Haçlılar ve Doğu Hristiyanlığı: XI - XIII. yüzyıllar
- Global styles
- Apa
- Bibtex
- Chicago Fullnote
- Help
Abstract
Clermont Konsili'nde ortaya çıkan ve ertesi sene uygulamaya konulan Haçlı hareketi, papa II. Urbanus'un şahsî eylemidir. Ancak XI. yüzyılın ikinci yansında Avrupa'da gözlenen dini, ekonomik ve siyasi gelişmeler de bu oluşuma katkı sağlamıştır. Haçlı Seferlerini başlatan unsurlardan biri de, hiç şüphesiz Papa II. Urbanus'un Doğu Hristiyanlanna yardım etme arzusuydu. O, Batı'nın tüm ilgisini Doğu'yu kurtarmaya yönlendirmeyi amaçlıyordu. Bunu başarabildiği taktirde minnet duygulan ile dolan Doğu'nun geçmişte yaşanan nahoş olaylan unutup kendisine kucak açacağını, dolayısıyla kendi liderliğini sorunsuzca kabul edeceğini umut ediyordu. Haçlı Seferi Bizans İmparatorluğu için sadece beklenmedik bir olay değil, aynı zamanda arzu edilmez bir sonuçtu. Aleksios Batı'ya acilen ücretli asker gönderilmesi için başvurmuştu. İmparatorun amacı Kutsal Topraklan kurtarmaktan ziyade kendi devletini kurtarmaktı. Zira dört yüz yıldan beri elinden çıkmış olan Kutsal Topraklar mevzuu onun için ikinci derece öneme haizdi. Haçlı Devletlerinde Doğu Hristiyanlan nüfus açısmdan sayıca en önemli ikinci grubu teşkil etmekle birlikte, azınlık muamelesi görmekteydiler. Bir başka deyişle, çeşitli aynmcı uygulamalara maruz kalıyorlardı. Onların hukuki, ekonomik ve sosyal konumlan Suriye ve Filistin'e yerleşen Avrupalılarca tayin edilmekteydi. Bazı günümüz tarihçilerinin Haçlılann yerli Hristiyanlara ve Hristiyan olmayanlara karşı olan politikalarının farklılıklanm ortaya koyma gayretlerine rağmen, pratikte bunun olmadığı anlaşılmaktadır. Siyasi oluşumlara yanı sıra Haçlılar, fethettikleri topraklarda Latin Kilisesi de kurdular. Bölgedeki Ortodoks din adamlanmn yerlerine Latinler getirildi ve Bizans din adamlan yetki bakımından Latin piskoposlardan daha aşağı seviyeye indirildi. Genel manada Franklar çok az esneklik gösterdiler. Latin Kilise hiyerarşini oluşturdular ve diğer Hristiyan mezhepleri de buna uygun hale getirdiler. Onların Latin olmayanlara karşı muameleleri o kadar müsamahasız olmuştur ki,Ill fetihten üç nesil sonra Doğu Hristiyanlan Nureddin Mahmud ve Selahaddin Eyyubi ile işbirliği yolunu tutmuştur. En azından Müslüman egemenliği altında Doğu Hristiyanlan otonomilerine kavuşabilirdi. Batı Hristiyanlan açısından Haçlı Seferlerinin en büyük felâketi Bizans'ı anlayamamaktı. Bu nedenledir ki her iki taraf da iyi ilişkiler geliştirmek adına fazla çaba sarfetmediler. Haçhlann Bizans topraklarım fethedip oralara yerleşme kararlan Outremer'in çıkartan açısından felâketle sonuçlanmıştır. Aynca, Batılılar ile Bizanslılar arasındaki düşmanca duygular her Haçlı Seferinden sonra daha da artmış ve Latin-Grek aynşması giderek daha da keskinleşmiştir. Nihayet bu durum 1204 yılında Konstantinopolis'in Haçlılarca alınması ile zirveye ulaşmıştır. Ermenilere gelince, XI. yüzyıl öncesinde Franklarla Ermeniler arasında dostça ilişkiler mevcuttu. Onlar Bizans politikası ve Türk baskısı nedeniyle anayurtlanm terk ederek XI. yüzyıl ortalarında bölgeye göç etmişlerdi. Ermeniler Edessa (Urfa) Kontluğu ve Antiocheia (Antakya) Prinkepsliğinde nüfusun önemli bir çoğunluğunu oluşturmaktaydılar. Hristiyan olarak Türklerin düşmanı, Latin yönetiminin ise doğal destekçileri konumundaydılar. Buna ilaveten, onlan diğer Doğulu mezhep mensuplanndan daha farklı olarak Franklara yakınlaştıran faktörler vardı: daima hafızalannda hem Türk hem de Müslüman idaresinden kurtulup bağımsız yaşama düşüncesi mevcuttu ve savaşçı kişilerdi. Onlann Latin yöneticilerine olan sadakatini açıkça gözler önüne seren çok sayıda delil olduğu kadar, karşıt durumu ortaya koyan deliller de mevcuttur. Sonuç olarak, Haçlı Seferlerinin Müslümanlara verdiği zarar, Doğu Hristiyanlannın bu seferler yüzünden gördüğü zararla kıyaslanırsa azdır. Papa II. Urbanus Haçlılan Doğu Hristiyanlanna yardım etmeleri ve onlan kurtarmalan için göndermişti. Bu garip bir kurtanş oldu; çünkü eser tamamlandığında Doğu Hristiyanlık dünyası bütünüyle Müslümanlann yönetimine girdi ve bizzat Haçlılar bu netice için ellerinden geleni yapmışlardı. The movement aroused at the Council of Clermont, which in the ensuing year shaped itself into the form of a crusade, was the personal work of Urban II; but favourable conditions