu, merkezi merdivenler etrafında dolanan koridorlar ve eyvanlı salonu ile geleneksel Türk evi mimarisine uzak, batı tarzında bir yaklaşım sergilemektedir. Yalının kemerli pencereleri ve balkonları dışında ; çatısı, saçakları, kat kornişleri ve çıkmalarla hareketlenen cephesi geleneksel sivil mimarimizin bir uygulamasıdır. Yalının iç duvar yüzeylerinde, tavanlarında uygulanan yağlı boya, ahşap, alçı bezemeler geleneksel olmakla beraber bazı yerlerde barok-rokoko-ampir eğilimler izlenmektedir. Abud Efendi Yalısı'nın diğer Boğaziçi yalı örnekleri ile karşılaştırılması sonucunda, plan ve cephe tasarımında benzer yaklaşımlar olduğu ancak yalının özellikle birinci katında ki eyvanlı salonunun iç bezeme programında ağırlıklı yer tutan duvar resimlerinin gerek konu seçimi gerekse saraylarda dahi duvar ve tavanların tümünü kaplayan boyutları ile karşımıza çıkmayan ünik resimler olduğu belirlenmiştir. Konu olarak, Kuzey Afrika ülkelerinin bitki örtüsüne hakim, su kıyısında ve renkli taş işçiliğiyle Arap-İslam yapılarını çağrıştıran kesitlerin sunulduğu egzotik manzaraların seçilmiş olması bu resimlerin Oryantalist akım içinde yapılmış olabileceğine işaret eder. Duvar resimlerinde yalıdaki örnekte olduğu gibi yarı çıplak insan figürleri içeren resimlere Müslümanlara ait evlerde rastlanmamaktadır. Bu bilgiler ve resimlerin incelenmesi sonucu tespit edilen bazı ayrıntılar ışığında duvar resimlerinin, yalının yapımından daha geç bir tarihte özellikle de 1860- 1900 yılları arasında yalıda oturan Fransız Baron De Vandeuvre tarafında Oryantalist bir sanatçıya yaptırılmış olabileceği olasılığı kuvvet kazanmıştır. Bu çalışmada, son yıllarda hızlı bir şekilde erozyona uğrayan Boğaziçi yalılarından ayakta kalmaya çalışan az sayıdaki örneklerinden birinin monografik bir çalışma ile belgelenerek sanat ortamındaki yeri ve önemi irdelenmiştir. Ill ABSTRACT Abud Efendi Waterfront House is one of the few nineteenth century Ottoman residential buildings which has retained many of its architectural and ornamental features. This thesis aims to document these features, while evaluating Abud Efendi Waterfront House within the context of the architecture, interior design, and ornamental features of the period The building is situated by the Bosphorus, the settlement of which started after the conquest of İstanbul by the Turks. This settlement accelerated in the eighteenth century, when the Bosphorus acquired most of its characteristics as a residential area. Privately-owned gardens in Haliç (Golden Horn) and the Bosphorus in time came to be embellished with kiosks (köşk), large mansions (kasır), palaces (saray), and waterfront houses (yah). Waterfront houses were built as summer residence villas for the governing Ottoman elite and the rich. The word yah comes from the Turkish verb `to lick` (yalamak), as the villa would stand right by the sea, with waves licking the building, as it were. Originally, waterfront houses would be one-storey buildings, with separate structures for women's quarters (haremlik) and men's quarters (selamlık). With the increase of Western influences on architecture in the eighteenth century, these quarters came to be housed under one roof. Although the traditional layout and facade design of waterfront houses were generally retained, Western trends became clearly visible in interior design and ornamentation. These trends manifested themselves in many ways, ranging from furniture design to ceiling and wall paintings in palaces and to ornamental features in residential buildings displaying neo-baroque, rococo, and empire styles. Abud Efendi Waterfront House was built in Kandilli, a district of the Bosphorus which was popular with the Ottoman elite, including the Emperors. It was built in 1853-55 by Karabet Balian, a prominent architect of the period, for Altunizade Necip Bey. The house displays elements ofIV both traditional Turkish and Western architecture and interior design. The roof, the eaves, the cornices, and the projected rooms are all part and parcel of the traditional facade idiom, but the balconies and the arched windows derive from the Western idiom. While traditional oil paint, decorative plastering, and carved wood panelling is generally preferred in interior walls and ceilings, some walls and ceilings are ornamented in the baroque, rococo, or empire style. Although the haremlik and selamlık are still separate, they are now housed under the same roof. The traditional central area (sofa) between the rooms has been eliminated. The main staircase flanked by corridors and the vaulted great hall also betray Western influences. In its basic facade design and its general layout, Abud Efendi Waterfront House shares many common characteristics with other Bosphorus waterfront houses. Nevertheless, this house is unique with regard to its large wall paintings which are an essential part of the interior design of the great hall. The wall paintings have two important characteristics. First, they are unusually large: even in Ottoman palaces wall and ceiling paintings which cover entire surfaces are rare. Secondly, regarding subject, they suggest the influence of the Orientalist movement, in that they depict exotic landscapes, with flora suggesting a North African setting and with waterside buildings reminiscent of Arabian-Islamic architecture in their masonry. The wall paintings also depict semi-nude people, something which is not seen in houses belonging to Moslems. Research into the history of the ownership of the house and the stylistic elements of the wall paintings has shown that these paintings might have been commissioned to an Orientalist artist by Baron de Vandeuvre, a Frenchman who resided in Abud Efendi Waterfront House from 1860 to 1900. In conclusion, Abud Efendi Waterfront House deserves special attention for several reasons. First, it is one of the few Bosphorus waterfront houses which has been well-preserved. Secondly, its eclectic architecturaland ornamental style, showing both Ottoman and Western influences, casts light on the history of nineteenth century Ottoman residential architecture. And lastly, the wall paintings in the house are very important works of art, whose unique combination of size and subject is not to be found in any other Ottoman residential building of the period.
Collections