in the European life of the second half of the eleventh century, not only from a religious, but also from a political and economic point of view impacted also this movement. Amongst the motives that induced pope Urban II to launch Europe into this great adventure, the Crusades, one of the strongest was his burning desire to help the Christians of the East. Urban thought that in the interest of the whole Christendom the West should come to rescue the East; and he hoped that if the East were rescued its gratitude would put an end to all the past ill-feeling, and that the Pope would thus be accepted without demur as the leader of Christendom. The news of this decision came to Alexius as a sudden and disconcerting surprise; disconcerting bacause he neither expected nor desired assistance in the form of a crusade. When Alexius called mercenaries from the West, he called them for the protection of Constantinople, that is to say his own state; and the idea of the kingdom of the Holy Land, which had not belonged to the Empire for more than four centuries, had for him a secondary significance. Although the Eastern Christians formed the overwhelming numerical majority in the Crusader States, they were treated as `minorities`, in other words they were subjected to a certain exclusions, discrimintions and the other differential treatment. Their legal, economic and social positions was determined by the European conquerers who settled in Syria and Palestine. Despite the efforts of some modern historians to distinguish different policies followed by the crusaders respecting natives who were Christians and those who were not, in law - as distinguished from practice- no such difference existed. Alongside the political organization of states, the Latin Church was established in the territories conquered by the Crusaders. Byzantine bishops were replaced by Latins, and lower Byzantine clergy subordinated to the jurisdiction ofLatin prelates. On the whole the Franks displayed little flexibility; they formed a Latin ecclesiastical hierarchy and appropriated churches from other Christian sects. Their treatment of the `non-Latins` became so intolerable that after three generations the Eastern Christians allied themselves with the Nureddin Mahmud and Selahaddin Eyyubi. Under the Muslims the Eastern Christians could at least expect a measure of autonomy. The real disaster of the crusades was inability of Western Christendom to comprehend Byzantium. So long as Byzantium and the West had little to do with each other their relations were friendly. The determination of the Crusaders to conquer and colonize the lands of Byzantium was disastrous for the interest of Outremer. Furthermore, the crusades built a decisive barrier between the westerners and the Byzantines. Hostility between Latins and Greeks grew sharper from crusade to crusade, and culminated in the Fourth Crusade and the sack of Constantinople by the crusaders in 1204. As far as the Armenians are concerned, before the middle of the twelfth century, relations between Franks and Armenians were friendly. They had imigrated from their own country during the middle of the eleventh century as a result of both Byzantine policy and and of the advance of the Seljuk Turks. The Armenians appear to have been the most numerous and influential part of the population in the County of Edessa and in parts of Principality of Antioch. As Christians and enemies of the Turk they were natural supporters of Latin rule. In addition there were two other factors which brought them closer to the Franks any other Levantine Christians: they had within living memory been free not only Turkish but also Muslim rule, and they were warlike people. On many occasions Armenians gave conspicuous evidence of loyalty and a high regard for ther Latin rulers. Yet, there is also evidence to the contrary. In conclusion, the harm done by the Crusades to Islam was small in comparison with that done by them to Eastern Christendom. Pope Urban II had bidden the crusaders go forth that the Christians of the East might be helped and rescued. It wasVI a strange rescue; for when the work was over, Eastern Christendom lay under Muslim domination and the Crusaders themselves had done all they could do to prevent its recovery.
Collections